Allah’a din öðretmek

Nasýl olursa olsun parayý bulmaya mý? 

Nasýl olursa olsun makam mevki sahibi olmaya mý? 

Nasýl olursa olsun mal mülk elde etmeye mi? 

Nasýl olursa olsun zengin birisiyle izdivaç yapmaya mý? 

Güncel bir deyimler sözlüðü yazýlsa “Aklýný kullanmak” deyiminin karþýsýna yazýlacaklar yukarýda sorduðum suallerin soru eki almamýþ hâli olacaktýr; nasýl olursa olsun para bulmaya, nasýl olursa olsun makam mevki sahibi olmaya, ilâ âhir. 

Ne kadar da süflî, bayaðý, denî gayeler deðil mi? Ýnsanoðlu dünyaya bunlar için gönderilmiþ ve insanoðluna bahþedilen akýl da bunlarý elde etmek için verilmiþ olamaz, deðil mi! 

Mezkûr süflî gayeler için bizlere bahþedilmeyen akýl, aklý bahþedenin indirdiði dini deðiþtirmek için bize bahþedilmiþ olabilir mi? 

Bazýlarý, Kur’an-ý Kerîm’de geçen “akletmez misiniz; akýl erdirmez misiniz; aklýnýzý kullanmaz mýsýnýz” ilâhî buyruklarýný ‘yanlýþ anlayýp’ âyetleri deðiþtirmeye, kaldýrmaya kalkýyor veyahut “Allah böyle bir âyet indirmez, bu âyeti Peygamber yazmýþtýr” diyerek Kur’an’ý bir kul tarafýndan yazýldýðý demeye getiriyor. 

Bu ‘aklý kullanma’ tavrý, dünyevî metâlarý elde etmek için ‘aklýný kullananlarýn’ tavrýndan daha süflî, daha pespaye bir tavýr deðil midir? 

Batý’da akýl dini deðiþtirmek için kullanýlýrken Ýslâm’da akýl dini daha iyi yaþamak için kullanýlýr. Allah ve Resûlü’ne tam mânâsýyla ittibâ eden akla “aklýselim” denir. “Aklýselim” sahibi olanlarýn eþya ve hâdiseler karþýsýnda göstereceði tavrý Mütefekkir Salih Mirzabeyoðlu þu þekilde formüle eder: “Mantýk üstü mantýðýn þu olacak: Doðruyu mu istiyorsun? Allah ile Resûlü'nün bildirdiði!.. Güzeli mi istiyorsun?.. Allah ile Resûlü'nün Gösterdiði!.. Ýyiyi mi istiyorsun? Allah ile Resûlü'nün Öðrettiði!..” 

Üstad Necip Fazýl Kýsakürek’in koyduðu teþhisle “Kuru akýl belasýna tutulan”lar bu tavrý anlamayýp, kendilerine bahþedilen akýlla Allah’a -hâþâ- akýl vermeye kalkýyorlar; “Þu âyet þöyle olmalýydý, þu âyetin zamaný geçti, þu âyet hiç olmamalýydý” benzeri hezeyanlarý aklý kullanma olarak gören zavallýlar gürûhu. 

“Gerçek ve derin mü’minde akýl” bahsinde Üstad had ve hududumuzu bildirmiþ: “Derin ve gerçek mü’minde akýl aklýn son haddine mahsus þartlar içindedir: Daire nasýl baþladýðý noktada biterse, akýl da nihayet ‘mutlak’dan hiçbir þey anlamayacaðýný anladýðý yerde nihayete erer.” 

Mirzabeyoðlu da, bu ölçülendirmeyi anlamayan “kuru akýlcýlar”ýn mahrum olduðu þeyin akýl olduðunu söylüyor: “… dinin ‘bâtýn-derinlik’ buudunu reddeden ‘kuru akýlcý’larýn en mahrum olduklarý þey, yine akýldýr!” 

Dinin derinliðine aklý ermeyenlerin, bizlere deðil Allah’a nasýl din indirileceðini öðretmeye kalkmalarýna ne denir, bilemiyorum! 

Dua etmekten baþka da elimden bir þey gelmiyor: “Ya Rab, bizi kuru akýl belâsýndan kurtar, aklýselim nasip eyle”. Amin!..