Alman yönetmen Martina Preissner, Neonazi cinayetleri ve E-5 Karayolu hakkýnda belgesel çekmeye hazýrlanýyor. Ülkesindeki göçmenlere yapýlan uygulamalara tepki gösteren Preissner, cinayetlerin ardýndaki gerçeðin þoke edici olduðu görüþünde.
MARTÝNA Preissner 15 yýldýr Türkiye baðlantýlý pek çok projede çalýþan bir sinemacý. Almanya’da büyüyen, aileleri yurda kesin dönüþ yapýnca bir travma yaþayan, Ýstanbul’da çaðrý merkezinde çalýþan bir grup insanýn öyküsünü anlattýðý Yedek Memleket adlý belgeseliyle dikkat çeken Preissner, Almanya’nýn çok kültürlü toplumdan geriye dönüþü olmadýðýný düþünüyor.
AKADEMÝNÝN ÖZEL KONUÐU
Preissner, Alman Büyükelçiliði’nin Tarabya’daki yazlýk rezidansýnda geçen yýl açýlan Tarabya Kültür Akademisi’nin davetlisi olarak üç aydýr Ýstanbul’da. Goethe Enstitüsü, bu kýþ Mardin ve Diyarbakýr’da Yedek Memleket’in gösterimlerini yapmayý planlýyor. Dönüþ filmini önemli gördüðü Türkan Þoray ile tanýþmayý istiyor. Orhan Esen ile alternatif kültür turlarý yapýyor, örneðin Beylikdüzü’ne! Metromuzu temiz buluyor. Ve Türkiye’yi ‘Yedek memleketi’ olarak görüyor. Almanya’da bulunan bir jüri tarafýndan seçilen ve rezidansý üç ay daha uzatýlan Preissner ile iki önemli projesini ve Türkiye-Almanya kültürel iliþkilerini konuþtuk:
-Rezidans için davet edildiðinizde projeleriniz üzerinde çalýþýyor muydunuz yoksa burada mý baþladýnýz? Nedir bu belgesellerin konusu?
Uzunca bir zamandýr üzerlerinde çalýþýyordum. Biri belgesel biri yol filmi. Misafir iþçilerin kullandýðý meþhur E-5 karayolu hakkýnda. Ýki buçuk yýldýr araþtýrýyorum. Yedek Memleket belgeselimi yaparken aklýmdaydý. Etrafýmdaki kiþiler sürekli E-5’teki yolculuklarýna dair hikayeler anlatýyordu. Sonra bir gün Tuncel Kurtiz’in bir filmini gördüm. Ýsveç’te yaþarken kamerasýný kapýp E-5’ten aþaðý inmiþti. 35 yýl sonra ben de ayný yolu katetmek istedim. Ýnsanlarýn otomobillerine eþyalarýný yükleyip yola düþmesi nostaljik bir olgu artýk. Tabii arada yaþanan politik deðiþime odaklanacaðým.
-E-5 eskiden iki üç ülkeden geçiyordu sanýrým, þimdi 10 ülkeden geçiyordur!
Aynen! O kadar çok sýnýr var ki! Tuncel Kurtiz’in filminin yaný sýra kurmaca filmler ve tabii onlarca röportaj arþivi var. Ayrýca geçen yýl sonbaharda Almanya’da bir Neonazi çetesi hakkýndaki skandal patlak verdi. 2000-2007 yýllarý arasýnda biri Yunan diðerleri Türk 10 göçmeni öldürdükleri ortaya çýktý. Öldürülenlerin yakýnlarý hakkýnda bir belgesel yapmak istiyorum. Hem acý çektiler hem de onlara pislik gibi davranýldý. Onca yýl aþaðýlandýlar polis, haber alma ve Ýçiþlerine baðlý diðer kurumlar tarafýndan! Neredeyse bir yýldýr bir araþtýrma komisyonu tam olarak ne olduðunu bulmaya çalýþýyor. Her hafta yeni bir skandal keþfediliyor. Olaylar münferit, rastlantýdan ibaretmiþ gibi göstermiþler. Bir komplo ortaya çýkarmak için kaç rastlantýya ihtiyacýmýz var ki! Türkiye’deki derin devlete benzeyen bir metafor oldu bu. Önce þoke olduk. Resmi özür dilenince kurban yakýnlarý yine kaderlerine terk edildi. Almanya’da ýrkçýlýðý eni konu tartýþmamýz lazým.
-Ýyi de Almanya’yý böyle sert eleþtirirken Türkiye’deki durum hakkýnda ne düþünüyorsunuz?
15 yýldýr gelir giderim Türkiye’ye. Çok yakýn arkadaþlarým sayesinde dersimi iyi öðrendim. Türkiye politikasýný yakýndan takip ediyorum. Suriye ile iliþkileri, Kemalistlerin durumunu irdeliyorum. Kiþisel iliþkilerimi derinden etkiliyor, belki Almanyadakilerden bile fazla! Dil yüzünden bazý incelikleri ayýrt edemiyorum. Gündelik hayatta Türkçem iyi ama henüz satýr aralarýný okuyamýyorum. Örneðin geçenlerde biriyle tanýþtým: Kýrklý yaþlarda, sol eðilimli... Fakat fena halde ýrkçý ve milliyetçi çýktý! Bazen çok zorlanýyorum, Türkiye toplumu çok karmaþýk.
BÝR TIR ÝLE E-5 YOLCULUÐU
-Filmlerinizin çekimlerine baþladýnýz mý yoksa henüz araþtýrma mý yapýyorsunuz?
Trailer için çekimler yaptým. Kasým’da da Belgrad’a doðru yola çýkýyorum görüntü yönetmeni Emre Erkmen ile birlilkte. E-5’i 30 yýldýr kullanan bir TIR þoförüyle yola düþeceðiz. Semih Kaplanoðlu’nun ortak yapýmcý olma olasýlýðý var. Neonazi cinayetleri hakkýnda yazýyorum. Her gün Atatürk Kütüphanesi’ne gidiyorum. 9 Aralýk’ta Bilgi Üniversitesi’nde Göç Duraklarý baþlýklý konferansým var. Sinema tarihinden Almancý kliþesini ele alan kýsa ve uzun metrajlý filmler üzerine bir sunum yapýyorum. Birkaç yýldýr dünyayý dolaþýyor.
Bir milyon Türk gelse ne olur yani!
-Türkiye-Almanya iliþkileri konusunda ne düþünüyorsunuz?
Türkiye’nin Avrupa’nýn bir parçasý olmadýðý iddialarýný kabul etmiyorum. Baþka ne olacaktý? Geçmiþte çok yakýn iliþkilerimiz oldu. Tarabya Kültür Akademisi’nin bahçesinde gömülü Alman askerleri var! Bu geçmiþ yüzünden örneðin bugün yaþanan vize sorunlarýna akýl erdiremiyorum. Ben Alman pasaportumla sýnýrdan içeri rahatça giriþ yaparken Türk vatandaþlarý vize eziyeti çekiyor. Bence Almanya’da lüzumsuz bir korku yaþýyoruz. Sanki bütün Türkiye Almanya’ya gelecek!
-Bence en az bir milyon kiþi giriþ yapar...
E ne olmuþ yani?
SÝZÝN GÖÇ OLGUNUZ ÝRONÝK VE MÝZAHÝ
-Ne gibi kliþeler var?
Bu filmlere bakýnca ilk aklýma gelen maðduriyet edebiyatý. 90’lý yýllara kadar göçmen iþçilere sadece kurban gözüyle bakýlýrdý. Ayþe Polat, Miraz Bezar, Yüksel Yavuz, Ayhan Salar gibi yönetmenler ilk kýsa filmlerini 90’larda yapmaya baþlayýnca bir geliþme oldu. Sinemada yeni diller yaratmaya baþladýlar. Daha da ilginç olaný Türkiye’de çok daha erken dönemde göç olgusu üzerine ironik ve mizahi filmler yapýlmýþ olmasý. Kartal Tibet filmleri, Davaro vb. Gayet incelikli biçimde ele alýyorlar kliþeleri. Bu arada konferansým Türkan Þoray’ýn Dönüþ filmiyle baþlýyor. Bu konuyu ciddiyetle ele alan ilk filme imza attý, üstelik bir kadýn yönetmen. Þerif Gören, Almanya Acý Vatan ile önemli bir yer tutuyor sunumumda.