Almanya’da hukuk dışı paralel yapılanmalar var. Normalde kıyamet kopması lazım. Ancak Almanya’da kıyamet kopmuyor.
Almanya’da ciddi bir sorun var... Sorun, yeni bir Neonazi örgüt haberi değil... Bu örgütlenmenin 200 kadar aktif ve emekli özel kuvvet komandosundan ve bağlantılı sivillerden oluşması da değil... Bu örgütlenmenin bir işaretle sokağa dökülüp kilit siyasetçileri, mültecileri öldürme planları yapması da değil... Esas sorun, kıyamet alameti olacak bu gelişmelerin, medyada ve mecliste izlenmemesi, Almanya’da kıyametin kopmaması.
Almanya’da cinayet ve terör yoluyla devlet yapısını devralmayı hedefleyen bir örgütlenme var. Bu örgütlenme, ordu ve askeri istihbarat içinde. Olayın soruşturması 2017 başından beri sürüyor. Ancak hala örgütün boyutları ortaya çıkartılmış değil. Sanıklar bile serbest… Örgütün Alman ordusu içinde yuvalanma ve gizli kalma yeteneği ise ayrı bir başarı. Ve böyle bir yapının, anayasa ve hukuka bağlılığının net olduğu sanılan Alman ordusu içinde var olması bile yeterince korkutucu. Almanya’da yoksa vitrin ile vitrin arkası, görüntü ile gerçek farklı mı?
Gerçek şu: Alt kademede de olsa, gizli ve yasa dışı da sayılsa, devletin tehlike altında olduğu varsayımıyla silahla sokağa çıkıp, terör yöntemleriyle kontrol sağlamayı amaçlayan bir oluşum, Alman ordusu içinde hayat bulabiliyor... Gerçek: Bu oluşum tüm boyutlarıyla ortaya çıkartılmış değil. Gerçek: Alman demokrasisi ciddi tehlikede... Ve bu tehlikeye karşı Almanya’da sessizlik var.
İyi örgütlenmiş, ne yaptığını bilen bir silahlı ordu grubunun sokağa çıkıp kendi bildiğini okumasına, Zambezi’de ‘darbe’ deniyor. Almanya, bir Zambezi olmayabilir, ancak Almanya’da paralel Zambezi yapıları var: Bu silahlı güç kendince belirlenmiş ‘X’ gününde Alman devletinin çaresiz kaldığı bir ortam görecek. Devletin güvenlik sağlayamadığına karar verip, sokağa çıkacak. Kamu düzeni sağlamak uğruna siyasetçileri, yabancıları, mültecileri, Müslüman ve Yahudi toplum liderlerini katledecek... Sonra?
Almanya’nın anlaşılmaz sessizliğinde şayet ciddi bir soruşturma varsa, cevaplanması gereken soru şu: Böyle bir katliam ve operasyondan sonra Almanya’yı kim yönetecek? X gününde devlet çökecekse, bu grup da çöken devlet yapısına, hem de siyasileri öldürerek hakim olacaksa, sonra ne olacak? Zambezi’de olsa, bu kadar plan yapanlar, operasyonun ardından nasıl bir idare geleceğini, kimin yönetici olacağını da düşünürlerdi.
Titizliklerinden ve analitik düşünce yapılarından kuşku duyulmayan Alman kurmayların bu kısmı da planlamış olması, hayli mümkün. Ancak bütün bunlar Alman medyasında ve siyasetinde sessizlikle karşılanıyor. En garip durum bu.
Bu veriler altında, Almanya’da demokratik yapının ciddi tehdit altında olduğu anlaşılıyor. Almanya’da demokrasinin geleceğinden kaygılanmamak elde değil. Almanya belki bu tehdidi önemsemiyor, ancak 15 Temmuz ihanetini yaşayan bizler, Almanya için kaygılanıyoruz. Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da demokrasinin ve hukuk devletinin savunulması için bir çaba gerekirse, Türk vatandaşları bundan kaçınmaz. Kıymetleri bilinmeyebilir, ancak Almanya’daki Türkler, Alman demokrasisinin de teminatıdır.
‘X Günü’ silahlarıyla sokağa çıkacaklar... X Günü, mültecilerin Alman kentlerinde kadınlara çocuklara saldırdığı, tecavüz ettiği bir gün. Ya da birden fazla kentte terörist saldırının olduğu bir gün... O gün öyle şeyler olacak ki, kamu düzeni çökecek. Ve düzenin çöktüğüne karar veren bu yapı, silahlarıyla sokağa çıkıp, düzeni sağlayacak...
Alman Özel Kuvvetler Komutanlığı (KSK) ve Askeri İstihbarat Servisi’nin (MAD) eski ve yeni üyelerini kapsayan bu gizli örgütlenmenin harekat planı bu. Plan, Kurmay düzeyinde yapılmış... Çok ayrıntılı olduğunu ve açıklananın ötesinde bilgi taşıdığını varsayabiliriz.
Ancak sorun şu: Devletin güvenlik güçlerine yardım için sokağa çıkmıyorlar. Bu bile yasa dışı bir durum ama diyelim ‘durumdan vazife çıkartacak vatanseverler, güvenlik güçlerine yardımcı olmaya çalışacaklar’... Ama böyle değil... Önceden listesini yaptıkları ve aralarında eski bir devlet başkanı Gauck’un ve şimdiki dışişleri bakanı Maas’ın da yer aldığı VIP hedefleri öldürecekler... Listede Müslüman ve Yahudi toplum liderleri de var… Tekrar soru: Kamu düzeni çöktüğü için sokağa çıkıp siyasi cinayet işledikten sonra idareyi kime verecekler?
Az sayıdaki ifadeden, grup üyelerinin kırsal alanda silah, cephane, yakıt, gıda ve lojistik malzeme stokladığı anlaşılıyor. Sonra bu grubun, hafta sonunda ormanda askercilik oynayan ve ‘survivalist’ diye anılan bir kuruluş altında da örgütlendiği biliniyor. Çetenin kalanında paraşütçü komandolar, özel kuvvet polisleri, istihbaratçılar, avukatlar ve doktorlar da var... Bunlar, tipik Gladio yapılanmaları.
Hatta hücre tipi örgütlenme o boyuta çıkmış ki, bazı çete elemanları, ‘Almanya’nın Rusya tarafından normal savaş düzeni dışında işgali’ ihtimaline hazırlanıyor. Rusya’nın Kırım ilhakı sırasında düzensiz ordu ile işgal yöntemini inceleyip, Almanya’nın bu yöntemle çok kolay düşeceğini hesaplamışlar ve sözde ona hazırlanmaya başlamışlar... Almanya’yı düzenli ya da düzensiz orduyla işgale kim kalkışabilir?
Bu arada çetenin ortaya çıkartılan üye sayısının 200 civarında olduğunu tekrar hatırlatalım. Alman ordusunun aktif mevcudu ise 61 bin kişi... Bakınca, 200 kişilik çekirdek bir güçle 61 binlik ordunun önemli bir kısmı yönlendirilemez mi?
Öte yanda ‘Almanya’da her zaman Neonazi örgütlenmesi vardır’ diye bir genelleme de mümkün. Ancak, AfD diye bir partinin iktidar planları yaptığı, siyasetin AfD gibi davranmaya başladığı, iç istihbarat teşkilatı BfV’nin başının ‘aşırı sağ sempatizanı’ olduğu gerekçesiyle kovulduğu bir Almanya’dan söz ediyoruz. NSU cinayetlerinin işlendiği, sarı saçlı mavi gözlüler dışında herkesin ‘yabancı’ sayıldığı Almanya.
Olay 2017 başında Viyana Havaalanına uzanıyor. Teknik bir çalışma sırasında tuvalet havalandırmasında zulalanmış 7.65’lik bir tabanca görülür. Polis, zulaya kimin geleceğini bulmak için silaha dokunmaz ve zulaya alarm yerleştirir. Birkaç hafta sonra zuladaki silahı almaya çalışan kişi yakalanır.
Avusturya polisi, gayet Alman görünüşlü bu kişinin parmak izlerini Almanya’ya yollar. Almanya ise izlerin, Suriye mültecisi David Benjamin’e ait olduğunu bildirir.
Olay burada karışır... Yakalanan kişi gerçekte, teğmen rütbeli Alman askeri Franco A’dır. Has bir Alman’dır... Ayrıca Neonazi görüşlere sahiptir. Ancak sahte kimlikle Suriyeli mülteci olarak kayıt olmuştur. Tek kelime Arapça bilmez, ancak mülteci maaşı almakta, mülteci otelinde kalmakta ve mülteci gibi dolaşmaktadır. Bu arada Franco, aksatmadan askeri birliğinde de görev yapmaktadır.
Savcılık Franco’nun ‘ses getirecek cinayet planladığını’ anlar. Mülteci görünümüyle cinayet işleyecek, Almanya’da mülteci aleyhtarı havanın körüklenmesini sağlayacaktır. Ayrıca ordu içinde kendisi gibi düşünen askerlerle işbirliği içindedir.
Bulgulara rağmen, Franco halen serbest... 2017 sonunda ‘kanıt yetersizliğinden’ serbest bırakıldı ve hakkında bir yargılama yok. Karar temyiz mahkemesinde de onaylandı... Franco serbest, ama bu 200 kişilik çeteye, Franco soruşturmasıyla ulaşıldı. VIP cinayetleri, Franco’nun Suriyeli mülteci olarak işlemek istediği de öne sürülmüştü...
Tekrar: Medyadaki bilgiler kısıtlı. Çetenin net yapısı belli değil. Ancak her durumda, ‘kamu düzeninin çöküşü ile sokağa çıkacak’ bir yapı... Ve ‘Bireysel VIP cinayet planları’ var... Cinayetler önce işlenirse, kamu düzeni çökmüş oluyor ve çeteye sokağa çıkma yolu açılıyor. Sonra işlenirse, çete sokağa çıktıktan sonra ‘temizlik’ yapmış oluyor... Cinayet işleyip kamu düzenini yıkacak tim ile sokağa çıkacak timin birbirinden haberli olması şart değil. Ve bu kurgulardan acaba hangisi geçerli?.. Yoksa ikisi de mi?