AB müzakereleri, bazýlarýna göre, kötü bir þeydi. Uðraþmamalýydýk, girmemeliydik, hatta yanaþmamalýydýk.
Baþka bir uygarlýða intisab etmeye uðraþýyoruz diye mi kötüydü? Hayýr.
Ondan olsa, eyvallah, öp baþýna koy. Bir fikri temeli var.
Bu arkadaþlarýn derdi fikir mikir deðil. Bu arkadaþlarýn derdi, güya, verdiðimiz tavizler.
Ne tavizi veriyoruz?
Ticari mevzuatýmýzý deðiþtiriyoruz.
Gýda mevzuatýmýzý AB’nin gýda mevzuatýna uyduruyoruz.
Tüketici haklarýmýzý AB seviyesine getiriyoruz.
Yargýda düzenleme yapýyoruz, muhtemelen, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden asker üyenin çýkartýlmasý bile, bu tavizler cümlesindendir.
Ýyi ama, bunlarýn neresi taviz? Kime veriyoruz tavizi?
Türkiye’de yaþayan bir insanýn, fýrýndan ekmek alýrken, ekmekte hile hurda olmadýðýndan emin olmasýnýn ne sakýncasý var?
Marketten aldýðýmýz üründe öngörmediðimiz bir sorun çýkýnca, týpký Avrupa’da olduðu gibi, gidip deðiþtirme veya ödediðimiz parayý geri alma imkanýna sahip olmamýzýn ne sakýncasý var?
Efendim, bunlar deðil, esas Kýbrýs’ta taviz veriyoruz.
Kýbrýs’ta ne tavizi veriyoruz?
Pek vermedik ama, istiyorlar.
Ýstesinler. Vermezsin sen de.
E ama almýyorlar bizi Avrupa Birliði’ne?
Almasýnlar. Biz, kendi mevzuatýmýzý, bu memleketin çocuklarý lehine ýslah edelim, onlar bizi ister alsýnlar, ister almasýnlar.
Hatta, býrak almasýnlar. Çok umurumuzdaydý!
Benzer bir ‘taviz edebiyatý’, bugünlerde, ‘demokratikleþme paketi’ için tedavüle sokuldu.
‘Ýktidar, taviz veriyor.’
Þöyle düþünelim; biz devletiz ve Türküz. Kasalarýmýz var. Doldurmuþuz o kasalara, insanlarýn, devletlerin, etnik unsurlarýn, dini gruplarýn, mezheplerin haklarýný.
(Kimbilir, Osmanlý zamanýnda mý doldurmuþuz, Cumhuriyet’te mi?)
Demiþiz ki, ‘devlet, lüzumu halinde iþkence yapar.’
‘Devlet, lüzumu halinde, köþede bucakta adam öldürür.’
‘Devlet, senin ana dilini öðrenmene, konuþmana mani olur.’
(Burada Osmanlý teorisi çöktü, Osmanlý’da herkesin dili serbestti.)
‘Devlet, senin kýyafetini beðenmiyor, baþýn örtülüyse, okula, mahkemeye, hastaneye giremezsin, aç baþýný.’
Ýla ahir...
Bu ‘racon’larý kesmiþiz, altýn külçeleri gibi, yýðmýþýz.
Temlik etmiþiz, üzerimize tescil etmiþiz.
Sonra kilitlemiþiz kasalarýn kapýsýný dev asma kilitlerle.
‘Peþin satan-veresiye satan’ karikatüründeki peþin satan kalantor gibi, yaslanmýþýz geriye.
Vermiyoruz kimseye.
Verirsek servetimiz eksilecek.
Öyle kurgulanmýþ devlet mantýðý.
Adam, kendi lisanýný konuþursa, sosyetemiz sarsýlacak.
Müezzin, ezaný, Peygamberimiz’in öðrettiði gibi okursa, devlete meydan okumuþ sayýlacak.
Veya, vatandaþýmýza iþkence yapýlmasýna mani olursak itibarýmýz düþecek.
JÝTEM daðda adam kesmezse, devlet küçülecek.
Böyle bir mantýk.
Oysa, verilen veya verilecek olan þeylerin hepsi vatandaþa ait.
Kürtlere veriliyorsa Kürtlere, Lazlara veriliyorsa Lazlara, gayrýmüslimlere veriliyorsa gayrýmüslimlere...
Hatta, bazýlarý herkese, hepsine birden ait.
Sen, sana ait olan bir þeyi vermiyorsun.
Neredeyse yüz yýldýr, el koyduðun, gaspettiðin þeyleri, anlaþýlýr bir süreç içinde, pey der pey hak sahiplerine iade ediyorsun.
Bir Kürdün Kürtçe konuþmasýndan, Kürtçe okumasýndan, öðrenmesinden, Nurþin’e Nurþin, Dersim’e Dersim denmesinden rahatsýz oluyorsan ol.
Kürt sorununun, terör sorununun çözülme ihtimalinden...
Ýnsanlarýn giyimine karýþamamaktan...
Baþörtülü bir kadýnýn, hekimlik veya öðretmenlik yapmasýndan rahatsýz oluyorsan ol.
Allah sana baþka dert vermesin!
E ben, otobüs kundaklamanýn, yol kesmenin, trafiði týkamanýn, molotof atmanýn, dükkanlarýn camlarýný indirmenin, küfür etmenin, top sahasýna dalýp terör estirmenin, bana aferin demeyenlere saldýrmanýn yanlýþ bir þeymiþ gibi tenkit edilmesinden de rahatsýz oluyorum.
Allah þifa versin kardeþim, geçer inþallah.