Ama hangi Atatürkçü?

29 Ekim’den beri pek sübjektif ve bence hatalı bir saptamanın peşi sıra yanlış bir tartışma yürütülmekte. Buna göre “AK Parti bu yıl ilk kez olmak üzere Cumhuriyet değerleriyle barışmış, Atatürk’ü de keşfedivermiş. O yüzden vara yoğa Atatürk’e atıf yapıyormuş. Amacı 2019 seçimlerinde Atatürkçü kesimlerden oy alıp yüzde 50+1’e ulaşacakmış. Çıkarcıymış.”

Benzeri bir dizi değerlendirmeyi CHP’nin başını çektiği kesimlerden duyuyoruz. Hepsi aynı kasti zandan besleniyor: “Dindar-muhafazakâr kesimin Cumhuriyetle, Cumhuriyet değerleriyle ve Atatürk ile sorunu var”.

Yanlış laikliğe, jakobenizme, katı Kemalizm’e yapılan haklı itirazları çarpıtıp hem eleştirilerden kaçan, hem de muhatabına baskıyı artırmak için vesile kılanların en önemli, en işlevsel argümanı bu. Yıllarca dindar insanlara bu suçlamalarla baskı yaptılar.

Diğerlerinden farklı olarak sadece dindar-muhafazakâr kesimi sindirmek için indirilen 28 Şubat darbesinde kusturucu bir noktaya gelmişti bu replikler. 27 Nisan e-muhtırası sonrası 367 garabeti kabul görsün, eşi başörtülü bir siyasi cumhurbaşkanı seçilemesin, muhafazakâr kesim bir daha demokrasiden, haktan hukuktan bahsedemesin diye yapılanlar capcanlı. O ürpertici-üstenci sloganlar, gazete manşetleri arşivlerde saklı. Dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den başlayıp CHP’de somutlaşarak, bazı STK’lar ve malum medya eliyle yayılan ve sokaktaki insanda vücut bulan hastalıklı zihniyet buradan besleniyordu.

Bu ülkenin, devletin, Cumhuriyet’in, Atatürk’ün ve bu arada her birimizin sahibi olduğunu zanneden bir anlayış... Hastalıklı kafa. Saldırgan. Buyurgan.

***

2007’de İstanbul Çağlayan’da yapılan Cumhuriyet mitingi sonrasında bir belediye otobüsünde yaşananları iyi hatırlıyorum. O vakitler Star gazetesine yeni geçmiştim ve şahit olduğum çirkinliği yazıya da dökmüştüm.

Çarşaflı ve yaşlıca bir kadın ile oğlu olduğunu sandığım iki kişi, karşılıklı koltuklarda karşımda oturuyorlardı. Mitingin katılımcılarından gürültücü ve kalabalık bir grup otobüse biner binmez kendi kurallarını tesis etmeye kalkıştı. Ellerinde, üzerinde Atatürk resmi de olan Türk bayrakları bulunan bir grup kadın benim de bulunduğum kısma geldi. Yüksek sesle konuşuyor, siyasi ideolojik konuşmaları genel tehdit içeriyordu.

Çarşaflı teyze ile sakallı oğlunu fark eder etmez haddini bildirecekleri bir muhatap bulmanın coşkusuyla hedefe kilitli şekilde tacize başladılar. O daracık alanda ellerindeki bayrakları dikkatsizce açıp sopalara tekrar sarıyor, sağa sola çeviriyorlardı. Atatürk resimli bayrak, çarşaflı teyze ve oğlunun burnunun dibinde hareket ettiriliyor, çarpacak gibi oluyordu. O insanlar nasıl bir olayın içine çekilmek istendiklerini anladıklarından sabrediyor, fark etmemiş gibi yapıyorlardı.

***

Aktardığım taciz sıra dışı değildi, laiklik gerekçeli baskı dönemlerinin “vaka-i adiye”si sayılırdı.

Bu zorbalığa, tahakküme dur dediği, laik yobazların elinden Atatürk’ü, Cumhuriyet’i ve bayrağı kurtardığı, darbeye teşebbüs edenlere “sakın bir daha haddini aşma, işine bak” diyebildiği için 15 yıldır iktidarda AK Parti.

İktidar partisi eliyle vesayet kurumları, odakları, ihanet şebekeleri birer birer tasfiye ediliyor, Türkiye bağımsızlığını yeniden kazanıyor. Saldırılara birlik içinde karşı duruyor.

Türkiye toplumunun ne tamamında, ne ana gövdesini oluşturan AK Parti tabanında Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı bir tepki olmadığı için de toplum nezdinde herhangi bir sancısı olmuyor değişim sürecinin.

Sancılananlar, devleti, milleti, Atatürk’ü kendine mülk edinenler.

İlk dönemlerde kendi ülkesinin sömürgecisi olup halkın sırtında kırbaç şaklatanların sesi çok çıkardı. Zamanla cürmü kadar yer yakar oldular. Şimdilerde ise ortak değerlerimizi nasıl gasp edip kötüye kullandıklarını unutturmak istercesine, daha dün ikinci sınıf muamelesi yaptıkları kesimlere “çıkarcı” demeye getiriyorlar. Kendilerine de Atatürkçü diyorlar.