‘Alo Fatih’i bırak, onurlu gazeteci Fatih’e bak!

Şimdi de itiraf tadında “basına baskı hikâyeleri” anlatan onurlu gazeteciler çıktı. Birini, dün, canlı yayında ağırladılar.

Ne tür baskılara maruz kaldıklarını, gazetecilik yapma imkân ve ihtimalinin niçin ortadan kalktığını anlattı... Hafif bıçkın, çokça teatrel bir ses tonuyla...

Sosyal medyayı da yıktı geçti tabii...

Sosyal medya yorumcuları çıkıp, “İyi de birader, hükümetlerle ve kapalı yapılarla alengirli işlere giren bir işadamının gazetesinde çalışıyorsun, boğazına kadar ihaleye batmışsın, sonra da kalkmış özgür gazetecilikten, editoryal bağımsızlıktan söz ediyorsun. İş misin sen?” diye sormadı.

Onurlu gazetecilermiş...

Biz bu “onurlu gazetecilerin”28 Şubat sürecinde ne yaptıklarını da biliyoruz.

Hangi paşalarla teşrik-i mesaiye girdiklerini...

Hangi karargâh çıktıklarını manşete taşıdıklarını...

Hangi tankın peşinden koştuklarını...

Hangi generalin karşısında “Emriniz olur efendim” diye nezaketten kırıldıklarını...

En onurlunuz, güne, “Üst düzey bir general beni aradı, dedi ki...” cümlesiyle başlıyordu, aba altından “darbe sopası” gösteriyordu, çizmeyi aşan (yani “demokrasi” diyen) siyasetçilere “Menderes’in akıbetini” hatırlatıyordu.

Hâlâ bu işleri yapıyor ve hiç utanmıyor...

Daha onurlularını da gördük elbette:

Biri, Paşa’nın gönderdiği “çıktı”yı, “Siz öyle tensip buyuruyorsanız...” diyerek manşete çakmış, kendi arkadaşlarını suç örgütlerine hedef göstermişti. Bir insan hakları savunucusunun da kurşunlanmasına neden olmuştu.

Bir diğeri, saygılarını ve derin bağlılıklarını sunduktan sonra, “Ne zaman müdahale ediyorsunuz Paşam?” diye sormuştu... Paşa’dan gelen müjde, “Bu defa işi Silahsız Kuvvetler halletsin” cümlesiyle, o günün bağımsız gazetelerine manşet olmuştu.

Daha da onurlu olan ve 13 yaşında Marksizm’le tanıştığını söyleyen solcu gazetenin genel yayın yönetmeni de, “Paşa’nın Başkanı nasıl hizaya soktuğunu” anlatıyordu ballandıra ballandıra...

Bunlar hep onurlu gazetecilik örnekleri...

Dün gece televizyona çıkıp, “basına baskı hikâyeleri” anlatan arkadaşın da birtakım “onurlu” icraatları var:

Hatırlayalım sevabına:

Başörtülülere “fahişe” demişti... Bu cürümünden dolayı mahkûm da olmuştu... İnsan hakları savunucusu Eren Keskin’e “ilk gördüğü yerde cinsel tacizde bulunacağını” söylemişti... TSK’nın kimi uygulamalarını eleştiren bir kadın gazeteciye, “Hanımefendi, hanımefendi...Bu ordu sizin bacak aranızı da koruyor!” diye çıkışmıştı... Rahmetli Ahmet Kaya’ya “fiyatın ne?” diye sormuştu. Ve elbette en ateşli darbe destekçisiydi, 28 Şubat’ın tedvirine memur yazılmıştı.

Efendim, “Alo Fatih...”

Sen bırak “Alo Fatih”i de, “Bu gazetede sizin aleyhinizde tek satır çıkmaz efendim. Turgay Bey saygılarını sunuyor. Sizinle görüşmek arzusundalar!” diyen muhtereme bak...

Birazcık onur taşıyorsan, “Sadece hükümete değil, kaplı yapılara da hesap veriyoruz. Onurumuz kalmadı!” dersin.

Peşinden de şunu eklersin: “Dün kaçakçı, mafya lideri, kirli işlerin adamı diye karaladığım, hakkında olmadık tezviratlar ürettiğim adamın gazetesinde bugün genel yayın yönetmeni olarak çalışıyorum ve hiçbir şey olmamış gibi davranmayı başarabiliyorum. Bir de kalkmış onurdan söz ediyorum. Ne yüzsüz bir adammışım ben!”