Alma mazlumun hakkını çıkar aheste aheste…

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş, kalbimizi titreten bir karar aldı. Kimsesiz kalmış sahip çıkılmayan çocuklarımıza kucak açan ‘Çocuk Koruma Evleri’, ne yazık ki göreve gelir gelmez kısa süre içerisinde, kendisi tarafından kapatıldı... 

Üç yıldır Ankara’dayım ve bu çocukları beş yıldır tanıyorum. Çocuk Koruma Evleri’nin başında canla başla görev yapan eğitimci Döne Yılmaz hanımı ise otuz yıla yakındır tanırım. Gecesini gündüzüne katan, sahipsiz çocuklarımıza hakiki bir anne olabilmenin her türlü fedakarlığını içtenlikle göğüsleyen, kahraman bir kadındır. Hatta toplumsal farkındalık ve sosyal sorumluluk paylaşımı konusunda o kadar başarılı bir isimdir ki, çevresinde hemen her görüşten, hemen her mizaçtan, rengahenk bir gönüllüler topluluğu oluşmuştur. Döne hanım ve fedakar arkadaşları için kimsesiz çocukların kimsesi olmak, hayatı yaşama biçimidir.

Doğrusunu isterseniz, seçim sonuçlarına göre belediyeleri kazanan partilerin değişmesi, hemen ardından bir çalışan sirkülasyonu başlattığı için tedirginliğimiz yok değildi. Mansur Başkan, çalışanlarını değiştirse bile, herhalde yerlerine o işten anlayanları koyar, o hizmetleri toptan lağvetmez diye düşünüyorduk... Ama heyhat! Çalışanları refüze etmeyi de geçen, hiç beklenmedik bambaşka bir iş oldu. Çocuk Koruma Evleri kapatıldı...

Başkan bey de bilir ki, bu çocuklar yıkılmış, parçalanmış, dağılmış ailelerin çocukları. Yani kaderleri zaten hiç de kolay olmayan bir hayat hikayesinin içine yazılmış. Bize düşen görev, bu çocukları koruyup, kollayıp, onların yetişmesinde, eğitimlerinde, meslek sahibi olmalarında bir şans tanıyabilmekken, şimdi biz o ihtimalin dibine kibrit suyu döküyoruz...

Ben bu çocukların bazılarıyla aynı iftar sofrasında buluştum. Bazılarıyla resim yaptık, bazılarıyla müzik diledik, bazılarıyla şarkı söyledik. Hepsinin fiziki imkanları aynı değil, bazıları leb demeden leblebiyi anlayacak cinsten olanlarının yanı sıra, bazılarıyla uğraşmak, sabırla, sevgiyle emek vermek gerekiyor. Ben en çok da onları düşündüm... Allahım, şimdi bu minik kalpler ne yapacaklar...

Öğretmenlerimizden Birsen Sümer, bu evlerde okuyup, meslek edinip evlenen çocuklarımızla tanıştırmıştı bizleri. Bu öğretmenler, sadece çocuklara ders öğretmiyor, nişanını, kınasını, çeyizini de üstleniyor. Yani kendi evlatları olsaydı ne yapacaklarsa onu yapıyorlar... Bu çocuklar, şayet bu evlerde yetişme imkanı bulmasalardı, hayatın kim bilir hangi zorlu köşelerinde kaybolacaklardı.

Ve namus, elbette, en değerli mesele buradaki çocuklar için de. Hatta belki de hepimizden çok tutunmak zorunda hissettikleri bir değer. Ne zannediyorsunuz, sahipsizler, ailesizler diye, onların namuslarına kolayca dil uzatabileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Nitekim bu evlerde, ne çocuklarımız ne de çalışanlarımız hakkında ahlaka mugayir hiçbir iş vuku bulmamıştır. Öğrencilerden birisiyle ilgili olarak okuldaki kız arkadaşının velisi tarafından yapılan bir şikayet söz konusudur. Polis tutanakları, emniyet bilgileri ve taraflar apaçık ortadayken, herhangi bir tecavüz, taciz veya tasaddi söz konusu değilken, sırf bu evleri kapatabilmek için bu çocuklara böyle ağır bir iftira atıldı... İftira kimse atılırsa atılsın haksızdır, ayıptır, fenadır ama sahipsiz, yetimlere yapıldığında iki kere fenadır...

Sayın Başkan gönülleri böyle perişan edip yıkmasaydınız keşke...