Firari zihin, Türkiye'nin modernleþmesi ile ortaya çýkan bir aydýn tipi. Toplumun varlýðýndan firar eden bir düþünce biçimine sahip. Bu nedenle saðlýklý düþünemez. Kaçtýðý dünyanýn bilincine çarpýlmýþtýr. Bundan dolayý da onun diliyle düþünmeye ve konuþmaya baþlar. Son biçimiyle Ýslami kesimde ortaya çýktý.
Firari zihnin ürettiði yaklaþým da firari. Bu topraklarýn tecrübesine, gerçekliðine, Müslümanlýk anlayýþýna ve hatta genel Ýslam anlayýþýna yabancýdýr. Örneðin Müslümanlarý ya da somut dindar insanlarýn yanlýþlarýný eleþtiren bir dil yerine doðrudan ibadetleri eleþtirir. Þöyle diyorlar: "Eðer ibadetler bizi; daha merhametli, daha akýllý, daha iradeli, daha þefkatli, daha iyi, daha iyi insan, daha kaliteli yapmýyorsa o ibadet olmaktan çýkmýþtýr. Adet olmuþtur, ayin olmuþtur, ritüel olmuþtur. Dahasý anlamýný ve amacýný kaybederek zayi olmuþtur". Görüldüðü gibi yazar, Müslüman insanlarýn ibadetle kurduklarý iliþkinin yanlýþlýðýndan bahsetmiyor. Doðrudan ibadete saldýrýyor ve ibadetin yanlýþlýðýna yoðunlaþýyor. Ýnsanlarýn, Müslümanlarýn kendilerine dönerek kendi yanlýþlýklarý ile hesaplaþmasý yerine kendi inançlarýyla hesaplaþmasýna çaðrýda bulunuyor.
En çok tartýþýlan konularýn baþýnda yer alan kader konusunda da yine Müslümanlar suçlanýyor: "Dinciler kendilerinin neden olduðu sorunlarý tanrýya yýkmakta ustadýrlar". Üretilen uzlaþmacý çözüm (külli ve cüzi irade sýnýflamasý bunlardan biri) formülü yokmuþ gibi Müslümanlarýn tamamen kaderci davrandýðý ve Allah'ý hesap tuttuðu söyleniyor. Oysa bu firari zihinlerin hep eleþtirdiði Muaviye siyaseti bunu yapýyor. Zahit bir þahsiyet olan Hasan Basri bile bu meliklere yazdýðý kritik kader mektuplarýný bilmezden geliyor. Büyük mezhep imamý, Semerkantlý Ýmam-ý Maturidi'nin akýl ve bireysel iradeyi merkeze alan yaklaþýmlarýn üstü örtülüyor.
Müslümanlarý, Allah ile en köklü konularda bile çatýþmaya davet eden daha çarpýcý yaklaþýmlar da var bu firari zihinlerde. Cümleler aynen þöyle: "National coðrafya ile okyanusun dibine bak... Bir de kadrajýný Medine'ye, Hicaz'a sýkýþtýrmýþ insanlýða söyleyeceði son sözün çapý üç beþ lavuk müþrik. O müþriklere öyle küfür var ki... Bu Allah dili olabilir mi?". Yazar, doðrudan Allah'ý sorguluyor. Kur'an ayetlerine kendince Türkçe anlam veriyor ve sonra da Allah'ý sorguya çekiyor. Yani Kur'an'daki kelimelerin anlamlarýný firari zihnin aynasýndan seyrederek bambaþka yorumlar ve anlamlar çýkarýyor. Bu aynada bilinç kýrýlmaya uðruyor. Allah dilinin nasýl olmasý gerektiðini kendisi tanýmlýyor. Allah karþýsýnda o belirleyen statüde konumlanýyor. Eþit iliþkinin ötesinde üstünlük iliþkisini kendisine ayýran bir perspektif... Üstelik ürettiði konseptte Allah'ý konuþturarak sonra da böyle dil olabilir mi diyor. Allah'ý sorguya çeken bir "teolog polis" rolü! Benzer tutumu Muðire anlatýsýnda da karþýmýza çýkýyor. Muðire, hakikati bildiði halde Mekke'deki iktidar konumunu býrakmak istemediði için ( Ebu Cehil ve bazý Mekke'nin egemen elitleri onu tehdit ediyorlar) sonunda peygambere þair diyen bir kiþi. Allah iktidar ve hakikat iliþkisini bu örnekte çok çarpýcý bir þekilde anlatýyor. Bay "teolog tanrý polisi" kendi inþa ettiði konsept içinden bakarak "sen nasýl Tanrýsýn kalkýp bir beþerle bu kadar uðraþýyorsun?" diyor.
Müslümanlarý, Ýslam'ýn esaslarý ve ibadetleri ile çatýþmaya sokmakla yetinmeyip bir de Allah'la çatýþmaya davet eden bir zihin. Tanrýlarýyla çatýþan zihin, firari olduklarý düþünce dünyasýnda epeyce yaygýn. Grekler bunu meþhur Zincirlere Vurulmuþ Prometheus trajedisi ile anlatýyorlar. Bu trajedi, modern düþüncenin en önemli referanslarýndan biri. Goethe onun adýyla þiir yazar, Marx göklere çýkarýr.
Biz Müslümanlar, Allah'ýmýzla barýþýk iliþki kuran bir bilinciz. Kültür ve tarihimiz de öyledir.