USA emperyalizminin 45 yýl öncelerdeki ünlü Dýþbakaný (Yahudi) Henry Kissinger, ‘Amerikan dýþpolitikasýnda, diplomasisinde ahlâk diye bir ölçüye yer yoktur..’ demiþti.
Bu yaklaþýmýn mânâsý, karþýsýndakine kýsaca, ‘Benden insaf, merhamet, ahlâklý vs. bir tavýr bekleme; ben seni yemek istiyorum..’ demek oluyordu. Ama, Kissinger söylemeden de bunun böyle olduðu biliniyordu, zâten.. Önemli olan, bunu onun da itiraf etmesiydi. Evet, o bu gerçeði itiraf edecek kadar dürüsttü, en azýndan..
Diplomasi konusunda bir vardýr ve doðrudur da herhalde: ‘Bir diplomat, evet diyorsa, belki diyordur; belki diyorsa hayýr diyordur. Doðrudan doðruya hayýr diyorsa, o, diplomat deðildir.’
Yani, sözü, manevra alaný olacak veya virajý dikkatlice alacak þekilde hareket etmelidir, aksi halde mecburî, tek yönlü istikamette hýzla gidilir ve viraj da alýnamaz.
***
Dýþsiyasette taraflar birbirlerinin kuyusunu kazmak isterken de, devlet adamlarý, müstakbel avlarýna, ‘Arkadaþým, çok yakýn iþbirliði içinde olduðum dostum..’ gibi yýkama-yaðlama cümleleriyle hitab ederler. ‘Alçak! Seni parçalayacaðým’ diyecek deðiller ya, tabiatiyle.. Tersi, o sözlerin samimî bir duygu ile söylendiði düþünülürse, tehlikeli olan iþte o haldir.
Rusya lideri Putin, önceleri Erdoðan’ý, ‘Sözüne güvenilir, yüksek karakterli bir lider’ diye överken, Suriye sýnýrýnda, Türkiye’nin önceden açýkladýðý angajman kurallarýný ihlâl eden bir rus savaþ uçaðýnýn Türkiye tarafýndan vurularak düþürülmesinden sonra ortaya çýkan yüksek gerilim günlerinde, ayný Putin’in NATO ülkelerine ikaz ve ihtarda bulunarak, ‘Türkiye’nin bugünkü yöneticilerinin Türkiye’yi bir Ýslâm Devleti’ne götürdüðü unutulmamalýdýr.’ dedikten sonra, bununla da yetinmeyip, 70-80 sene öncelerde ölmüþ bir kiþinin ismini zikrederek, ‘…, mezarýnda þimdi ters dönmüþtür.’ bile diyecek kadar, yeni psikolojik silahlara baþvurmak ihtiyacýný duyuyordu.
Amerikan emperyalizminin ise, baðlý olduðu hiçbir kural yoktur. Çünkü, hele de Trump’ýn ‘Dünyada kurallarý koyarýz!’ sözü ap-açýktýr. Böyle olunca, þerefiyle yaþamak isteyenlere düþen de herhalde, üzerinde bulunulan yer ve içinde bulunulan þartlarý iyi deðerlendirip, ‘haklý olunan konuda eðilmemek, dik durmak, ve þerefli bir insan ve toplum olarak yaþayabilmek için, gerektiðinde en aðýr bedeli bile ödemeye hazýr olmak..’ olmalýdýr.
***
Bugünlerde Suriye Buhraný’ndan sonra bir de Libya konusunda Türkiye’nin karþýsýna çýkarýlmak istenen meselelere bu açýdan da bakmakta fayda var. Suriye’de, Rusya, o ülkenin fiilî hâkimiyetini, Ýran’ýn da ‘himmetiyle’ ele geçirmiþ bulunmakta.. Ýran’ýn eski Dýþbakanlarýndan Ali Ekber Velâyetî, Amerikalýlar eliyle katledilen Qaasým Suleymanî’yi, ‘Rusya- Ýran ittifakýný saðlamaktaki üstün hizmetleriyle ve Putin’in kendisine çok itimad etmesiyle’ överek anlatmýþtý.
Þimdi de, Hafter de Libya’da, bir diðer Suleymanî konumunda, Rusya için..
‘TERÖRÝST’LERDEN, ‘ÖZGÜRLÜK SAVAÞÇILARI’ ÜRETEN BÝR DÜNYA DÜZENÝNDE..
Hafter’i destekleyen Suûdî, BAE, Mýsýr, Yunanistan’ýn Rusya’yla ayný çizgide buluþmasý ve Amerika’nýn bu geliþmeleri sessiz ve itirazsýzca seyretmesi çok mu tesadüfîdir?
Keza, Ýsrail rejimi, Mýsýr, Kýbrýs Rûm Yönetimi ve Yunanistan’ýn Türkiye’yi Doðu Akdeniz’de hareket edemez hale getirmek için planlar yaptýðý bir sýrada, bu geliþmenin Amerika ve Rusya’nýn bilgisi dýþýnda cereyan ettiðini sanmak da safdillik olur.
Bütün o bölge devletleri veya güç odaklarýnýn Hafter’e nasýl bir destek verdikleri de ortadadýr. Türkiye de o durumda riskleri göze alarak, o ülkeleri Doðu Akdeniz’de kuþatma teþebbüsünde bir hamle yapmasý da kaçýnýlmazdý. Aksi halde daha büyük risklerle karþýlaþacaktý. Ve adým atýlmýþtýr ve bu hamle fiilen baþarýlý gözükmektedir. Ama, tehdit geçmemiþtir. Halife Hafter isimli kiþi, hem Rusya’da eðitim görmüþ, hem de Amerika ile 20 yýllýk bir süre boyunca içli-dýþlý olmasýnýn meyvasýný o efendilerine sunmak ümidiyle, iki tarafý da memnun edecek planlarý uygulamaktadýr. Çünkü iki taraf da ona karþý deðiller.. Hattâ Rusya, kendi yaptýðý uzlaþma görümlerine Hafter’i getirttiði halde, Hafter, masadan kalkýp gitmiþ gibi yapmasýna raðmen, Rusya bir tepki vermemiþ; Berlin Toplantýsý’nda da Hafter’i yine desteklemiþ ve sonra da Hafter’in, Rusya’ya bile teslim olmayan bir lider figürü oluþturmasýna masadan yine kalkýp gitmesine göz yummuþ ve Putin buna da bir kez daha tepkisiz kalmýþtýr.
Biz her ne kadar, Hafter’i ‘terörist’ olarak nitelersek niteleyelim, dünya siyasetine hükmettiklerini düþünen güçler ona ‘terörist’ dememektedirler. Ona, yarýnlarda belki de ‘özgürlük savaþçýsý’ yaftasý bile yapýþtýracaklardýr.
***
Bir sosyal üst yapý kurumu olarak nitelenen devlet mekanizmasýnýn uluslararasý planda, uluslararasý hukuk açýsýndan da devlet kabul edilmesi, bugün geçmiþteki kadar kolay deðil.. Geçmiþte savaþlar gibi diplomatik münasebetler de çok sýnýrlýydý. Uluslararasý hukuk diye bir þey yoktu. Güç odaklarýnýn anlaþmalarý veya andlaþmalarý taraflarýn irtibatlarýný belirliyordu. Bugün ise, hele de son 100 yýldýr ‘uluslararasý hukuk’ anlayýþý, zorba-egemen güçlerce dünyaya dayatýlmaktadýr. Bu çerçevede, ‘Devlet’ olduðu iddiasýnda bulunan bir güç odaðýnýn ‘uluslararasý hukuk’ açýsýndan devlet sayýlabilmesi için, BM. Genel Kurulu’nca ‘Devlet’ olarak kabul edilmesi gerekiyor.
Devlet olmadýklarý müddetçe, örgütler daha güçlü ve dünya siyasetinde etkin olan devletler veya diðer güç odaklarýnda, ‘özgürlük savaþçýlýðý’ndan, ‘terör örgütlüðü’ne kadar her türlü nitelemeye açýktýrlar ve bu nitelemeleri genel olarak dünyadaki ‘haberleþme imparatorluðu’nu ele geçirmiþ emperial odaklar da dünyaya sýký bir propaganda bombardýmanýyla kabul ettirebilmektedirler.
Nitekim, Afganistan’ý iþgal eden Sovyet Rusya Komünist Ýmparatorluðu’na karþý savaþan müslüman gruplar Amerikan Ýmparatorluðu’nca ‘mujaheed’ diye nitelenirken, komünist sistem bertaraf edildikten kýsa süre sonra, artýk Amerikan menfaatlerine hizmet etmeyecekleri anlaþýlan o ‘mujaheed’ isimlendirmesinin nasýl hemen ‘terörist’e dönüþtürüldüðünü görmüþüzdür.
‘ULUSLARARASI TERÖRÝSTLÝK’TEN, BÝR GECEDE, ‘BARIÞ KAHRAMANLIÐINA GEÇÝÞ..
Hatýrlayalým, Filistin Kurtuluþ Teþkilatý ‘El-Feth’in lideri Yâsir Arafat, onyýllar boyu ‘uluslararasý terörist’ olarak nitelenmiþken, USA emperyalizminin dayatmalarý karþýsýnda eðilip, Madrid ve Oslo Andlaþmalarý’ný imzalayýnca, bir anda ‘uluslararasý barýþ kahramanlýðý’na yüceltilmiþ ve Ýsrail rejimi baþbakaný Ýzak Rabin’le birlikte Nobel Barþ Ödülü ile taltif edilmiþti. Ürdün Kralý Huseyn’in ona bir uluslararasý toplantý sýrasýnda, ‘Ebû Ammâr, senin, ‘uluslararasý bir terörist’ sayýlýrken, bir gecede ‘Nobel Barýþ Ödülü’yle taltif edilmene hayraným!..’ demesi, acý gerçeðin ironik bir ifadeydi.
Evet, uluslararasý hukuka ve dünya düzenine yön veren Trump’larýn, Putin’lerin ve diðerlerinin nice ‘kaatiller güruhu’ndan ‘özgürlük savaþçýsý’, ve mazlumlardan, çaresizlerden de hayâlî ‘terörist’ örgütleri veya gruplarý üretmekte pek mâhir olduklarý tekrar görülebilir. Nitekim, Libya’da, Suriye’de, Yemen’de, Afganistan’da ve diðer Müslüman coðrafyalarýnda o emperyalist devletler kendi maslahat ve menfaatlerine göre ‘terörist örgütleri’ ve ‘özgürülük savaþçýlarý’ üretip duruyorlar.
***
Bu bakýmdan, ‘filan ülkeye veya ülkenin devlet adamýna itimad ederim veya etmem, güvenirim veya güvenmem..’ gibi sözlerin gerçek hayatta bir yeri yoktur. Nitekim, bugün, BAE gibi küçücük bir -sözde- devlet(çik) bile üzerinde oturduðu petro-dolar zenginliði ve de kendisini emperial güç merkezlerinin oynatmalarýyla sizin karþýnýza çýkýp baþýnýzý aðrýtabilir. O halde, asýl olan, kuklalarýn deðil, kuklacýbaþlarýnýn planlarýný farkedebilmektir.
Ve bu noktada, Fransa’nýn ve Avrupa’nýn o dönemdeki en ünlü Ýslâm düþmaný fikir adamlarýndan Ernest Renan, 23 Þubat 1862’de ‘Collège de France’da verdiði konferansta ‘Ýslam’ýn Batý dünyasýnýn en büyük düþmaný’ olduðunu bütün Batý dünyasýna haykýrmasýndan beri, emperial dünyanýn bütün proðramlamalarýnýn bu çerçeve içinde þekillendirildiði unutulmamalýdýr.