Büyükelçisi Martin Erdmann’a göre Almanya Türkiye’nin AB müzakere sürecini destekliyormuþ. Türkiye onlarca yýldýr bu cümleyi dinliyor, ama bir türlü AB’ye üye olamýyor. Dolayýsýyla, sözlerin kendi baþýna bir teminat olmadýðýný taraflar gayet iyi biliyor.
Ýnandýrýcýlýðý olmayan sözlerin neden söylendiði ise ne söylendiðinden daha önemli. Erdmann, mealen “biz sizi istiyoruz, ama siz gereðini bir türlü yapamýyorsunuz” diyor. Bu, Türkiye’de darbe giriþimi yaþanmasaydý, üç terör örgütüyle ayný anda mücadele etmek zorunda kalýnmasaydý, Suriye’de iç savaþ çýkmasaydý çok haklý bir eleþtiri olarak dikkate alýnabilirdi. Gerçi bunlar olmadan önce de, Almanya’nýn üyelikten deðil ayrýcalýklý üyelikten söz ettiðini unutmamak gerekiyor.
Büyükelçi, bugün müzakerelerde yol alýnamamasýnýn en önemli nedenin OHAL olduðunu söylemiþ. Ancak OHAL kalkýp Türkiye normalleþince ne olacaðýný belirtmemiþ. Üstelik Almanya’daki yeni hükümetin Türkiye politikasýný da henüz oluþturmadýðýný belirtmiþ. Yani Almanya Türkiye’yi Avrupa’da görmek istiyor, ama nasýl görmek istediði henüz bilinemiyor.
Müzakerelerin en can alýcý bölümü, Gümrük Birliði’nin güncellenmesi... Bu konudaki önemli noktalardan biri, AB’nin 3. ülkelerle yaptýðý serbest ticaret anlaþmalarýndan Türkiye’nin yararlanamamasý; diðeri de kiþilerin serbest dolaþýmý.
Bu konularý OHAL ile iliþkilendirmek anlamlý deðil, zira üyelik müzakere süreci zaten söz konusu konularýn düzenlenmesini gerektiriyor. Bununla birlikte, AB tarafý 40 þart getirmiþti ve sonuçta üzerinde anlaþýlamayan 6 þart kaldý. Uzlaþýlamayan konulardan bazýlarý, Türkiye üye olmayacaksa bunlarý neden yapsýn sorusuna takýlýyor. Bazýlarý ise Türkiye’nin içinde bulunduðu iç ve dýþ koþullarda yapmasýnýn kolay olmadýðý konular.
Türkiye’nin þu koþullarda yapamayacaðý konularý sýralamak, aslýnda uzunca bir süredir uygulamakta olduðu tüm politikalarýný deðiþtirmesini istemek demek. Ancak Türkiye’nin beðenilmeyen politikalarý uygulamak durumunda kalmasýnda AB’nin hiç mi sorumluluðu bulunmuyor?
Erdmann, açýklamalarýný bilerek Rusya ile yapýlan Nükleer santral temel atma töreni sonrasýnda yaptýðýný söylemiþ. Bu, “Türkiye’nin batýlý ülke olduðunu biliyoruz” sözleriyle birlikte okunmalý. Büyükelçi kýsaca Rusya ile fazla yakýnlaþmanýn Almanya açýsýndan endiþe kaynaðý olduðunu ifade ediyor.
Rusya ile yakýnlaþma, Türkiye’nin en iyi ilk tercihi deðildi; bu yolu AB ve ABD zorladý. Þimdi bunu eleþtirmek anlamlý deðil, ayrýca “batý” baðýný da saðlam tutmaya yönelik somut adýmlar atýlmýyor. Örneðin Almanya’ya kabul edilen ve bizzat darbeye karýþtýðý görsel malzemelerle de saptanmýþ kiþilerin bile iadesi için hala “somut delil” isteniyor.
Þu bir gerçek ki, Türkiye’nin “Batý” ile iliþkileri, “batý” dünyasýnda da bir endiþe kaynaðý ise ve sonunda meseleye geniþ bir mercekten bakýlmasý mümkün olacaksa, artýk “sözlerin” ötesine geçilmesi gerekiyor. Her olumlu cümlenin arkasýndan gelen “ama”lar, irade tespitini imkansýz hale getiriyor. Ayrýca, gelinen aþama büyük adýmlar atýlamasa da küçük ve somut jestlerin atýlmasýný gerektiren bir aþama. Her iki taraf için de geçerli olan bu durum, en azýndan sürdürülebilir bir ortam yaratabilir.
Bununla birlikte, Almanya Büyükelçisi’nin açýklamalarýndan anlaþýlan o ki, AB ve en çok da Almanya Türkiye’nin üyelik hedefiyle deðil, müzakere sürecinde kalýyor olmakla yetinmesini, buna sevinmeyi yeterli görmesini istiyor. Oysa esas sürdürülebilir olmayan tam da bu.