AK Parti iktidarý 10 yýldýr Kürt meselesinin çözümü için çok boyutlu adýmlar atýyor, demokratik reformlar yapýyor. Bu meselenin bir dönem sonucu gibi gösterilen, bugün ise kendi sebep-sonuç baðlamýný üreten terörle ilgili olarak da tüm yol ve yöntemleri deneyerek netice almaya çalýþýyor. Ýç içe geçmiþ bir sorunlar kümesi olan Kürt meselesini nasýl çok boyutlu ele alýyorsa, terör konusunu da çok boyutlu olarak deðerlendiriyor. Çok önemli ve kaçýnýlmaz olan güvenlik politikalarý bunun sadece bir ayaðýný oluþturuyor.
Türkiye terörle mücadelede bugüne kadar 30 bini aþkýn örgüt üyesini etkisiz hale getirdi, yani 5-6 defa örgütü ortadan kaldýrdý. Sadece 2012’de 1450 terörist etkisiz hale getirildi. Güvenlik bürokrasisinin de sürekli dediði gibi sadece güvenlik politikalarý ve silahlý mücadele, siyasallaþmýþ ve büyük bir sektöre dönüþmüþ terör örgütünü ortadan kaldýrmaya yetmiyor. Ne PKK silahla netice alabiliyor ve bundan sonra bir netice alabilecek, ne de devlet tek bir yöntemle bu sorunu sýfýrlayabiliyor. Bu bir acziyet deðil, çünkü ortada bildiðimiz manada basit bir terör örgütü yok... Her alanda çok boyutlu çalýþmalarla ancak üstesinden gelinebilecek bir mesele var.
Oslo sürecinde yaþananlar uzun zamandýr analiz ediliyor. Elbette devlet de yaþananlarý analiz ediyor ve geçmiþ tecrübelerden dersler çýkararak meselenin üzerine gidiyor. Çünkü ortada akan bir kan var. Bu sorun, hem Türkiye’nin birlik ve bütünlüðünü tehlikeye atýyor, hem güçlü bir þekilde geleceðe yürümesini engelliyor, hem de ülkenin bölgesel etkinliðine zarar veriyor. Türkiye’nin bu meseleyi aþmaya çalýþmasý sadece kendi iç barýþý ve güvenliði açýsýndan deðil, bölgesel hedef ve amaçlarý için de gerekli...
Oslo sürecinde yaþananlara, Habur’un muhalefetçe istismar edilmesine raðmen toplumun büyük bölümü, hükümete güvenoyu verdi ve hemen her gün ‘terör belasýný bitirin’ þeklinde haykýrýþta bulunuyor.
Baþbakan Erdoðan, Ýmralý ile görüþmelerin devam ettiðini, amacýn ‘silah býraktýrma’ olduðunu açýkladý. Silahlarýn susmasýnýn yeterli olmayacaðýný, silahlarýn býrakýlmasýnýn gerektiðini vurgulamasý, bu görüþmelerde dönemsel kazanýmlar beklenmediðini, doðrudan nihai çözüme yönelik bir beklenti olduðunu ortaya koyuyor. Öcalan ‘silahý býrakýn’ çaðrýsý yapar ve örgüte sözünü geçirebilirse önemli bir sonuç alýnmýþ olur. Diyaloðu anlamlý bir noktaya getirebilecek ilk adým ise terörist unsurlarýn sýnýr ötesine çekilmesi olabilir.
Bu diyaloðun karþýlýklý tavizler içeren bir al-ver süreci olmayacaðýný, maksadýný ve mahiyetini aþan bir zemine oturmayacaðýný daha önce belirtmiþtim.
Bu süreçte terörle mücadelenin askýya alýnmasý, durdurulmasý gibi bir durum da söz konusu olamaz. Çünkü Oslo sürecinde ‘diyalog ve silah’ diyen Öcalan taktik amaçlý olarak eylemliliðin elini güçlendireceðini düþünüyordu. Örgütün bir kanadý ise ‘Devrimci Halk Savaþý’ stratejisiyle netice ulaþýlabileceðini düþünüyor, silahlý mücadeleyi tek yöntem olarak dayatýyordu. Örgütün taktik veya stratejik amaçlý eylemliliðine karþý güvenlik güçlerinin gerekli mücadeleyi ortaya koymasý kaçýnýlmazdýr. Güvenlik politikalarý, hükümetin genel perspektifi ve entegre stratejisi içinde tamamlayýcý bir faktör olmak durumundadýr. Bunu bir karþý anlayýþ, bir alternatif yöntem olarak görmek yanýltýcý olur.
***
Kandil’in, Ýmralý’dan gelen bir çaðrýya nasýl karþýlýk vereceðini zaman gösterecektir. Örgüt içinde ‘tek yol silah’ diyen kanatlarýn doðrudan Öcalan’a karþý tavýr almak yerine dolaylý sabotajlar gerçekleþtirme ihtimali her zaman için vardýr. PKK’nýn bölgesel denklemden çýkmasýný istemeyen ülke ve odaklarýn bu kanatlarý kullanmasý da mümkündür. Ancak bir süredir devam eden sessizlik, Kandil’in açýktan bir karþý duruþ sergilemeyeceðine dair bir ipucu olarak da yorumlanabilir. Daha önce yazdýðým gibi, açlýk grevlerinden bu yana örgüt Ýmralý ile geliþebilecek süreci izliyor ve ‘bekle-gör’ politika takip ediyor. Bunu, süreci havaya uçuran taraf olmama kaygýsý olarak yorumlamak da mümkün.
Karayýlan’dan ve diðer elebaþýlardan gelen sert çýkýþlar ise gündemi hükümete kaptýrmanýn ürettiði bir asabilikten kaynaklanýyor olabilir. Doðan her yeni umut, bir þekilde hükümetin iradesine iþaret ediyor, onu süreci belirleyen aktör haline getiriyor. Kandil’in bundan rahatsýzlýk duymasý çok da þaþýrtýcý deðil...
Bu noktada ne olacak da PKK silah býrakmayý kabul edecek sorusu soruluyor? Yani PKK daðdan inmeyi beceremiyor da hükümet böyle bir plan yaparak onlarýn aþaðýya inmelerini mi saðlayacak? Elbette mesele bu kadar basit deðil. Örgüt kendisine ve tabanýna durumunu meþrulaþtýracak bir izah getirmek durumunda... Benim kanaatim bu noktada Kandil’dekiler büyük Kürt sorunu çözüm paketlerinden ziyade kendi gelecekleriyle ilgili senaryolarý görmek isteyeceklerdir. Daðda hayatýndan bezen birçok örgüt üyesi için daðdan inebilmek tek baþýna bir hedef olabilir, meseleyi daha ideolojik zeminde gören ve belli statülerle kendilerini var eden kesimler için mesele daha karmaþýk...
BDP’nin ‘PKK’yý tasfiye edip Kürt meselesini ortada býrakacaklar’ söylemi de çok inandýrýcý deðil. Çünkü hükümet, bir þekilde iliþkili olan bu meselelerin hepsinin üzerine ayný anda gidiyor.
Terörün son bulmasý, ulusal bir hedeftir, hepimizin ortak amacýdýr. Bu süreçte CHP ve MHP’nin daha yapýcý katkýlar saðlamasý büyük önem taþýyor. Daha önceki süreçlerde oyun bozan olan BDP’nin ise belki de diðerlerinden daha çok mesuliyet yüklenmesi, sorumlu davranmasý gerekiyor.