Altın çağ şehrinde Mehmet Akif

Mehmet Akif Ersoy Bilgi Şöleni için Buhara'dayız. Türkiye Yazarlar Birliği, TİKA ve Buhara Devlet Üniversitesi işbirliğiyle yürüyen bir entelektüel huruç hareketi. Şölene birçok yazar, akademisyen ve aydın katılıyor. Türkiye Yazarlar Birliği onursal başkanı D. Mehmet Doğan, başkan M. Kazım Arıcan, Turan Karataş, Mustafa Özçelik... Mehmet Akif, edebiyat, felsefe, ilahiyat, sosyoloji ve tarih alanlarında yetkin olan isimlerle bugünden başlayarak iki gün konuşulacak. Buhara Devlet Üniversitesi ve akademisyenleriyle beraber yürüyecek. Sonra Taşkent ve Bakü'de devam edecek. Muhtevayı hafta sonu yazarım.

Şimdi Buhara'dan bahsetmek istiyorum. Altın Çağ Şehri Buhara. Türklerin İslamiyet'i kabul etmeleriyle beraber kurdukları Samaniler ve Kahramanlılarla beraber altın çağını yaşamış. Her şehrin böyle bir nasibi yok. Maddeyle manayı bu kadar güzel meczeden az şehir var yeryüzünde. İpek Yolu üzerinde, tarihinin dünya ticaret merkezlerinde yer alıyor. İpek yolunda akan sadece kervanlar ve paralar değil. Kültürler, bilgiler, sanatlar ve düşünceler de akar bu kentte. Çevresindeki toprak ona altın çağın zenginliğini sunar. Su kanalları yapılır. Toprak sulanır. Fergana Vadisi'nin verimli topraklarında emzirir zenginliği. İbn Haldun'un dediği gibi ümran da en ideal iklimlerde ortaya çıkar. Buhara da Fergana'nın güzel ikliminden doğmuş.

Onu atın çağ şehri yapan sadece kanallar, topraklar, ipek yolu mu?

Elbette değil. Zanaatlar ve meslekler zirveye ulaşınca muhteşem mimari eserler ortaya çıkarmış. Minareler, kubbeler ve büyük kapılarıyla külliyeler, çarşılar... Hepsi de sanat ve zenginliğin, insan güzelliği ve gayretinin beraberliğinden doğuyor.

Mevlana'nın Mesnevi'de yücelttiği üç şehirden biridir Buhara. Derviş, hakikati bulmak için bu şehre uğrar. Yolu Buhara'ya varır. Ama güzelliği ve manasıyla akılları baştan alır.

"Şeker, Semerkant'tadır ama o, şekeri Buhara'da bulmuş, Buhara'da yolunu tutmuştu

'Ey Buhara sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın, dinimi de!

Ben bir tolunay aramaktayım, o yüzden hilale döndüm, kapı dibinde sadrı istiyorum!' demekteydi".

Buhara, irfanın ve ilmin beraberliğiyle aklı baştan alan bir güzelliktir. Coğrafyalara ruh veren, irfanı nefes Bahaeddin Nakşibend, bu şehirden coğrafyalara yayılır. Buhari ve Müslim, bu şehirde peygamber bilgisiyle meşalelerini yakarlar.

Buhara, nice hanedanlar, nice emirler, nice sultanlar görmüş. Kâh onu ihya etmişler, kâh onu yıkmışlar. Yapan da var, yıkan da. Moğol sürüsü en son şehri baştan aşağı yağmalar. Barbarlık bir kez daha en utanmaz halini bu şehirde ortaya koyar. Şehirde insan kalmaz nerdeyse. Otuz binden fazla insan katledilir.

Altın Çağ Şehri, yine ayağa kalkar. Yaralarını sarar, harabelerinden dirilir yeniden. Uluğ Bey Medresesi, Dört Kuleli Medrese, Arap Medresesi... Bir okullar şehridir Buhara. Ticaret ve bilimin en fazla birbirine muhabbet duyduğu şehirlerin başında gelir.

Ergenlik çağlarımda okuduğum Buhara Yanıyor hâlâ hafızamda. Yıllarca hep ona üzüldüm, hep onu düşündüm. Resimlerde gördüm, videolarda izledim, kitaplarda okudum. Peşimi bırakmayan bir şehir oldu hep. Âlimlerini ve medreselerini hayal ederdim. Şimdi onun camilerinde, sokaklarında, üniversitelerinde dolaşıyorum. Akif'i konuşacağım, onun modern okullarında! Sanki hayalimdeki o âlimler, o medreseler beni misafir ediyorlar. Biz Türkiye'den gelenleri misafir ediyorlar. Türklerin Müslümanlıklarının tarihi derinlikleriyle kucaklamasına selam veriyor. Payitahtta ses veren ve ser veren büyük şairini konuşturuyor.