Faik Tanrıkulu
Faik Tanrıkulu
Tüm Yazıları

Amerika-Çin Teknoloji Savaşı

Dünya bir taraftan İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını ve ateşkes meselesini tartışırken, diğer taraftan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın izleri iki yılı aşkın süredir devam ediyor. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile Batı, tek kutuplu dünyanın galibi olarak sahnede kendisini ilan etmişti. Ancak, ABD merkezli Batı hegemonyası ve devam eden savaşlar, dünyanın çift kutuplu bir yapıya evrilmeye başladığını gösteriyor. Hâlihazırda ABD-Çin rekabeti sadece Tayvan üzerinden değil, aynı zamanda teknoloji ve ticaret savaşları bağlamında da giderek çetinleşiyor. 2000'li yılların başlarında Çin'de üretilen ucuz ürünlerin sağladığı görece refahı gören Batı, o dönemlerde Çin'i sadece bir üretim üssü olarak değerlendiriyordu. Ancak bugün, Çin yaptığı yatırımlarla yalnızca ucuz bir üretim üssü olmanın ötesine geçerek, yüksek teknoloji alanında da Batı'ya meydan okuyor.

Teknoloji Savaşlarının Son Cephesi: Doküman 79

Son yıllarda, ABD ile Çin arasındaki ticaret ve teknoloji savaşları, küresel ekonomiyi derinden etkileyen gelişmelerin merkezinde yer aldı. Bu savaşın son cephesi, Çin'in "Doküman 79" olarak bilinen stratejik hamlesi oldu. Bu politika, özellikle Amerikan teknoloji devleri üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor ve bu şirketlerin Çin pazarındaki varlıklarını tehdit ediyor. "Doküman 79", Çin hükümetinin yabancı teknoloji firmalarını hedef alan bir dizi kısıtlama ve düzenlemeyi içeren bir politika belgesidir. Bu politika, Çin'in yerel teknoloji şirketlerini güçlendirmeyi ve yabancı şirketlerin etkisini sınırlamayı amaçlıyor. Belge, özellikle Amerikan teknoloji devlerine yönelik katı kurallar getiriyor ve bu şirketlerin Çin'deki operasyonlarını zorlaştırıyor.

Donanım Üreticileri Üzerindeki Etkiler

Doküman 79'un en fazla etkilediği sektörlerden biri donanım üreticileri oldu. Dell, HP ve Cisco gibi Amerikan şirketleri, Çin pazarındaki paylarını hızla kaybetmeye başladı. Örneğin, Dell'in 2021 yılında Çin'de %12 olan pazar payı, 2023 yılında %8'e düştü. Bu düşüş, Dell'in küresel satışlarında da önemli bir kayba yol açtı. Benzer şekilde, HP de ciddi bir darbe aldı. 2018 yılında gelirlerinin %14.1'ini Çin'den elde eden şirket, 2023'te bu oranı %4'e kadar geriledi. HP, bu durum karşısında, Çin'deki %49 ortaklığı olan joint-venture'dan çıkma kararı alabileceğini açıkladı. Cisco ise Çin'deki siparişlerinde ciddi bir azalma rapor etti, bu da şirketin stratejik planlarını yeniden gözden geçirmesine neden oldu.

Yazılım Devleri Üzerindeki Baskılar

Doküman 79'un etkileri sadece donanım üreticileriyle sınırlı kalmadı; yazılım devleri de bu politikadan ağır şekilde etkilendi. Microsoft ve Oracle gibi devler, Çin'deki operasyonlarını sürdürmekte zorlanıyor. Çin'in yerel teknoloji firmalarını desteklemek amacıyla aldığı bu sert önlemler, bu devlerin Çin pazarındaki paylarını ciddi şekilde azaltıyor. Wall Street Journal'ın raporlarına göre, Doküman 79'un etkileri hızla hissedilmeye başlandı. Amerikan teknoloji devleri, Çin pazarında hızla pay kaybederken, bu durum global ticaret dinamiklerini de sarsıyor. Çin'in bu hamlesi, Amerika ve Çin arasındaki teknoloji rekabetinin ne kadar sertleştiğini ve uzun vadeli sonuçlarının ne denli ciddi olabileceğini gözler önüne seriyor.

Çin'in İhracatındaki Artışın Küresel Etkileri

Çin'in ihracatındaki artış dünya genelinde üretim ve sanayi sektörlerini etkisi altına alıyor. Pekin bir kez daha küresel pazarları büyük ölçüde sübvanse edilmiş mamul mallar ve materyallerle doldurmaya başladı. Bu ürünler arasında metalleri ve tekstil ürünlerini içermenin yanı sıra, elektrikli araçlar, lityum pilleri ve yarı iletkenler gibi daha ileri teknoloji ürünleri de yer alıyor. Buna karşın, Batı'da yaygın olan ekonomi ve ticaret teorilerine göre, Çin lideri Xi Jinping'in geri adım atmaktan başka pek fazla seçeneği yok ve tek parti hâkimiyetine dayalı otoriter bir yönetimin kalkınma modelini sürdüremeyeceği düşünülüyor.

Pekin'in Ekonomik Modeli ve Küresel Üretimdeki Rolü

Çin Dünya Bankası'na göre, 2022 yılında ülke, küresel üretim değerinin %30'unu oluştururken, küresel tüketimin sadece %13'ünü gerçekleştirdi. Son otuz yılda Pekin, ekonomik büyümeyi sağlamak ve Çin'in muazzam ulusal tasarruflarını emmek için net mamul ihracatına ve altyapı ile gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir büyüme hedef modeli benimsedi. Ülkenin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmasının ardından küresel ekonomiye saldığı ilk mamul ihracat dalgası, özellikle ABD'nin sanayileşmiş ekonomilerinde üretim kapasitesi ve iş kaybına yol açtı. O dönemde bu değişiklikler, Batı'da ekonomik evrimin karşılıklı fayda sağlayan bir sürecinin parçası olarak görüldüğü için etkili bir şekilde direnç görmedi: Batı'da eski endüstriler zayıflarken, yeni endüstrilerin yerlerini alacağı düşünülüyordu. Batılı analistler, Çin'in WTO'ya giriş yaptığı sırada taahhüt ettiği devletçi, piyasayı bozan politikalarından vazgeçmek zorunda kalacağına inanıyordu. Çin'in ekonomik liberalleşmesiyle birlikte demokratik reformların hızla takip edeceği düşünülüyordu.

Çin'in Sübvansiyon Politikaları ve Endüstriyel Büyüme Stratejisi

Bu beklentilerin gerçekleşmediği ortada. 21. yüzyılın ilk on yılında Çin, sübvansiyonlar, pazar erişim kısıtlamaları, döviz manipülasyonu ve diğer araçları kullanarak üretim kapasitesini artırmak ve çelik ve güneş panelleri gibi yerleşik endüstrilerde küresel üretimde büyüyen paylar elde etmek için daha ileri ekonomik ülkeleri yakalamaya çalıştı. 2015 yılında Pekin, endüstriyel robotlar ve elektrikli araçlar gibi ileri teknoloji ürünler için hem yerel hem de denizaşırı pazarlarda büyüyen paylar elde etmeyi amaçlayan "Made in China 2025" programını açıkladı. Hükümet kaynaklarına dayalı bir Nisan 2024 South China Morning Post analizine göre, bu plan hedeflerinin %86'sını şimdiden başarmış durumda.

Geleceğe Dönük Beklentiler: Çin'in Teknoloji ve Askeri Stratejisi

Uzun vadede, Pekin, yapay zekâ, robotik ve diğer gelişmekte olan teknolojilerdeki atılımların verimliliği artıracağını, büyümeyi teşvik edeceğini ve Çinli şirketlerin yeni ürünler için küresel pazarları domine etmesine izin vereceğini umuyor. Çin, mevcut askeri ve istihbarat sistemlerini aşmayı ve hatta ABD'nin yeteneklerini geride bırakmayı hedefliyor.