Bugünlerde sýk sýk bu gibi sorulara muhatap oluyorum. Özellikle Gazze soykýrým sürecinin, bazýlarý dillendirmese de herkesin zihninde bu ve benzeri sorularýn uyanmasýna vesile olduðu açýktýr. Öyle ya, biz Müslümanýz ve Allah da Müslümanlara zafer vereceðini, yardým edeceðini vad etmiþtir. O halde neden Müslümanlara, en azýndan Gazzelilere beklediðimiz zaferi vermiyor? Onlara gözle görülür þekilde yardým etmesi gerekmez mi?
Tarih boyunca, müminler, özellikle zor zamanlarda, kritik süreçlerde bu tür sorular sormuþlar. Hatta Kur'an-ý Kerim, peygamberlerin bile "Allah'ýn yardýmý ne zaman?" dediklerini vurguluyor.
Yakýn tarihte, birinci dünya savaþý sürecinde aldýðýmýz aðýr yenilginin etkisiyle Mehmed Akif Ersoy gibi bir adam bile, ilahi yardýmýn gelmemesinden þikayetle "aðzým kurusun, yok musun ey adl-i ilahî" demiþti. Hatta o süreçlerde bazýlarý ilahi yardýmýn gelmemesini gerekçe göstererek dinden bile çýkmýþlardý. Günümüzde de dünyanýn her tarafýnda Müslümanlarýn yaþadýklarý zilleti, uðradýklarý aþaðýlamalarý, maruz kaldýklarý kýyýmlarý, katliamlarý, soykýrýmlarý gerekçe göstererek dinin (haþa) bir yalandan ibaret olduðunu, ilahî yardýmýn ise, bir kuruntudan baþka bir þey olmadýðýný daha bir cüretle söyleyebiliyorlar.
Doðrusunu isterseniz, bu sorularý soranlarýn beklentilerini karþýlayacak bir cevap vermeyi çok isterdim. Dilim döndüðünce ümit vermeye, yüce Allah'ýn evrene deðiþmez bir yasa hakim kýldýðýný, yardým vadinin de gerçekleþmesi için bu yasanýn þartlarýnýn yerine gelmesi gerektiðini söylemeye çalýþsam da ikna edici olmadýðýmýn farkýndayým. Çünkü soruyu soranlar iki gruba ayrýlýyorlar; bir grup, mevcut durumun baskýsýyla adeta bir mucizenin gerçekleþmesini, göklerin kapýlarýnýn açýlýp meleklerin saf saf gelmelerini bekliyor. Diðer grup ise, zaten inkar ettiði dinin (haþa) bir yalan olduðunu, bu somut durum üzerinden kanýtlamanýn derdindedir. Ýman ettiði halde umutsuzluða düþenler de inkar edenler de acele ediyorlar anlayacaðýnýz. Kýsacasý, zihnim bu sorular ve bu sorulara iliþkin muhtemel cevaplarla meþguldü uzun zaman.
Birkaç gün önce Kur'an ilimlerine vakýf bir dostuma uðradým. Mevzuyu ona açýnca, "muhataplarýný ikna eder mi, etmez mi, bilmem, ama bu sorunun cevabý Bakara suresi 120. ayettedir" dedi.
"Sen onlarýn milletlerine uymadýkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla razý olmayacaklardýr. De ki: Asýl doðru yol ancak Allah'ýn yoludur. Eðer sana gelen ilimden sonra onlarýn arzularýna uyarsan, bilesin ki artýk Allah sana ne dost ne de yardýmcý olacaktýr".
"Ayetin orijinalinde "milletlerine" kelimesi geçtiði halde, Türkçe meallerde genellikle "dinlerine" þeklinde tercüme edilmiþ. Oysa millet, büyük ölçüde din ile ayný anlamda olsa da arada bir fark var. Millet, dinden kaynaklanan hayat tarzý demektir. Kast edilen, peygamberimizin, dolasýyla Müslümanlarýn Yahudi ve Hristiyanlarýn dinlerine uymalarý deðil, hayat tarzlarýna uymalarý ihtimalidir. Ayette, bir ayrýntý daha var; Yahudi ve Hristiyanlarýn hayat tarzlarýnýn dinlerine göre deðil, hevalarýna, arzularýna, zevklerine göre þekillendiðidir. Ve en sonunda da "sen onlarýn, hevalarýna, arzularýna, zevklerine" göre þekillenmiþ hayat tarzlarýna uyarsan, Allah'ýn dostluðunu da yardýmýný da kaybedersin".
Kur'an alimi dostumun bu açýklamasýndan sonra, düþündüm. Müslümanlar olarak asýrlardýr tanzimat, meþrutiyet, cumhuriyet, demokrasi adý altýnda Batýlý hayat tarzýný benimsemeye baþladýðýmýzdan beri, yenilgilerden, hezimetlerden, soykýrýmlardan, parçalanmalardan, zilletten baþýmýzý kaldýramýyoruz, dedim. Þu halde Müslümanlar, neden bu kadar rahat bir þekilde onlarýn hayat tarzlarýný benimsiyorlar? diye sordum dostuma. "Çünkü Allah'ýn yardýmýndan yoksun kalmanýn þartýnýn, onlarýn dinlerine uymak, yani Yahudilik veya Hristiyanlýk dinine girmek olduðunu sanýyorlar. Bunu yapmadýklarý sürece, onlarýn çaðdaþlýk, laiklik, modernlik, demokrasi...adýný verdikleri, ama kendi zevklerine göre þekillendirdikleri hayat tarzlarýna rahatlýkla uyabileceklerini düþünüyorlar" dedi.
Batýlýlarýn düzen olarak bizden memnun olmalarý gerçeði karþýsýnda irkildim.