Ömrümüzde ne korkunç ‘bahar’lar gördük..
‘Budapeşte Baharı’nda ortaokuldaydım, 1956’da..
Sovyet Rusya güdümlü komünist rejimin başbakanlığına gelen İmre Nagy, halkın özgürlük taleplerine çareler ararken.. Sovyet Rusya tankları, Macar halkının ‘Nem-Nem.. Şuha! / Hayır- Hayır.. Asla!’ feryadlarını kanlı şekilde susturmuş ve İmre Nagy, -bugün Budapeşte’de Terör Müzesi olarak kullanılan ve - bir kişinin ayakta dimdik bile duramayacağı tek kişilik zindan hücresine atılmış, sonra da Sibirya’ya Rusya’ya götürülmüş ve birkaç ay sonra ise, orada öldürülmüştü.
11-12 sene sonra bu kez de ‘Prag Baharı’ yaşanmaya başlanmıştı, Çekoslovakya’da.. Sovyet güdümündeki komünist rejimin başbakanlığına gelen Alexander Dubçek’in estirdiği özgürlük rüzgârları dünyayı heyecanlandırmıştı. Ama, onun sonunun da, ‘1956- Macar Ayaklanması’ gibi olabileceğinden korkuluyordu.
Çünkü, ‘Prag Baharı’, Doğu Avrupa ülkelerinin komünist rejimleri için ‘kötü örnek’ oluşturuyordu. Dubçek ise, halkın desteğiyle, barışçı bir yöntemle ilerliyordu. Ağustos-1968 ve dünya diken üstündeydi.
Ama, beklenmeyen bir şey olmuştu; hayret!..
Dubçek Yönetimi ile Sovyet Rusya liderliğindeki Varşova Paktı üyeleri arasında, o krizin barışçı yollarla aşılması için, Pilsen şehrinde bir andlaşma imzalanmış ve dünya rahat bir geceye yatmıştı.
O zaman, Diyarbekir’deydim.
Sabah namazı için saat 04.00 civarında uyandığımda, radyoyu açtığımda ise.. Dünyanın şoke eden bir durumla karşılaştığı anlaşılıyordu: Evet, Varşova Paktı’na aid 3 500 tank Çekoslovakya’yı işgal ediyordu.
Ama, ilginçtir; İmre Nagy Faciası tekrarlanmamıştı, güya! Çünkü, Dubçek hemen, Ankara’ya ‘büyükelçi’ olarak gönderilmişti. (1 sene kadar sonra ise, Dubçek geri çağrılmış ve sonra bir trafik kazasında öldüğü açıklanmıştı!)
Çekoslovakya İşgali karşısında dünya şaşkındı.
Sovyet Rusya Lideri Bejnev ‘Varşova Paktı ülkeleri kardeştirler.. Birisinin başı ağrıyınca diğerleri onun yardımına koşar..’ diyordu. Bu görüş, ‘Brejnev Doktrini’ diye isimlendirilmişti. (NATO’nun da Brejnev Doktrini’ne benzer bir anlayışla davranmasını isteyenler olduğu unutulmamalı.. 2013’deki Gezi Hadiseleri’ ve, 15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti sırasında da NATO’nun Türkiye’ye müdahalesini isteyen odaklar olmamış mıydı?)
Bizdeki komünistler ‘Brejnev Doktrini’ne uygun yorumlar yapıyorlardı.. Ç. Altan’lar, İ. Selçuk’lar, B. Boran’lar ve diğerleri.. Sadece TİP Gen. Başkanı M. Ali Aybar, ‘Çekoslovakya’nın işgaliyle sosyalizmin gül yüzüne gölge düşürüldü..’ dediği için, hemen Gen. Başkanlık’tan da, partiden de atıldı.
Sonra, 1990’da Sovyetler Birliği dağıldı. Doğu Avrupa ülkelerinde yarım asırdır iktidarda olan komünist rejimler de çöktü. Orta Asya’dan Kafkaslar ve Ukrayna’ya kadar yeni ‘bahar’ beklentileri olmuştu, ama, hemen hepsinin sonu hüsran olmuştu.
Ve, 2011 Baharı’nda ise, ‘Arab Baharı’ denilen büyük sosyal çalkantılar patlak verdi. Gaddafî’nin Libya’daki 42 yıllık, Ali Abdullah Salih’in Yemen’deki 34 yıllık, Husnî Mubarek’in Mısır’daki 31 yıllık, Zeynelâbidin bin Ali’nin Tûnus’daki 24 yıllık tek kişi yönetimleri birer birer devrildi. Ama, ‘Arab Baharı’, korkunç bir kış fıtınasına dönüştü.
2013 Baharı’nda, bu kez de İstanbul’da ‘Gezi Hadiseleri’ tezgâhlandı ve Türkiye’de, arka arkaya seçimlerle gelmiş Erdoğan’ın devrilmesini, NATO ülkelerinin medyaları günlerce ve heyecanla beklediler, ama muradlarına eremediler. 3 sene sonra ise, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ne tevessül olunması da, emperial ve şeytanî güç odakları için, yine hüsran oldu.
Şimdi sıra Amerika’da.. ‘Amerikan Baharı’nın alev dalgaları derinden derine ilerliyor. ‘Görünmez Virüs Orduları’na 100 binden fazla kurban veren Trump, Başkanlık seçimlerine 5 ay kala, kızgın bir boğa gibi her tarafa saldırıyor.
Gücetaparlığın sembolü olan USA emperyalizmi için bizim temennimiz ne olmalı? (Bu konuya, Cuma günü de devam edelim, inşaallah..)