Aman bu iki kardeşe dikkat…!

Yıllar önce sosyal medyada bir paylaşım yapmıştım.

Cemil Meriç misali bir yaşam biçimini kendime kılavuz etmeye çalıştım epeydir.

Star Gazetesi'nde yazmaya başladığım ilk haftalarda tarafıma adice ve alçakça yapılan bir saldırı sonrası, ""Fesat" ve "Haset" iyi anlaşan iki kardeştir, Biri "Nifak" sokar biri "Fitne" üretir." cümlesini söylemiş ve üstat Meriç'e özenmiştim.

Aradan dört yıl geçti. Yeniden davetlere iştirak etmeye, konferanslarda konuşmacı olmaya icabet etmeye başladım.

Hemen her hafta iki ya da üç program koşturması içindeyim. Suriye'nin zulümden kurtulmaya başlamasıyla, varlıklarından rahatsız olunan Suriyeli kardeşlerimizi bu sefer ağır yaftalamalar eşliğinde yolculuğa hazırlayanları görünce nevrim döndü.

Katıldığım son programlarda "fesat" ve "haset" kardeşlerin karakterine bürünmüşlerin de arttığını görünce böyle bir yazı kaleme aldım.

Bu dünyada, bir araya geldiğinde yaşamı güzelleştiren, ahenkle dans edenler olduğu gibi, birlikte ortaya çıkınca hayatı zehir eden ikililer de var.

Tıpkı halk arasında uyumlu ikili olarak kabul gören "kuru fasulye ile pilav" gibi...

Ancak bazı birleşimler vardır ki zehriyle yaşamı kirletir; "balık ile yoğurt" kadar tehlikeli, "fesat" ile "haset" kadar yıkıcı.

Fesat ve haset, bir araya geldiklerinde insani değerlerin temelini tarumar eden görünmez bir şerik haline geliyor.

İki sinsi kardeşten biri tek başına bile insan ruhunu deforme etmeye muktedirken, bir araya geldiklerinde tufan koparıyorlar.

Fesat, olayların karışıklığı için zemini hazırlarken, haset bu keşmekeşin altına odun taşıyor.

Bu iki kardeş, insanlık tarihinin her döneminde "fitne" ve "nifak" tohumlarını yeşerten, toplumların barışına ve huzuruna kasteden habis birer şerik olmuştur.

Bugünlerde, ülkemizin uluslararası başarıları, bu iki kötücül duygunun/kardeşin daha sık sahnede olma telaşını canlandırıyor.

Rusya-Ukrayna savaşındaki arabuluculuk rolü, Türk dünyasıyla iş birliği çabaları, NATO'daki dengeli politikalar, Suriye'deki stratejik kazanımlar...

Bütün bunlar, millet olarak göğsümüzü kabartırken, fesat ve hasetle malul zihinleri de birer kıskançlık girdabına sürüklüyor.

Bir komşunun diğerine duyduğu yersiz kıskançlık, küçük bir dedikodunun hızla büyüyerek bir fitneye dönüşmesine yol açabiliyor mesela.

Özellikle kültür ve medya dünyasında, bu iki zehirli kardeş, sanki anlaşmalı bir planın parçası gibi çalışıyor. Başarılı birinin itibarını zedelemek için yapılan tezviratlar, haklı ve layık yükselişe gölge düşürmek adına yapılan karalamalar, toplum ruhunu kirletmeye yetiyor.

Bir insanın başarısını, kendi gölgesiyle örtmeye çalışanlar, aslında kendi kifayetsizliklerini bu iki habis kardeşin sırtına yükleyerek görünmez gibi davrandıklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar; zira kendi gölgeleri o kadar küçük ki bırakın başkalarının ışığını zayıflatmayı, kendi sığlıklarını açık eder.

Ve fakat fesat ve haset, sadece başarıyı hedef almakla da kalmıyor; insanlığın en değerli duygu ve erdemlerinin de karşısında durarak topyekûn halka zarar verebiliyor.

İnsanlar başarıya giden yolu fesatla karalamaya, kıskançlıkla gölgelemeye alıştıkça, değerler sistemi sarsılıyor ve insanlığın özü törpüleniyor.

Peki, bu habis ikiliden kurtulmak mümkün mü?

Elbette mümkün.

Bunun için öncelikle kendi içimize dönüp bu duyguları fark etmemiz gerekir.

Haset, başkalarının başarısını küçümsemek yerine ondan ilham almakla; fesat ise yıkıcı düşünceleri yapıcı bir çabaya dönüştürmekle yer değiştirebilir.

İnsan, başkalarının başarısını alkışladığında, kendi ruhunu da yücelttiğini fark etmelidir.

Hayatın güzelliklerini yaşatmak için, kuru fasulye ile pilavın uyumunu örnek almalı; balık ile yoğurdun zararlı etkisinden kaçınmalıyız.

Belki de en büyük zafer, sevgi ve saygıyı bir araya getirip, karanlığı tamamen bertaraf edebilmektir.

İnsanlık, aydınlık bir geleceği ancak karanlığını tanıyıp onu aşarak inşa edebilir.