Babamýn yol korkusu nereden gelirdi acep?
Daðlarýn doruðundan, vadilerin oyuðundan, baðlarýn gölgeliðinden, bahçelerin kuytusundan mý?
Korku olur da bu kadar mý olur?
Yýlan çýyan korkusu bilmez. Karanlýk kuyularda geceler boyu kalsa korkmaz olan babam ‘yola çýkacaðýz’ dediðin zaman delirmese bile iyi de olmazdý.
Çocukken de köyden pazara gidileceði zaman uyku uyumazmýþ. Yol boyunca köy minibüsünde en arkada durur, hiç oturmaz, yol boyu ayakta asker nöbetine dururmuþ. Sanki ‘haydi’ deseler minibüsten atlayýp kaçacak gibi bir tedirginliði varmýþ. Yýllar geçmiþ askerlik zamaný gelmiþ babam þart koþmuþ. “Ýzine, daðýtýma gelmem. Ben o kadar yola dayanmam.” demiþ. ‘O kadar yol’ dediði de otobüsle iki saat, þahsi araba ile kýrk dakikalýk yolmuþ...
Zaman geçmiþ evlenmiþ, sonra Almanya iþi çýkmýþ, Almanya’da iþ bulduðuna sevinmeyi býrakýp o kadar yolu nasýl gideceðini düþünüyormuþ babam. Demiþler ki merak etme tren var. Sen sadece oturacaksýn yol kayýp gidecek altýndan bir de Ýstanbul’a varýnca aktarma yapacaksýn. “aktarma” sözünü duyan babam olduðu yere çökmüþ kalmýþ. “Vay o aktarmalar ne eziyetli olur. Ben o aktarma bitene kadar herhal ölürüm” demiþ...
Almanya’da fabrikaya ulaþýp ev adresi belli olana kadar neler çektiði ise bize meçhul. Almanya’da ev ile iþ arasý yürüyerek beþ dakikacýktý. Babam hafta içi bir yere gitmediði gibi hafta sonu da bizi bir yere götürmezdi. Evden iþe ve iþten eve o kadar! Babam evde kaldýðý zamanlarda ilkokul öðretmeninden öðrendiði bir alýþkanlýkla þiir ezberlerdi. Ezberlediði þiirleri de gözlerini kýsarak sesini geriye atarak okurdu. Ezberi kuvvetliydi ama okumasý kimse duymasýn ama periþandý. Tek dinleyicisi vardý o da annemdi. Sordum bir gün “Nasýl katlanýyorsun bu þiirlere?” “Yavrum sövse saysa daha mý iyi? Adamcaðýz þiir ezberliyorum diye oyalanýyor size ne?” demiþti annem.
Babamýn yoldan, yolculuktan yýlmasýna raðmen biz ilk iznimize araba ile geldik. Kimse inanmadý babamýn o kadar yol gidip de izin yapacaðýna. Ýlk arabamýz Fa Ve minibüstü. Sýký arabaydý. Babam borç harç etmiþ almýþtý. “Memlekete gideceðiz, millet bize çulsuz demesin” diye düþünmüþtü herhalde. Minibüsümüz sarý ile beyaz boyalý idi. Annem arka camlara perde tutmuþtu. Vites topuzuna ise örme kýlýf yapmýþtý. Her þeyimiz tamamdý ama bir ufak ayrýntý vardý. Babam þoförlükten hiç anlamýyordu. O minibüs sokaklarda zorla oynatýlan ayýlar gibi neler çekti babamdan. Babamýn yola çýkmaya, araba kullanmaya bu kadar hýrslý olmasýnýn sebebini sonradan öðrendik. Babaannem telefon açmýþ, telefonda aðlamýþ, “Senin yol korkun yüzünden torun tombalak yüzü göremez olduk. Sen bizi görmek istemezsin bu belli de biz seni ve çocuklarý görmek istiyoruz o ne olacak?” demiþ. Babam o hýrsla, “Anamý boþ yere aðlattým ben adam deðilim!” diye yeminler ederek ve minibüsün sýnýrlarýný zorlayarak sonunda bizi bir yerden öteki yere götürecek kadar þoförlük öðrendi. Almanya’da devletin yüzü polistir. Babam, polis ceza yazar diye korktuðundan beþ dakikalýk yolda bile terin suyun içinde kalýrdý. Bir gün fabrikadan geldi ve imtihana hazýrlanmaya karar vermiþ uzatmalý öðrencilerin bezgin ama kararlý duruþuyla aldýðý kararý açýkladý. “Ýzne gidiyoruz. Ama ben tren yolculuðundan nefret ederim -sanki diðer yolculuklarý çok sever de- o sebepten minibüs ile gideceðiz. Anamýn gönlü bir hoþ olsun ve uyduruk köylü araba görsün þu yalan dünyada...”
Yola çýkmadan evvel bir hafta gece uykusunu unuttu babam. Uyuduðu zaman da yolda onu bekleyen büyük delikler, o deliklerin dibinde cehennem aðzý gibi harlý, ateþli þeyler görüyormuþ rüyasýnda. Annem kolonya ile bileklerini ovarak, bolca kýymalý bazlama yaparak babamý bir hafta özel bakýma aldý. Ýnsanýn babasý gergin olunca kendi de geriliyor. Babalarýn evin atmosferini belirleyen bir yapýlarý var. Babam her sabah týraþ olurken izinden önceki bir hafta sakalýný da kesmedi. Fabrikadaki usta baþý yani babamýn “maysteri” demiþ ki yola çýkacak gibi deðil harbe gidecek gibisin. Yaþlý Alman babamýn harp hazýrlýklarýyla dalga geçsin biz minibüse bir ay yetecek kadar yemek, kamp malzemesi, fazladan battaniye, piller, el feneri, piknik tüpü, çadýr ne bulursak doldurduk. Çünkü yolda kalmaktan çok korkuyordu babam. “Yolda kalýrsak kimseye muhtaç olmayalým” diyordu. Babam izne giden ahbaplarýndan yol bilgileri aldý. Haritaya bakarak dalýp gittiðini ve gözünden yaþ geldiðini dün gibi hatýrlýyorum.
Sonunda Alman komþularýmýzýn iyi dilekleri, hemþehrilerimizin dualarý ve minibüse döktükleri bir tas su ile yola çýktýk. Yolda babam uyumasýn diye ekþi elma ve limonata takviyesini fazla kaçýrýnca babam sekiz kere istifra etti. Sonunda anneme kýzdý ve yemek yemeyi kesti. Direksiyona fazla yapýþtýðý için avuç içi acýmaya baþladý. Annem, “Direksiyona krem sürelim mi?” deyince, babam ‘araba iþinden hiç anlamamakla’ suçladý annemi. Yolda sürekli gözlerini kýsarak karþýya baktýðý için baþ aðrýsý peydah oldu. ‘Aðrý kesiciler midemi delecek’ diye vazgeçti. Sonunda bir benzinlikten güneþ gözlüðü almak geldi akýllarýna. Babam gözlüðü takýnca sokucu böcükler gibi oldu. Çok korkunçtu o hali. Ama annem bize iþaret etti, biz de “Çok güzel olmuþ baba” dedik.
Kesintisiz yola mýhlanmýþ bakýþlarý, kamburlaþmýþ beliyle, sürekli kahve içerek uyanýk kalmaya çalýþan babamý aðýr çok aðýr bir yükün altýnda eziliyor gibi merhamet duyarak seyrettik yol boyu. “Ben bu yolu bitirip anama kavuþacaðým” diye kendini motive etse de bulduðu her benzinlikte durup maça hazýrlanan boksör kýsmý gibi havlular, soðuk suyla yüz yýkamalar, kolonya ile baþýný boynunu ovmalar eþliðinde yolu çekilebilir kýlmaya çalýþsa da yol uzundu. Usta þoförlere iki gün süren yol bizim için bir haftaya yaklaþmaya baþlamýþtý. Babam kaç kere gömlek deðiþtirdi, kaç kere pantolon yeniledi hesap edemedim. Minibüsün içi çok sýcaktý çünkü babam camý açtýrmýyordu, “Rüzgar çarpar da hasta olurum” diye. Ayrýca babamýn dikkati daðýlmasýn diye radyo açýlmýyordu. Ýnsan hem sýcak hem havasýz ortamda bir sessizlik olunca çaresiz uykuya dalýyor. Yol boyunca gördüðüm rüyayý saat hesabýna vursak beþ yýllýk rüya ihtiyacýmý o beþ günlük yolda gidermiþimdir.
Sonunda yol bitti ve biz havalý kornamýzýn eþliðinde köye vardýk. Dedem, babaannem deli oldu sevinçten. Kapýnýn önüne çektiðimiz minibüsü sýpalar çizer diye üzerine çadýr çektik. Babam ise eve adýmýný atar atmaz, “Ana ben ölüyom” diye kendini yataða attý. Sadece ayran içiyor ve yarý uyku yarý uyanýk bir makamda yatýyordu. Biz vardýðýmýzda sabahtý babam o sabah yattý ta ki ertesi gün ikindi vaktine kadar. Yataktan kalkmaya karar verdiðinde ellerinin halini görüp aðlamaya baþladý. “Ellerime ne oldu böyle?” diye aðlýyordu. Babamýn avuç içleri su toplamýþtý. Direksiyonu ne kadar sýktýysa fosur fosur kabarmýþtý avuçlarý. Babaannem ne yapacaðýný þaþýrdý. Dedem akýl verdi. “Kýna yakýn” dedi. Hemen kýna karýldý. Babamý dam baþýnda bir sandalyeye oturttuk. Köydeki kadýnlar, çocuklar duvarlara dizildi. Köyün delisi Þeref baðýrýyordu; “Kýnan uðurlu olsun efendi aða düðün ne zaman?” Babamýn avuçlarýna kýna yaktýk. Babaannemin muzipliði tuttu içindeki kýna boþalmýþ olan tepsi ile ritim tutmaya baþladý. “Kýna yaktýk madem boþa gitmesin” dedi. Ve tap týp ritim eþliðinde oynamaya baþladýk. Babam ortamýzda elleri kýnalý, gözleri yaþlýydý. Biz ise beþ günlük yolcuðun sýkýntýsýndan kurtulur gibi oynadýk da oynadýk. Babam, “Sorarým ben size...” der gibi kafa sallýyordu ama biz babaanneden torpilli olduðumuzdan oynadýk da oynadýk...
Babam bir hafta yattý. Avuç içi kýnadan mýdýr yoksa bir hafta hiç kullanýlmadýðýndan mýdýr iyileþti. Ýki hafta kaldýk köyde. Sonra yine dualar eþliðinde yola koyulduk. Ýznimiz bir aydý. Üç haftasý bitmiþti. Almanya’ya varmaya bir haftamýz vardý. Bu sefer direksiyon simidine daha az sarýlýyordu babam. Ayrýca dedem þoför ahbaplarýndan birinden direksiyon için kýllý bir kýlýf almýþtý. Yol boyunca yine radyo açmadýk. Pencereler sýký sýkýya kapalýydý. Ama babam daha güçlüydü sanki “Ana duasý aldýðýmdan bu kadar güçlüyüm. Ayrýca yollara alýþtým artýk” diyordu. Ama bizim yolculuk yine bir hafta sürdü. Ter, toz, uzun karýþýk rüyalar, gece yarýsý kahve molalarýyla bir hafta yol gittik. Annemin sözleri ise hala kulaðýmda. “Bu sene babanýza kýna yaktýk. Seneye de düðünü yaparýz”. Biz gülüþürken babam baðýrýyordu. “Dikkatim daðýlýyor kaza yaptýracaksýnýz bana sessiz oluun...”