Allah için... Oruç ve başka şeyler

Ramazan'la ve onu bizler için farklı bir zaman parçası haline getiren Oruçla buluştuk elhamdülillah.

Oruç tutanlarımız orucu Allah istediği için tutarlar, tutmayanlarımız da orucun Allah istediği için tutulduğunu bilirler.

Oruç, tam da, ibadet diye bildiğimiz diğer tüm hayat disiplinleri gibi “Allah istediği için” icra edildiğini öğretmek için vardır.

Ve daha ötede “Başka şeyler”in de Allah istediği için yapılması veya yapılmaması gerektiğinin eğitimini vermek için vardır.

Ve daha ötede, varlığımızın böyle bir “idrak” etrafında dönebilecek hale gelmesi için vardır.

Allah'ı bilmek için, insanın Allah ile kendi iradesi dışında da ilişkisi kaçınılmazdır'ı bilmek için, Allah insanoğlundan bir şeyler isteri bilmek için, vardır.

Oruç, namaz, zekat, hac gibi ibadet olarak inandığımız şeyler bizde Allah ile ilişkimizi hayatımızın bütün alanlarına taşıyabilme idraki verebiliyorlarsa gerçekten içleri dolmuş oluyor demektir.

Hayatımızın bütün alanları dediğimiz şey ise, Allah'ın mesela “Anne - baban yanında yaşlandıklarında onlara öf bile deme, şefkat kanatlarını ger” dediği şeydir. Mesela “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” dediği şeydir. Rasulullah'ın (s.a.v.) “Tebessüm sadakadır” dediği şeydir.

Dindir yani, İslam'dır.

Orucu Allah'tan biliyorsak, İslam'la birlikte gelen bütün bir hayat çerçevesini de Allah'tan bilme durumundayız.

Oruç diyor ki, “Elin çamurun içinde ise ağzınla bir şey yememek seni adam etmez, sadece aç bırakır.”

Namaz diyor ki “Benimle yüreğin kirli iken buluşmuşsan, bu duruş duruş değil.”

İbadetler ağız birliği etmiş diyorlar ki, Allah'ı bil. Allah senden namazla, oruçla birlikte nasıl bir hayat istiyor onu bil.

Nefes alış verişinin O'ndan olduğunu bil, gözlerinin görmesinin, yüreğinin sevmesinin, elinin tutmasının, bir lokmacığı, bir damla suyu yutmanın O'ndan olduğunu bil.

Huzurunda “En yüce sensin Rabbim” diyerek durduğun O'dur.

Gece “Senin için oruç tutacağım” diye niyetlendiğin O'dur.

Oruç ya da namaz kapısından girenler, aynı zamanda “Biz Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz” mektebine kayıt yaptıranlardır. Zekat bilinci ile sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şey üzerinde Yaratan'ın tayin edici hakkı vardır” idrakine ulaşırız. Hac ile Mahşer ortamına gider geliriz, gidip gelmeyeceğimiz zamandan önce yüreklerimize “Bak, orası var, orada statü yok, orada sadece kalb-i selim geçerli” aşısı yapılır.

Her ibadet “Allah'ı unutma, Allah'ı unutma, Allah'ı unutma” diye seslenir bize.

Allah'ı unutmadan yaşa.

Nerede olursak olalım Allah bizimle.

Nefes alıp vermenin ötesinde bir birliktelik bu.

Şah damarımızdan daha yakın birliktelik.

Şah damarın kesilsin ister misin?

“Hoş geldin”diyoruz ya Ramazan'a, hakkını verebilirsek “Hoş gidecek”, biz de onunla birlikte cennetlik insanlar haline geleceğiz. Oruçla birlikte İslam'ın, bütün hayatın hakkını verebilirsek...

Hayreddin Hoca'yı ziyaret ettik.

Bir grup arkadaş Bursa'ya gitmiştik. Bu vesile ile Hayreddin Karaman Hocamızı da ziyaret edelim dedik. Kabul ettiler. 2 saat kadar beraber olduk. Kanser tedavisi görüyor. Giderken içimizde endişe yok değildi ama iyi gördük. Hani o güzel neşesi içinde. Dedim ya iki saat beraber olduk. Bütün memleket gündemini konuştuk, daha doğrusu daha çok o konuştu. Bu tür beraberliklerde dertleşilir de, dertleştik. “83 yaşındayım. Emri Hak 100 yaşasak da nasıl olsa gelecek. Acı olmasın, dilimden yanlış şeyler çıkmasın, Allah'a ve Rasulullah'a imanımla birlikte olsun, her şey hoş geldi safa geldi.” Duygu dünyası bu. “Böyle durumlarda olanlara ne dersiniz” diye sordum. “Ümitsizliğe kapılmak yok” dedi. Hakikaten, bildiğimiz Hayreddin Hocamız ne ise aynen o. Neşeli, neşeli, neşeli. Okuyor, okuyor, okuyor. Ve yazıyor. Bu rahmet-mağfiret ayında tüm şifa bekleyenler için dua edelim inşaallah. Bursa'dan, Hocamıza şifa dileklerimizle birlikte içimiz ferah döndük. Elhamdülillah.