Kamuoyunun en çok merak ettiği konu şuydu: “Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Türkiye’de nasıl bir siyasi tablo oluşacaktı?”
İlaveten, yeni hükümete başkanlık edecek Ahmet Davutoğlu koltuğunu doldurabilecek miydi? Çankaya’nın eski sakiniyle yeni sakini arasında var olduğu öne sürülen (yani var olmamış, hiç olmayacak) gerilim devam edecek miydi? Devir-teslim töreninde “taraflar” ne tür konuşmalar yapacaktı? Erdoğan nasıl bir cumhurbaşkanlığı sergileyecekti? Gül bundan sonra ne yapacaktı?
Bu merak çerçevesinde yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı, endişeler ve temenniler dile getirildi.
Merak konularından bazıları da şunlardı:
Erdoğan’ın vaat ettiği “Yeni Türkiye” nasıl bir şeydi?
Eski’nin kötülüğüne vurgu yapan siyaset, bizi hangi “yeni” umdeler etrafında birleşmeye çağırıyordu?
Demokratikleşme devam edecek miydi?
Çözüm süreci başarıya ulaşacak mıydı?
Yeni bir anayasa yapılacak mıydı?
AB meselesi ne olacaktı?
Kamuoyu (ve kamu hassasiyetleri adına söz söyleyen gazeteciler) bunları merak ediyordu ama alanlarında duayen olan iki isim “daha farklı” bir merak içindeydi.
Erdoğan’dan sonra Çankaya’daki ikramların “şekli” ve “mahiyeti” değişecek miydi?
Daha da önemlisi, konuklara içki servisi yapılacak mıydı?
Konuyu, ilk, Murat Belge’nin “yeme-içme, tabak-çanak magazincisi” diye aşağıladığı Ertuğrul Özkök gündeme getirdi. Daha doğrusu, gündeme getirmiş. Ben Murat Belge’nin yazısından öğrendim...
Murat Belge’nin dediğine göre, Özkök, “7 Yılın Sırları”nı, yani Hayrünnisa-Abdullah Gül zamanında Çankaya Köşkü’ndeki hayatı anlattığı yazısında, bol yeme-içme, tabak-çanak muhabbetinden sonra lafı şaraba getiriyormuş.
Bundan sonrasını Belge kendisi anlatsın: “Abdullah Gül, kendisi bir türlü davranan, başkasının başka türlü davranmasına da karışmayan bir kişi -siyasette de bu çerçevede bir çizgi temsil ediyor. Tayyip Erdoğan böyle değil, kendi bildiğini yaptırtan -ya da yaptırtmayan- müdahaleci, katı bir tipolojiyi temsil ediyor. Bundan böyle Çankaya’da sakin olacak; ama kendisinin ‘sakin’ olacağını sanmıyorum. (....) Ben şimdi Ertuğrul Özkök’ün ‘magazin’ine geleyim. Özkök lafı şaraba da getiriyor. Hollande’a ikram edilen markayı söylüyor. Abdullah Gül’ün şarap içtiğini sanmıyorum. Ama Cumhurbaşkanlığı Köşkü gibi bir yerde elbet şarap bulunur, konuklara sunulur. Erdoğan’ın bunu değiştireceğini sanıyorum. Kaybetmekten mutlu olacağım bir ‘bahis’ bu...”
Mutlu haberi yetiştirelim hemen:
Murat Belge bahsi kaybetti. Yani, Çankaya’daki resepsiyonda isteyene içki servisi yapıldı.
Sevindim...
Fakat, muhalefetini “yaşam biçimine” indirgeyen ve son zamanlarda sadece yaşam biçimi ve tercihleri üzerinden itiraz geliştirebilen Murat Belge’nin lafı bu kadar dolandırmasına da bir anlam veremedim... İçinde “Britanya politikası”, “AK Parti’nin var olma ve siyaset etme tarzı”, “muhafazakâr damar”, “siyasette az rastlanır kişisellik” “seçmen tercihleri” gibi parlak lafların geçtiği yazının temel sorunsalı, “Çankaya’da içki servisi yapılacak mı, yapılmayacak mı?”
Bu...
Hepsi bu...
Belge bu soruyu, “yeme-içme, tabak-çanak magazincisi” diye aşağıladığı Ertuğrul Özkök’ün arkasında gizlenmeden sorsa, daha muteber olacak... Hatta, daha saygın olacak.
Öyle ya, koskoca Murat Belge, ancak bir “Özkök sorunsalı” olan bu süfli ve malayani meseleyle mi uğraşacak?
Ek:
İroniyi anlamayan nesle aşina olmayan Murat Belge’nin, bir operasyon gazetesi olan Taraf’ta “demokrasi” diye atıp tutması ne kadar acıklı...
Hatta, ne kadar ironik!