“Allah iyilerle karşılaştırsın!”

Rahmetli Faruk Beşer hocanın hatıratında yer yer tekrarladığı anne duası, "Allah iyilerle karşılaştırsın!"

Gazetemiz yazarlarından Mustafa Sabri Beşer beye babası Faruk beyin hatıra kitabını gönderme lütfunda bulunduğu için teşekkür ederek başlayalım.

Ali Haydar Beşer beyin hazırladığı, Beyan Yayınları'nın bastığı 'Bir tel kopar' isimli hatırat kitabını not alarak okudum.

Faruk hoca merhumu tanıyan takdir ve tasvip eden bir dostu olarak merakla okudum.

Bizim kuşağın çileli yürüyüşünün örneklerinden biri olarak Faruk Beşer merhum hakkındaki hüsnü zannımı, sevgimi ve saygımı artıran bir kitap olmuş 'Bir tel kopar'.

Aslında hatırattan ziyade bilgi ve analizlerin ağırlıklı olduğu bir kitap olmuş.

Özel hayatından çok az bahsetmiş. Kitabın büyük bölümünü bir dâvâ adamının intibaları tavsiye ve uyarıları oluşturuyor.

Başlangıçta özetlediği hayat hikâyesi, çektiği sıkıntılar, anne ve babasının imrenilesi hayat hikâyeleri, bizim kuşağın nereden nereye geldiğini anlatması bakımından da ibretlik anekdotlar olarak dikkat çekiyor.

Babasının ihlası, annesinin samimiyet ve gayreti Faruk hoca gibi bir değerin yetişmesinin temel taşlarını oluşturmuş desek abartmış olmayız.

Babasının horoz ameliyatı (s37), aşırı doğalgaz tüketimi karşısında annesinin 'küllü müsrifin haram' diye itiraz etmesine 'Bu külsüz müsrif' (s.39)cevabı, 'ben günde 12 takvim yaprağı okuyorum bilmiyorum da onlar mı bilecek' gibi halleri tabiatıyla tebessüm ettiriyor.

Kuşağımızın belirgin özelliklerinden olan aile bütçesine katkıda türlü işlerde çalışmak bağlamında Faruk hocanın bir sıvacı çırağı olarak(s.55)hayli mesai yaptığı da kayıt altına alınmış.

Faruk hocanın okuma aşkı ailenin desteğiyle zor şartlarda hayata geçmiş. Maşukiye'den İzmit'e her gün imkânsızlık içinde gidip gelmeler(s53), sonra yatılı imtihanına girip Yozgat İmam Hatip Okulu'na intikal, bir senede üç sınıfı birden geçip mezun olması(s.66), imamlık, Erzurum'da üniversite tahsili, özel dersler derken bir âlimin nasıl yetiştiğini özetleyen bir hayat hikayesi.

Faruk hoca hayatının ondan sonrasını kendisini anlatarak değil ilmi çalışmalarını eksene alarak yazmış.

Mesela Mebsut sevdası nihayetinde tercüme ekibinde yer almış olmasından duyduğu mutluluk(s.101)beni de o tarihlere götürdü.

Merhum 30 ciltlik Mebsut'u bir kitapçıda görünce ve fiyatının 300 lira olduğunu öğrenince eşinin bileziğini vererek satın aldığını (s.100) hatırlatması kendisinin ilim sevdasının eşinin de fedakarlığının ayrı bir tezahürü olarak ister istemez beni de o tarihlere götürdü.

(Ben de Medine'de Hattat Mustafa hocadan ders okurken tavsiye ettiği kaynak kitapları almaya çalışıyordum ama Mebsut Medinede'ki kitapçılarda yoktu. Umre için gittiğim Mekke'de bir kitapçıda sadece bir takım kaldığını görmüş ve satın almıştım. Mebsut dahil elimdeki kaynak kitapların kısmı azamını 29 Mayıs Üniversitesi kütüphanesine hediye ettim.)

İsteyen keramet desin isteyen tevafuk ama Faruk hocayı sevindiren bir olay naklediyor. Bir gün belediye otobüsüyle evine giderken Haliç köprüsünden Eyup Sultan Camii minareleri arasında rejimi öven bir mahya görüyor canı sıkılıyor ve, 'Allahım eğer Eyup Sultan burada yatıyorsa bu mahya sönsün!' diye dua ediyor ve mahya anında sönüyor, etrafa bakıyor her tarafta elektrik var ama mahya sönmüş.(s127) 'Uzun zaman kimseye söylemedim. Sonraları nefsime hâkim olamayıp söyledim ve belki de bu sırrı ifşa ettiğim için artık onun bereketinden mahrum oldum.'(s.128) diye yazmış.

Raşid Küçük merhumun tavsiye ve tezkiyesiyle İskender Paşa Vakfı'nın kurduğu Hadis Enstitüsü'ne müdür oluşunu(s130) ve bu enstitünün üzücü akıbetini müstakil bir yazı ile (s.133/137) değerlendirmiş ve kısaca cemaat taassubunun ilmi çalışmaları nasıl sekteye uğrattığını anlatmış.

Faruk hoca merhum 1999 depremine Maşukiye'deki evinde yakalanmış ve o günlerde yaşananları bir mümin bakışıyla değerlendirmiş.(s.154-157)

Sonra uzun uzun Amerika gözlemlerini yazmış rahmetli. O bölümü okuyunca hatırat değil Amerika sosyolojisini ve adeta Amerika'yı tanıma rehberini okuyor hissedersiniz kendinizi.(s.185-214)

Peşinden 2008 yılındaki Mısır ziyaretini(s.214) müteakiben de umre ziyareti üzerinden İslam Modernleşmesi'ni ele almış(s217).

Özetle, İslam ülkelerinin çoğu kimlik sorunu yaşıyor kültürleri dejenere olmuş(s.218) tespiti yapıyor.

Bir de geçmişte aldığı notlardan bir demet sunmuş merhum. Orada şöyle de bir not düşmüş: 'Her şuurlu olanın hanımı mütesettirdir. Amma her mütesettir olan şuurlu olmayabilir.'(s.233)

Annesi ona hep 'Allah iyilerle karşılaştırsın' diye dua etmiş.

Kitap boyunca karşılaştığı iyi insanları annesinin duası olarak yorumluyor.

Aslında kendisine kötülük yapanlarla da karşılaşmış ama iyiler sayesinde onları aşmış.

Kitabın son 100 sayfalık bölümünde karşılaştığı dost edindiği iyi insanları anlatmış.

Tevafuk bu ya dostlarının biri hariç hemen hepsiyle benim de bir şekilde dostluğum görüşmüşlüğüm var.

Bir numaraya Tokat İmam Hatip okulunda birlikte okuduğumuz merhum Salim Öğüt hocayı koymuş. En yakın dostu olarak sitayişle anlatmış. Elhak Salim hoca hakkında yazılan güzel hasletlere sahip bir ilim adamıydı. Bir TV programında sahabeyi anlatırken kalp kiriz geçirip vefat etmişti. Allah rahmet eylesin.

Okul yıllarından arkadaşı olan Bayram Ali Öztürk hocayı da dostları arasında saymış ki Bayram Ali hoca ile 4 yıl birlikte aynı çatı altında ders verdiğimiz için ben de çok iyi tanırım. Gerçekten aklı fikri ilimde olan ve tam bir kitap aşığı denilecek derecede imrenilecek bir ilim adamıydı. İsmailağa Camii'nde ders yaparken uğradığı bir saldırı sonucu şehit oldu. Allah rahmet eylesin.

Ahmed Akın Çığman hoca hakkında da mültefit bir dil kullanmış Faruk hoca rahmetli(s.243). Ben Akın Çığman hocayı da tanıdım, kimi meclislerde beraber bulunduk. Şunu söyleyeyim ki Faruk hoca tevazuundan olsa gerek Çığman hocayı kendisinden üstün göstermiş ki hakikat tam tersidir. Faruk hocanın cübbesi bana göre Çığman'a birkaç beden büyük gelir!

Raşid Küçük merhumun Faruk hocanın hayatında önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor ki sık sık ondan bahsediyor.

Raşid hoca hakkındaki tespitlerinin tamamına ben de katılırım.

Raşid hocanın desteğiyle müdürlüğünü yaptığı Hadis Enstitüsü'nde geçen yılları anlatırken Esad Coşan hoca Erbakan hoca (Allah ikisine de rahmet eylesin) ile ters düştüğünü ama sebebini bilmediğini yazmış Faruk hoca.(s.247)

Ama sonraki tahlillerinde sebebi gayet güzel bir şekilde öngörmüş. O ihtilafları yakından takip edenlerden biri olduğum için Faruk hocanın tespitine katılırım. Aslında ihtilaf sebebini gayet güzel açıklamış ve şöyle de bir hüküm cümlesi kurmuş Faruk hoca: 'Siyaset liderliği de şeyhlik de şerik kabul etmeyen makamlardır.'(s.248)

Sonra cemaatin haftalık bir dergi çıkarma hazırlıklarından bahsetmiş ki o süreci de yakından takip ettiğimi için çok iyi biliyorum.

Çünkü ben de o tarihte haftalık bir dergi çıkarmak için hazırlık yapıyordum. Onların bu istikametteki çalışmalarını öğrenince imkânları daha geniş olduğu için ikinci bir dergiye lüzum yok diyerek ben çalışmamı askıya almıştım. Onların vaz geçtiğini öğrenince de 4 Kasım 1990'da Yörünge'yi haftalık olarak yayına soktum ve 10 yıl süreyle aksatmadan yayınladım.

Faruk hoca gerek talebeliğinden beri aldığı özel dersler gerek akademik çalışmaları gerekse şahsiyeti itibariyle iradesini kimseye teslim edecek bir ilim adamı değildi. O yüzden de şeyhleri de hocaları da siyasileri de objektif olarak değerlendirebilen değerli bir ilim adamıydı.

O sebeple uzun süre birlikte çalıştığı cemaatin artılarını da eksilerini de görebilen ferasete sahip bir ilim adamı olarak cemaat taassubunun nice temiz insanı töhmet altında bulundurduğunu da isim vererek yazmış.(s.250-251)

Esad efendinin parti kurma çalışmalarından da bahsetmiş Faruk hoca.(s.252) ibretlik tespitler yapmış.

Faruk hoca rahmetli dostlarından bahsederken benim tanıma şerefine nail olmadığım ama gıpta ile takip ettiğim Ruhi Özcan'a özel sayfalar açmış.(s.258)

Doğrusu camiamızın eksiklerinden biri olan hoşgörünün(s.261) Ruhi Özcan'da tecessüm etmesi ona olan saygımı daha da artırdı. O da bir trafik kazasında vefat etti Allah rahmet eylesin.

Mehmed Savaş hocayı da karşılaştığı iyilerden sayarak yazmış ki (s.263) gerçekten öyledir. Mehmet Savaş hocanın talebesi olmadım ama birkaç kez meclisinde bulundum gerçekten örnek bir ilim adamıdır. Allah sağlık afiyet versin.

Sadreddin Yüksel hocadan da ilmi derinliğine temas ederek bahsetmiş.(s.270)Allah rahmet eylesin.

Kitabın sonunda annemin duası diyerek Raşid Küçük hocayı yeniden anarak (s.278) onun güzel ahlakından bahsetmiş. Ki elhak Raşid hoca gerçekten güzel ahlak sahibi kâmil bir insandı. Seksenli yıllarda tanıdım, vefatına kadar onun güzel ahlakına ve müstağni kişiliğine ben de şehadet ederim.

Allah rahmet eylesin.

Risale-i Nur talebelerinden Çantacı Necdet'den de iyilerden biri olarak kısaca bahsetmiş ve onun FETÖ lideri için, 'Haindir bizi sattı!' (s.289)tespitini yazmış.

Her halde kendisi hakkında FETÖ ithamlarına cevap olsun diye Çantacı Necdet bahsini özellikle yazmış. Çünkü Faruk hoca henüz hizmet diye anıldığı yıllarda cemaatin tv kanalında fıkhı meselelere cevap veren uzun süreli bir program yapmıştı ki ben de takip ediyordum fevkalade kaliteli yayınlardı. Faruk hocanın ilmi vukufiyetini gösteren programlardı. Ayrıca malum şahsın fıkhını konu edinen bir kitap yazmıştı ki o kitapta şahsı yer yer eleştirdiği için kitabı bir daha basmadılar(!) bu sebeple Faruk hocayı eleştirenler olmuştur.

Yukarda da temas ettiğim gibi ilmi ve fikri kişiliği kemale ermiş bir alim olan Faruk hoca iradesini kimseye teslim etmeyeceği için o ithamlardan beridir.

Kitap bir âlime yaraşır biçimde Adil Düzen'de Sosyal Güvenlik'le (s.292- 300)ilgili bir makale ile son buluyor.

Anlaşılan Faruk hoca hatıratını tamamlayamadan Hakk'a yürümüş.

Elimizdeki 'Bir tel topar' isimli kitabın bir hatırattan ziyade ilmi tespitlerin ibret ve derslerin harmanlanmış bir eser olduğunu teyit ederek emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Allah Faruk hocaya da ebediyete intikal eden diğer ilim erbabına da rahmetiyle muamele buyursun.

Âmin.