Siyasi iktidar ve yargý iliþkisi her zaman önemli olmuþtur.
Siyasi iktidar güç kullanmak demektir, yargý da gücün kontrolünü öngörür.
Siyasi iktidarýn kendisini yargý çerçevesi ile sýnýrlamasý, o yapýnýn saðlýk göstergesidir ve her zaman da sorun alaný olmuþtur.
O yüzden sistemler, yargýnýn siyasi gücü sýnýrlayabilmesini, kendileri için bir “erdem örneði” olarak sunmaktan memnun olmuþlardýr.
Yargýnýn bir güç kullanma aracý haline geldiði durumlarýn da “jüristokrasi” diye nitelenen bir sistem sorunu haline geldiði zamanlar olmuþtur.
Tersine, iktidarýn Yargýyý kendi gücünün uzantýsý haline getirmesi durumu da ortaya çýkabilir ki, o gücün kontrol edilemezliðinin katmerlenmesi gibi bir facia ortaya çýkarýr.
Osmanlý'da, diyelim Fatih Sultan Mehmet'in bir Rum mimar karþýsýnda “Davalý” hale geldiði ve mahkeme huzuruna çýktýðý, sanýk olarak yargýlandýðý, Hükümdarlýk statüsünü sergilemesine izin verilmediði, hatta mahkum olduðu, “Ýktidar – Yargý iliþkisi” konusunda ideal örnek olarak anlatýlýr. Bu olayda, Yargýnýn dirayetinin, Hükümdar'ýn da Yargý'ya saygýsýnýn altý çizilir.
Yine Osmanlý uygulamasýnda, Padiþahlarýn savaþ vs gibi herhangi bir hassas icraat için Þeyhülislam'dan fetva almasý Yargý müessesesini devlet sisteminin tayin edici unsuru olarak görmesi ile deðerlendirilir.
Bu konuda Kanuni ve Þeyhülislam Ebüssuud Efendi'nin iliþkisi ilginç bir örnektir:
Kanuni vefat eder. Bir vasýyyeti vardýr. Kabre konacaðý zaman, bir sandukanýn kendisi ile birlikte gömülmesini istemiþtir. Bu Ýslam örfünde yoktur. Bunun üzerine sandýk açýlýr. Bakýldýðýnda içinde Þeyhüislam'ýn verdiði “Fetvalar”ýn bulunduðu görülür. Ebüssuud Efendi gözyaþlarý içinde þöyle der:
“- Hey büyük Sultan, sen Allah katýnda kendini temize çýkardýn, mesuliyeti bize yýktýn, biz nasýl bunun altýndan kalkacaðýz bakalým.”
Bütün Osmanlý uygulamasý böyle midir, tartýþýlabilir ama o dönemin idealize edilmesinde Padiþahlarýn bütün kudretlerine raðmen bu tür “hassasiyetler”inin büyük etkisi vardýr. Herhalde, hukuksuz bir padiþah tavrýný kimse bugün hatýrlamak istemezdi.
Aslýnda bu, evrensel bir kriterdir. Ýnsanlýðýn damarlarýnda “Adalet” hassasiyeti vardýr.
Bunun Batý'dan bir örneðini, okul kitaplarýna geçmiþ olan “Berlin'de hakimler var” özdeyiþi ile okumuþuzdur.
Olay, Prusya Kralý 2. Friedrich'in saray yaptýrmak için bir köylünün arazisine el koymak istemesi ile baðlantýlýdýr. Köylü arazisini vermek istemez, Kral ýsrar eder, sonunda iþ “Ben Prusya kralýyým, beni nasýl önleyeceksin ki? Kime güveniyorsun?” þeklindeki güç gösterisine gelir. Köylü þunu der: Senin kral olduðunu biliyorum. Ama Berlin’de hâkimler var. Ben de onlara güveniyorum.” Kral aslýnda mahkemelerin ýslahý için bir proje yürütmektedir. Bu cevap üzerine ýslah ettiði mahkemelerin adaletine kendi aleyhine bile güvenildiðini anlar ve tarihe geçen þu ünlü sözünü söyler: “Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün deðildir.”
Þu sýralar Amerika'da bir þeyler oluyor ve Trump'ýn “iktidar” olarak güç kullanma tavrýna, bir bayan yargýcýn “Ýtiraz”ý küresel gündem haline geliyor. Federal yargýç Ann Donnely Trump'ýn kararnamesine raðmen geçerli vizesi ve oturma izni olanlarýn sýnýr dýþý edilmesini durdurmaya yönelik karara imza atýyor. Bu belli ki cesaret iþi olarak görülüyor ve bu cesareti gösterdiði için alkýþlanýyor.
Türkiye de bir sistem tartýþmasý yaþýyor. Tartýþmada Yargý erki ile iktidarýn iliþkisi de önemli bir baþlýðý oluþturuyor.
Türkiye, Ýstiklal mahkemeleri, Yassýada Mahkemeleri, 28 Þubat hukuku ve Ak Parti için kapatma davasý ve “Kumpas hukuku” ile yargýnýn güdümlenmesine defalarca tanýk olunan bir ülke.
Ben, bu süreçlerden en çok etkilenen toplum kesimi olarak muhafazakar siyasi kadrolarýn bütün zamanlarda Yargýnýn “Tarafsýz ve baðýmsýz” olmasýný saðlayacak düzenlemeye itina etmeleri gerektiðini düþünüyorum.