Suriye’nin, Türkiye sınırına 50-60 km. mesafedeki İdlib şehrine yığışan çaresizlik içindeki 3.5-4 milyon insanın yaşadığı büyük trajedi karşısında nasıl bir çare üretilebilir? Bazıları, İdlib’deki bu milyonların çaresizlik içinde olmasına bakarak, Türkiye’nin daha aktif bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor.
Ama dünya dünün dünyası değil.. Birinci Dünya Savaşı öncesinde savaşlar sınırlı idi ve bazen birkaç ülke savaşsa bile bütün dünya devreye girmiyordu. Son yüz senedir ise dünyanın bir ucundaki bir kıvılcım bütün dünyaya yayılabiliyor. Bu yüzden, özellikle kahvehanelerde geliştirilen siyaset teorilerine paralel olarak, ‘Ahh biz olsaydık, ahh filan olsaydı, ahh şöyle olsaydı..’ gibi kahramanlık hayallemelerinin gerçekçiliği bugün, hemen hemen sıfırdır.
Saddam Irakı’nın ‘yıldırım savaşı’ taktiğiyle başlattığı ve 1980-88 arasında 8 yıl süren korkunç kanlı ‘İran-Irak Savaşı’ndan beklediği zaferi elde edemeyince, bu kez de, 1990’da, üstelik o savaşta kendisine yüz milyar dolardan fazla malî yardım yapmış olan küçücük Kuveyt Emirliği’ni bir gecede işgal ve ilhak edivermişti. Aslında Kuveyt küçücük bir coğrafyaydı. Ama, emperial güç odakları, Osmanlı’nın tarihin dehlizlerine gönderildiği bu coğrafyada, kendi bilgi, irade ve rızaları dışında bir taş oynatılamayacağını dünyaya göstermek istiyorlardı ve gösterdiler de..
***
Görülmektedir ki, hele de son 40 yılda Orta-Doğu coğrafyasında görülen iç ve dış savaşlar, derin ihtilaflar, karışıklıklar, buhranlar, acılar ve gözyaşlarının ardında, emperial güçlerin kendi aralarındaki hâkimiyet ve üstünlük yarışından daha çok, Osmanlı Devleti veya benzeri bir ‘Müslüman Gücü’nün uluslararası planda bir daha ayağa kalkamaması düşünce ve stratejisi bulunuyor.
***
Suriye Buhranı patlak verdiğinde, işte bu emperial stratejileri gözönüne alarak, -bazılarının, Suriye konusunda İran ve Türkiye anlaşırsa, meselenin hallolacağı kanaatlerinin tersine-, taa baştan beri, beşerî ölçüler açısından, Suriye’de de mevcut durumun halli konusunda son sözü Amerika, Rusya gibi emperial güçlerin söylemek isteyeceğine dikkat çekmeye çalışanlardanım.
Bugün, USA emperyalizmi, Suriye’de hele de Fırat’ın batısındaki son direniş bölgesi olarak görülen ve 4 milyona yakın insanın çaresizce yığıştığı İdlib bölgesindeki son duruma bakarak, Rusya, İran ve Esed rejimine, ‘kimyasal silah kullanırsanız, vururum..’ diyor. Yani, ‘kimyasal silah dışında dilediğinizi yapın..’ diye açık çek veriyor. Çünkü, orada diğer silahlı direniş gruplarına göre İslamî hassasiyeti daha yüksek ve disiplinli bir odaklanma var.. Amerika öyle bir gücün ortaya çıkmasındansa, Beşşar Esed’in ve 50 yıllık Baas rejiminin kalmasını istiyor. Rusya’yla yaptığı gizli anlaşmaya göre İran ve onun etkisindeki güçlerin Golan Tepeleri ve sionist rejim güçlerinin bulunduğu diğer bölge ve sınırlardan 80-100 km. kadar uzağa, geriye çekilmesini de sağladı ne de olsa... Fırat’ın doğusunda ise pazarlık gücünü zâten elinde...
Bu arada İdlib’de dün İran Sav. Bakanı, üstelik de askerî üniformayla, son hazırlıkları teftiş ediyordu. Orada yeni bir sürtüşme olması Amerika ve Rusya’nın menfaatlerine aykırı değildir. Çünkü böyle bir sürtüşme, en çok da İran ve Türkiye münasebetlerini gerecektir. Üstelik de Rusya, İran ve Türkiye arasında geçen sene varılan Astâne Anlaşması’na göre İdlib ve çevresinin güvenliği Türkiye’ye bırakılmıştı.
Böyleyken.. Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin Tahran’da yarın yapacakları üçlü toplantının eşiğinde, Rusya İdlib’i vurarak inisiyatifi eline daha fazla almak istiyor, İran da onun gölgesinde.. Türkiye’nin Amerika’yla olan geriliminden istifade etmek istiyorlar.
Mevlâ görelim n’eyler..