Altan biraderler ve vicdan!

Herhangi bir sanatçý, herhangi bir yazar, herhangi bir siyasetçi, hatta herhangi bir gazeteci olsa, dönüp bakmazsýnýz bile. 

Orhan Pamuk konuþtuðunda, bakarsýnýz.

Çünkü bütün dünyanýn baktýðýný bilirsiniz.

En azýndan, o “bütün dünya”nýn, konuþulanlarý nasýl anlayacaðýný/deðerlendireceðini merak ettiðiniz için dönüp bakarsýnýz.

Orhan Pamuk, “Altan biraderler”in gözaltýna alýnmasýný, ülkesinin geldiði yer adýna, öfke ve üzüntüyle karþýlamýþ.

Bu açýklamanýn, “bütün dünya” diye kodlanan kesimi harekete geçireceðinden kuþku yok.

Böyledir bu iþler.

Dünyada ne kadar meslek kuruluþu, sivil toplum örgütü, vakýf, dernek, aydýn, sanatçý, kanaat önderi, devlet baþkaný, AB yetkilisi, CIA direktörü varsa, Pamuk’un sözlerini hedefteki ülke ve kiþi aleyhine politik mesaja dönüþtürüp yeniden tedavüle sürecektir. Daha doðrusu, mevcut kampanyanýn malzemesi haline getirecektir.

Pamuk’un “ülkemin geldiði yer” dediði yer, nasýl bir yer?

Bence, öncelikle bu “yer”i konuþmamýz gerekiyor.

Evet, gazeteciler tutuklanýyor, kamuda tasfiyeler yapýlýyor, Emniyet ve Yargý mensuplarý açýða alýnýyor, belediyelere kayyým atanýyor...

Buraya nasýl geldik?

Niçin bu manzaraya tanýk olduk/tanýk oluyoruz?

Hayýr, elbette Pamuk’tan, büyük ölçüde “iç iþ” olan meseleleri anlamasýný, hele bizi bu noktaya gelen “zorunluluklarla” ilgili serinkanlý bir deðerlendirme yapmasýný beklemiyoruz. Bir dünya sanatçýsý olarak Orhan Pamuk, dünya bize nasýl bakýyorsa (nasýl görmek istiyorsa), öyle bakacaktýr. Ezberlerini bozma zahmetine girmeyecektir. Bu, getirisi olan bir “zahmet” deðil çünkü. 

Ününe gölge düþürecektir... 

Deðmeyecektir...

Konuþmaya baþlarsak, “eþ zamanlý” olarak, devlet içindeki otonom yapýlanmayý da konuþmamýz gerekecek...

Ýlaveten tarihin en kanlý darbe giriþimini... Maaile darbenin lojistiðine koþulmuþ aydýnlarý... Sistematik terörü... “Kumpaslarla ve suikastlarla” yazýlmýþ cemaat tarihini... Bu cemaatin dýþ baðlantýlarýný... Sadece dýþ baðlantýlarla arsý ulusal hüviyet kazanmýþ sanatçýlarý... Karartýlan hayatlarý... “Himmet” adý altýnda yaðmalanan servetleri... “Darbe, iç savaþ ve bize çok acý çektirecek büyük bir alt üst oluþ” dýþýnda bir seçenek sunmayan, Cumhurbaþkaný’na çöplükte ölümü reva gören gazetecileri... Kurtuluþu “iç savaþýn kanlý cehenneminde” arayan akademisyenleri... Mütemadiyen asker sopasýyla tehdit edilen hükümetleri... En nihayetinde Meclis’i bombalanmýþ ve iþgale açýk hale getirilmiþ bir devletin “baðýmsýz” kalabilme çabalarýný...

Bunlarý da konuþmamýz gerekecek...

Pamuk’tan bunlarý konuþmasýný, yaþananlarý “sebep-sonuç” iliþkisine baðlamasýný beklemiyoruz.

Diyorum ya, getirisi olmayacaksa, niçin “ezberlerini” bozsun?

Hiç deðilse, geriye doðru “empati” yapabilir... Hukukunu gözettiði Altan biraderlerin kýydýðý kiþiler arasýnda da birtakým gazeteciler bulunduðunu (hem de “ülkenin en bilinir ve en tanýnýr gazetecileri” olduklarýný) hatýrlayabilir.

Herkes gözü kapalý, Nedim Þener, Ahmet Þýk, Soner Yalçýn, Mustafa Balbay isimlerini sýralayacaktýr ama Mustafa Kaplan ve Bünyamin Ateþ de gazeteciydiler, 17 ay hapis yattýlar... Hasan Kýlýç, Mehmet Ali Tekin, Aydýn Koral, Nurettin Þirin... Bunlar da gazeteci!

Þunu demeye çalýþýyorum:

Kimseyi içeride görmeye meraklý deðiliz, keþke yargýlamalar tutuksuz devam etse... Ama Pamuk’un listeledikleri dýþýnda da gazeteciler var ve bunlarýn önemlice bir bölümü bizzat Ahmet Altan tarafýndan “gazetecilikten tutuklanmadýlar” diye, bir de manþetten töhmet altýnda býrakýlmýþlardý.

Hiç deðilse, biraz vicdan!