Alternatif aramak zorunda mýyýz?

Türkiye, küresel güçlerin ana çatýþma alanýnýn tam ortasýnda yer alýyor.

Bugün, Suriye-Irak coðrafyasýnda yaþanan kanlý geliþmelere yüreði yanan 20’li hatta 30’lu yaþlardaki gençler, Yugoslavya’nýn daðýlmasýyla baþlayan Balkan hesaplaþmasýnda dünyaya henüz “merhaba” demiþlerdi!..

Bizim kuþak ise, Balkanlar’daki etnik hesaplaþmanýn ilk iþaretini, önce, Sovyetler’in daðýlma sürecinde Bulgaristan’ýn komünist lideri Jivkov’un Türk azýnlýða baþlayan saldýrýlarý, devamýnda da Kafkasya’yý derinden sarsan Daðlýk Karabað’da Ermeni-Azerbaycan Türkü çatýþmasýyla görmüþtü.

Eðer, Balkanlar-Kafkasya-Ortadoðu üçgeninde yaþýyor, kuzeyinizde de Rusya’nýn sembolleþtirdiði Avrasya’nýn derinlikleri baþlýyorsa, zaten jeo-stratejik kaderinizin kanlý olaylardan etkilenmesi kaçýnýlmazdýr!..

Dünya enerji depolarýnýn yüzde 70’i doðumuzda, bu enerjinin tamamýna ihtiyaç duyanlar ise batýmýzda yaþýyor…

Zor bir coðrafyada varlýk korumaya çalýþýyoruz…

Soðuk Savaþ dengeleri

2’nci Dünya Savaþý sonrasý þekillenen iki kutuplu dünya, kolaycý bir yaklaþýmý Türk stratejik davranýþýnýn merkezine yerleþtirdi. NATO üyesi olmak, diplomasi ve güçler mücadelesinin gri noktalarýnýn kalmadýðý, siyah-beyaz hattýnda saf tutmuþ devletlerin çekiþmesinin hakim olduðu dünya denkleminde önemli güvenlik istikrarý getiriyordu…

Türkiye, güvenlik istikrarý için özgürlüðünden fedakarlýk ettiði süreci yaþamak zorunda kaldý.NATO’nun ileri karakolu olmak, beraberinde 10 yýlda bir yaþanýlan darbeleri, sivil siyasetin güçlenmesini önleyen güçlü vesayet rejimini de beraberinde getirdi. O yapý, 1991’de Sovyetler’in yýkýlmasýndan sonra 10 yýl dayanabildi, 2002 seçimi sonrasýnda da çözülme süreci baþladý…

15 Temmuz’da karþýlaþtýðýmýz açýk gerçek, Soðuk Savaþ yýllarýnda Türkiye’yi “kontrol etme alýþkanlýðýný” geliþtirmiþ, genel olarak “Batýlý müttefik” olarak adlandýrdýðýmýz güçlerin, ülkenin vesayetten kurtulmasýna, baðýmsýz-baðlantýsýz politikalar gerçekleþtiren bir devlet olmasýna karþý olduklarýný gösterdi.

Darbenin öncesinde Batý’da hazýrlanan “olgun þartlar” ve darbe püskürtüldükten sonra baþkentlerinde yaþanýlan þaþkýnlýk, tepki ve sinirlilik hali, geleceðimizi kurma yolunda önemli iþaretlerdir.

Güvenlik istikrarý için altýna girdiðimiz þemsiyenin aslýnda delik olduðunu ve çiseleyen yaðmurda fena halde ýslandýðýmýzý fark ettik.

Böyle durumlarda herkes o þemsiyeyi býrakýr ve kendini yaðmurdan koruyacak bir saçak altý arar, normal insan davranýþýdýr, ama, ya altýna sýðýnýlan saçak, eski bir binadan sýzan paslý suyu damlatýyorsa?..

Yalnýzlýk endiþesi

“Geleneksel müttefikler”gördüðümüz ABD ve AB ile ciddi sorun yaþýyoruz. Büyük bir suç iþliyorlar: Türk halkýnýn güçlü demokrasi arayýþýný baltalayacak tüm unsurlarla ittifak halindeler ve bu ülkenin millet iradesinin seçtiði kadrolar ile deðil, kendilerine biat etmiþ, istedikleri gibi hareket etme sözü vermiþ “millet karþýtý” unsurlar ile çalýþmayý hedefliyorlar.

Bu nedenle, eðer milletin yarattýðý fýrsat iyi kullanýlýrsa, 15 Temmuz, emperyalizmin bir kez daha aðýr darbe yediði bir gün olarak anýlacak ileride…

Batý ile yaþanýlan bu kriz ortamýnda Þangay Ýþbirliði Örgütü’nün bir alternatif olarak sunulmasý ise ancak, kulaða hoþ gelen bir melodi gibi deðerlendirilebilir. Açýk gerçek, o örgütün lider kadrolarýnýn bile bir alternatif olmadýklarýný bildikleridir.

Türkiye stratejik penceresini doðuya açmak zorunda, çünkü o büyük coðrafyada akrabalarýmýz yaþýyor. Bunu yaparken kapýyý Batý’ya kapatmak ise, en az Halep veya Musul kadar ortaklýðýmýz olan Saraybosna’yý tehlikeye atmamýz, Balkanlar’daki aðýrlýðýmýzýn buharlaþmasý demektir. Türk-Rus krizi patladýðýnda Ýlham Aliyev ile Nursultan Nazarbayev’in yaþadýðý fýrtýnalý ruh halini, bugünkü Türk-AB krizi sürecinde Bakir Ýzzetbegoviç’in yaþamadýðýný kim söyleyebilir?

Bu yalnýz bir örnek… Ama çoðaltýlabilecek bu örnekler, bize bir gerçeði iþaret ediyor: Ýnce ayarlara ihtiyacýmýz var…

Batý’da, çoðulcu demokrasilerle iliþkimiz var, bugünkü siyasi kadrolarý býrakýn bizi, kendi uluslarýnýn çýkarlarýna aykýrý iþlere kalkýþmýþ olabilirler, buna karþýlý o demokrasilerin bünyelerinde dostlarýmýzý artýracak adýmlarý planlamamýz gerekiyor.

Doðu’da, Rusya-Çin baþta merkezi otoritesi güçlü devletlerle temas halindeyiz, bu devletlerin karþýsýna “yalnýzlýk psikolojisi” içinde çýkmak yüksek riskler getirir, ilerleyen dönemlerde bizi çok rahatsýz edecek pervasýzlýklarla karþýlaþabiliriz.

Alternatif arayýþýnda deðil, çok yönlü diplomasinin gereklerini yerine getirmeye çalýþan bir Türkiye tablosu…

Esas budur…