Amerika Türkiye’ye ne teklif etti?


ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin “Kandil’dekileri Üsame bin Laden’e düzenlediğimiz türden bir operasyonla halledelim” teklifi de, o teklife Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiği “İki durum farklı, orası kentte bir evdi, buradaki dağda mağara” cevabı da çok önemli...


Büyükelçi Ricciardone bu kadarına vâkıf mıdır, bilmiyorum, ancak birbirinden farklı bu iki görüş, Pakistan’ın Abbotabad kentindeki bir evde bulunduğu istihbaratı alınan Üsame bin Laden’le ilgili operasyon öncesinde Amerikan yönetiminin de tartışma konusuydu.


“İçinde bulunduğu evi tepeden bombalayarak mı, yoksa içeriye komando timleri göndererek mi Üsame bin Laden’e operasyon düzenleyelim?” diye günler boyu tartıştı Barack Obama ve görüşlerine başvurduğu kişiler... Son güne kadar “Bombalayalım” diyenlerin görüşü istikametinde belirleneceğe benzeyen karar, Obama’nın uykusuz geçirdiğini söylediği birkaç geceyi takiben verdiği “Komandolar gitsin” talimatıyla değişti.


Evin içine girene ve ‘Geronimo’ diye andıkları kişinin gerçekten o olduğunu yüzyüze gelince anlayana kadar, komandolar, evde yaşayan kişinin Üsame bin Laden olduğundan tam emin değildi... Operasyon sonrasında yapılan resmi açıklamalarda yer alan bilgilerin çoğu da doğru sayılmaz: 11 Eylül 2001 günü gerçekleşen İkiz Kuleler ve Pentagon saldırılarının ardındaki kişi diye bilinen Üsame bin Laden operasyon sırasında kendisini savunmaya kalkmamış; bir köşede duran silâhının şarjörü boşmuş... Üsame bin Laden’i sağ yakalamaktansa göğsüne sıktıkları iki kurşunla öldürmeyi yeğlemiş komandolar...


Şu yakınlarda çıkan iki kitap geçen yıl Pakistan’ın Abbottabad kentinde gerçekleşen operasyon ile öncesi ve sonrasında cereyan eden gelişmelere ışık tutuyor. İlki askeri ve savunma konularına vakıf bir gazeteci olan Mark Bowden’in ‘The Finish: The Killing of Usama bin Laden’ (Son: Üsame bin Laden’in öldürülmesi) kitabı; diğeri de eve düzenlenen baskında görev almış komando timlerinden birine komuta eden Matt Bissonnette’nin Mark Owen takma adıyla yazdığı ‘No Easy Day: The Firsthand Account of the Mission That Killed Usama Bin Laden’ (Zor bir gün: Üsame bin Laden’i öldüren görevin ilk elden anlatımı) kitabı...


1980 yılında Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ni basan gençlerin rehin tuttukları diplomatları kurtarmak için gönderilen helikopterle uçağın birbirine çarpıp operasyonun ele yüze bulaşmasını hiç unutmamış Amerikalılar; aynı rezaletin Abbatobad’taki operasyonda yaşanabileceği endişesi zihinlerini işgal edip durmuş...


Az kalsın aynı âkıbet başlarına geliyormuş da; operasyona katılanları getiren ilk helikopter tersyüz olmuş, neredeyse yere çakılıyormuş; ikincisi de evin bahçesi yerine önüne konabilmiş... Oysa, günler boyu aynı boyutta inşa ettirdikleri ev maketiyle prova yapıp durmuş komando timleri; helikopter pilotları da öyle...


Operasyon daha baştan başarısızlığa uğrasaydı ne olurdu, düşünebiliyor musunuz?


En merak ettiğim konu, bin Laden’in öldürülmesi kararının nasıl alındığı ayrıntısıydı. Öyle ya, ABD’yi felce uğratmış uğursuz eylemlerin planlayıcısı olarak gördükleri kişi ellerine düşmüş; onu sağ yakalayıp ibret-i âlem için mahkeme önüne çıkartmayı tercih etmeleri gerekirdi. Bu arada, sağ ele geçen Üsame bin Laden’den el-Kaide örgütünün bütün bilgilerini almaları ihtimali de cabası...


Türkiye’ye Abdullah Öcalan’ı teslim ederken, Amerikalılar, “Sakın ha, öldürmeyin” dememişler miydi?


Hayır, öyle olmadı. Daha yola çıkarken, komando timi, hedefi yok edeceklerini biliyordu. Tartışmışlar ve sağ kalıp yargılanmasının başa daha büyük dertler açacağı sonucuna varmışlar. Beyaz Saray’dan gelen direktif şu olmuş: “Eğer karşınıza çırılçıplak çıkar, iki eli birden havada ve bir eliyle beyaz bayrak tutarken sizlere ‘Teslim oluyorum’ diye bağırırsa, ancak o zaman hayatını bağışlarsınız; aksi halde canlı yakalamanız gerekmez...”


Büyükelçi Ricciardone’nin ‘çoklu disiplinli yaklaşım’ dediği operasyonun iki kitaptan özeti bu...