Allâhü mea’s-sâbirîn!

Bir toplumdaki muhtelif kurumların genel seviyesi üç aşağı beş yukarı aynıdır. Yâni orada meselâ matematik bilimi çok geriyse, âdetâ yerlerde sürünüyorsa, diyelim ki, fizik veyâ kimyâ bilimlerinin göz kamaştırıcı bir durumda olması imkânsız gibidir; eşyânın tabiatına aykırıdır. Gerçi diktatörlük yönetimlerinde zorâki metodlarla bir alana ağırlık verip orada zâhiren parlak sonuçlar elde edilmesi mümkindir ama bu, hem diğer bâzı alanların ihmâl edilmesine ve hem de sırf o alanda bile ancak çok sınırlı bir devşirilme grubun fevkalâde hocalar elinde eğitilmesi sûretiyle gerçekleştirilebilir. Farz-ı muhâl bütün ülkeden en yetenekli atlet adayı gençleri toplayıp onlara özel kamplarda birinci sınıf antrenörlerle dört başı mâmur eğitim vererek olimpiyadlarda bir sürü madalya kazanabilirsiniz. Ama bu arada geriye kalan üç milyon gencin ne olduğu ve olacağı yönetici olarak umurunuzda olmayabilir. Çünki hepsine yetişecek paranız yokdur, fakat dış dünyâya caka satmak için böyle bir yolun gerekli olduğunu düşünebilirsiniz.

Oysa demokratik bir düzende böyle bir çözümü aklınızın köşesinden dahî geçirmeniz mübah değildir. Aynı örnekde kalacak olursak, önce bütün gençlerinize az çok eşit şartları sağladıkdan sonra, eğer geriye hâlâ para kaldıysa, onu da bu gençlerden en başarılı olanlarını biraraya getirip bir elit yetiştirme planına harcayabilirsiniz ki bu da elbet herkese açık bir yarışma, bir müsâbaka sâhasıdır. Öyle sinema salonuna bilet satar gibi, efendim, yerlerimiz doldu, bekleyin belki bir dahaki seansa içeri girebilirsiniz gibilerden konuşamazsınız.

Toplumdaki kurumlar arasında mevcûd olan bu seviye dengelenmesi durumunu fizikdeki bileşik kaplara benzetirler.

Biliyorsunuz ki birden fazla kap, ister iki ister oniki ister yüzoniki olsun, şâyet altdan bağlantılı (bileşik) ise bu kaplara doldurduğunuz su, yâhut başka bir sıvı, bütün kaplara dağılarak kendiliğinden bir seviye dengesi oluşturur. Milimi milimine aynı düzeye yükselip orada kalır. Sözkonusu bileşik kapları biraz eğik de tutsanız denge yine teşekkül eder.

Toplumdaki kurumlararası dengenin bileşik kaplardaki dengeye benzetilmesinin sebebi budur.

Peki, ben şimdi bütün bunları niye anlatdım?

Tabii ki laf olsun torba dolsun diye değil!

Çok iyi bilirsiniz ki muharriniz böyle gayrı-ciddî işlerle uğraşmaz!

Onun her an vatan ve millet sevdâsıyla yanıp tutuşan gönlünde laklakıyyâta sûret-i kat’iyyede mahâl yokdur!

Sebeb şu:

Hükûmet fevkalâde isâbetli ve vatandaş olarak bütün gücümle desteklediğim bir kararla bütün hukuk ve adâlet sistemimizi modernize ederek bunu artık nihâyet çağın gereklerine uygun hâle getireceğini açıkladı.

Bravo!

Keşke bu karar 2014 Yılı’nda değil de örneğin 1980 Yılı’nda alınsaydı diyeceğim ama o yıl birtakım anasının ipini satmış hergeleler, adâlet nasıl DÜZELİR sorusuna değil adâlet nasıl DÜZÜLÜR sorusuna cevab aramakla meşgûldüler.

Elhak, sualin cevâbını da mükemmelen verdiler o zaman!

Ancak sözkonusu bileşik kaplarda olduğu gibi bu adâlet reformunun da tek başına bırakılmaması, bence başarılı olmasının temel şartlarından biridir. Eğer adâlet mekanizmasını düzeltirken en azından emniyet sistemini, yâni polisi, jandarmayı ve gümrükleri de ıslâh etmezseniz reformunuz aksamaya mahkûm kalır. Listeyi uzatmayayım, ne demek istediğim anlaşılmışdır sanırım.

Neyse, olan olmuş bir kere...

Şimdi 1980’in canlı cenâzeleri kendilerine yatacak yer ararken bizler de kendimize çağdaş bir adâlet ve hukuk düzeni arayalım.

Allâhü mea’s-sâbirîn!