Alper Tekbaş’tan mektup var!

Bu hafta her şeyden uzak ama en yakın yere götürmek istiyorum sizleri... Kalbinizin tam ortasına, yüreğinizle haykırdığınız her yere, en çok da onlarca askerin arasında başı dik yürüyen Filistinli çocuğa...

Unutmamak, hatırlamak, hatırlanmak, değerlerimiz ve değerlilerimizi yaşatmak, 'çok uzaklarda da olsam senin yanındayım' diyebilmek, hissetmek ve hissettirmek, heyecanla beklenen ve açılan bir mektup olmak, uçsuz bucaksız bir gökyüzünde posta kuşu olmak, çocukluğumuzu anımsamak...

Pulların dili evrenseldir ve ülkesini temsil eder, tanıtır, anlatır, merak uyandırır, görseliyle etkiler, ilgi odağı yapar. Acaba kaç zaman oldu çocuğunuzun elinden tutup bir postaneye gidip pulu çocuğunuza yapıştırtıp, zarfın içerisine de gönlünüzden geçenleri el yazınızla yazmayalı ve göndermeyeli?  İnanın mektubu açan kişi hissedecektir samimiyetinizi.... En çok da gönülden 'senin yanındayım' diyebilmek, karşı tarafa samimiyetini hissettirebilmek değil midir özlediğimiz...  Şu anda en çok da Filistin’deki masum çocuklarımız hak ediyor onların yanında olduğumuzu ve hiçbir zaman yalnız kalmayacaklarını bilmeyi...

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan "Müslümanlar asla çaresiz ve güçsüz değildir. İman varsa imkan da vardır. İsrail askerlerinin arasında başı dik yürüyen çocuklar, bizim ilham kaynağımızdır" diyerek seslendi tüm dünyaya…

 

Osmanlı’dan günümüze pulların diliyle haberleşmek

İlk insan toplulukları ile birlikte ortaya çıkan haberleşme ihtiyacı zaman içerisinde toplumların büyümesi, sosyal ilişkilerin gelişmesiyle artmış, iletişimdeki teknolojik yeniliklerle günümüzdeki çeşitliliğe erişmiştir. Posta pulları, bir ülkenin; sosyal, kültürel, ekonomik, turistik ve yaşamsal konumunu nesilden nesile aktarması, diğer kültürlerle buluşturarak paylaşması ve bütün değerlerin insanlığın ortak mirası olarak aktarılması açısından önem arz etmektedir. Ayrıca; bağımsızlığın sembolüdür. Bayrak, marş ve paradan sonra pul, devletlerin bağımsızlık özelliklerinden birisi haline gelmiştir.

1840 senesi, Osmanlı İmparatorluğu’nda kamuya yönelik düzenli ve modern posta hizmetinin başlangıç tarihidir. Devlet ve halk haberleşmesinin modern ve muntazam bir şekilde yapılmasına Sultan II. Mahmut döneminde, 23 Ekim 1840 tarihinde başlanmış ve ilk postane İstanbul’da Yeni Cami avlusunda Cizyehane Dairesi'nde Postane-i Amire ismiyle açılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda posta pulunun kullanımında en çok emeği geçen ve Türk pulunun babası olarak bilinen kişi 1861 yılında Posta Nazırlığı görevine atanan Agah Efendi’dir. Agah Efendi İngiltere’de 1840 yılında kullanıma başlanan posta pulunun Osmanlı İmparatorluğu’nda da benimsenmesi gerektiğini düşünerek göreve başlamıştır.

Ülkemizde ilk posta pulu 1 Ocak 1863 tarihinde tedavüle çıkarılmış, 13 Ocak 1863’te Sultan Abdülaziz’in fermanıyla kullandırılmaya başlamıştır. İlk pulumuz, dikdörtgen şeklinde ve dantelsiz çıkarılmış olan Tuğralı Pullar’dır. 

Dünyada ilk pulun kullanımından bugüne kadar milyonlarca pul basılmıştır. Ama sizinki gibi bir pul kesinlikle basılmamıştır çünkü o sadece size özeldir.

Türk turizminin tüm dünyaya tanıtımında pullarımızın çok önemli bir vurgu olabileceği kanısındayım. Bu vesile ile 177. yaşında hayatın her alanında yer alan PTT’mizin Anadolu Yakası'ndaki binasında nazik davetlerine icabet ettiğim İstanbul Anadolu Yakası PTT Başmüdürü Necati Yoldaş, Yardımcıları Mehmet Birtek, İnci Uzunlar, Murat Gevrek, Nihat Yüksel ve tüm PTT çalışanlarının milli irademizin sesi Star Gazetesi'ne gösterdikleri içten ilgiye teşekkür ediyorum. Şahsım adına bir gün pul defterimde kendi pulumun da yer alacağını hiç düşünmemiştim...

Çocuklarımızın postacı amcaları

Bak postacı geliyor selam veriyor.

Herkes ona bakıyor merak ediyor.

Çok teşekkür ederim Postacı sana.

Pek sevinçli haberler getirdin bana.

Bugün benden bu kadar darılmayınız.

Yarın yine gelirim hoşça kalınız.  

Haydi git güle güle uğurlar olsun.

Ellerin dert görmesin neşeyle dolsun.

Hasret, gurbet, buram buram toprak kokan bir sevdadır yaşamak sizlerle paylaştıkça çoğalan.... "Alper Tekbaş’tan mektup var" diyerek bir nebze olsun sizlere içimden geldiği gibi ulaşmak istedim. İslam coğrafyasının birlik beraberlik ruhuyla kenetlenip kalp kalbe vuracağı, vicdanı, merhameti, insanlığı o Filistinli çocuğun dik duruşuyla haksızlıkları mahcup edeceğini tüm dünyaya gösteren Cumhurbaşkanı’mızın, Star’ın önceki akşam düzenlediği Necip Fazıl Ödülleri töreninde ifade ettiği şu cümleyle yazımı noktalamak istiyorum: "Türk Milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik."