6 Ocak tarihli yazımdaki şu ifadeleri bir daha hatırlayalım:
‘B. Amerika’da nasıl sonuçlanacağı belli olmayan ve bugün (Kongre’de) yapılacak oylama öncesinde (…)toplantıyı, Trump, vargücüyle etkilemeye çalışmakta; tarafdarlarını dev gösteriler yapmaya çağırmakta..
Bu büyük gösteriler, Biden’ın delegelerini korkutup, Trump için oy kullandırmaya sevk eder mi; uzak ihtimal..
Bu arada, Başkanlık seçiminin tekrarlanması yollarının zorlanacağından bile sözediliyor. Trump’ın, bu hedefini, orduyu kullanarak gerçekleştirmek istediği iddia ediliyor. Hattâ, İran’a yapılacak bir askerî saldırıyla.. (… böyle) düşünen ‘trumpist’ler bile var. (…) Trump kararlı gözüküyor.(…) ‘Haklı mücadelemi hayatım pahasına da olsa sürdüreceğim..’ gibi sözlerle..
Hattâ, Amerika’da 160 sene öncelerde, (…) cereyan eden kanlı İç-savaş’tan sonra, ikinci bir iç-savaş çıkabileceği korkusu bile dile getiriliyor. (…) Dahası, Trump’ın ‘sıkıyönetim’ ilân edip, seçimi, ‘ordunun nezaretinde yeniletmek için kanunî yollar aradığını söyleyenler de var. Yani, demokrasinin en uzun ömürlü uygulama örneği sayılan Birleşik Devletler’de seçim neticelerine karşı bir askerî darbe sahnelenirse, çok ‘neş’eli’ olacaktır.(…)’
Evet, 6 Ocak’ta yazdıklarımız özetle böyleydi.
Ve o gün neler olduğunu sadece Amerikan halkı değil, bütün dünya da gördü.
Amerikalıların ‘Demokrasi mâbedi’ diye niteledikleri Kongre binası tecavüze uğradı.
Gürcistan’da, Ermenistan’da, Sırbistan’da benzer halk saldırılarıyla, parlamentoların işgal edilip, yönetimlerin nasıl devrildiğini son 20 sene içinde görmüştük.. Ya da, 2009’da İran’da yapılan seçimlerde hile yapıldığı iddiasıyla çıkan ve günlerce devam eden, ölümlü büyük karışıklıkların yaraları henüz de devam ediyor ve eski, 9 yıllık başbakan Mîr Huseyn Mûsevî 11 yıldır, hâlâ da hapiste..
Ama, 6 Ocak Hadiseleri, Amerika için ilk idi. Belki de sonraları devam edebileceğinin korkusu da yaşanacaktır, artık.. Çünkü, 1814’deki benzeri bir gerilimden sonra Amerikan Kongre binası böylesine bir saldırıya ilk kez uğramış bulunuyor. Bu yüzden, Joe Biden, ‘Bu bir protesto değil, bir kalkışmadır’ derken yanlış söylemiyordu. Biden dün, o büyük kalabalıkları ‘yerli teröristler’ olarak niteledi.
Bu büyük karışıklık ânında, 4 kişi öldü, 50’den fazla yaralı.. Kongre binası kısmen de olsa tahribe uğramış.. Kızgın kalabalıkların bütün güvenlik engellerini aşarak Kongre binasına girmeleri tahmin edilemeyecek bir durumdu, herhalde.. Ama, oldu işte..
Trump gibi, böylesine gözü kara ve kural tanımaz bir Amerikan Başkanı geçmişte var mıydı, bilmiyorum.
6 Ocak günü, evet, tam da Kongre’de Biden’ın seçiminin tescil olunması için yapılacak toplantı öncesinde, büyük hadiseler olacağını Trump önceden duyurunca, ‘beyaz üstünlükçü- ırkçı’ 100 binlerce tarafdarı, Washington’a koşmuştu. Trump da ‘Hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.’ diyordu.. 1860’larda Amerikan iç-savaşındaki, ‘beyaz üstünlükçüler’in bayrakları açıldı.
İlginç olan şu ki, dünyada nerede bir karışıklık olursa, Amerikan yönetiminin hemen, devreye bir ‘Big Brother/ Büyük birader’ havasında girip ‘tarafları sükûnet ve itidale davet etmeleri’ meşhurdu.
Şimdi, başta Türkiye olmak üzere başka ülkelerin, Amerika’ya aynı tavsiyeleri yapmaları, aslında bir nanik işareti yapıyor gibi oldu..
Ama, bu arada, bizde de niceleri, ‘Ahh efendim, onlar medenî ülkeler, onların vatandaşları nereye, niçin oy verdiklerini ve vermemeleri gerektiğini çok iyi biliyorlar..’ gibi hayranlık ve aşağılık duygusu kokan lafları yine tekrar ederler mi?
Şimdi, Trump’ın 12 gün kalan son başkanlık süresini beklemeden azledilmesi ve hesaba çekilmesi tartışılıyor, Amerika’da.. En yakın adamları da onu suçluyorlar, Başkan Yardımcısı Mike Pence bile, artık Trump’dan uzaklaştı..
Bu kadar büyük kalabalıkları davet edenler, onları yönetecek bir güçlerinin olup olmadığını da hesap etmeliydiler.
Trump, bunu tıpkı bizdeki birileri gibi hesab edemedi.
Hatırlanacağı üzere, 7-8 Ekim 2014 günlerinde, Suriye sınırındaki Kobani şehrinin DEAŞ’ın eline geçeceği ihtimali üzerine, (kürd etnisitesinden) 300 bine yakın insan Türkiye’ye sığındığı sırada, HDP Başkanı Demirtaş da, halkı meydanlara çıkmaya çağırmış ve 53 (bazı resmî beyanlara göre ise 37) kişinin hayatına mal olan büyük karışıklıklar ve acılar yaşanmıştı. Şimdi, o kişi de, suçsuz olduğunu ileri sürüyor.
İlginç olan şu ki, twitter, facebook, instagram, vs. bütün sosyal iletişim alanları bütün herkes için 2-3 gün; Trump için ise, 21 Ocak’a kadar kapatıldı. Sonrasında da durum değerlendirmesi yapılıp daha uzun süre de kapatılabilecekmiş, Trump’ın sosyal medya kanalları..
Bu, aynı zamanda, başka ülkelerdeki karışıklıklarda Amerika’nın parmağının olduğunun zımnen itirafıdır da..
Bu vesileyle hatırlayalım..
15 Temmuz 2016’da yaşadığımız Askerî Darbe Hıyaneti karşısında, o zaman BM’deki Amerikan baştemsilcisi olan John Bolton, o gece, 23.00 sularında, ‘ Türkiye’de askerî bir hareketlilik var, askerler başarırlarsa bu, laisizmin güçlenmesi olacaktır. Erdoğan kazanırsa, o zaman da laiklik yenilgiye uğramış olur. Eğer Erdoğan devrilirse, onun için gözyaşı dökemeyeceğim. Çünkü o, Amerika’nın dostu değil ve Türkiye’yi bir İslâm Devleti’ne götürüyor..’ diyordu.
Mr. Bolton ve temsil ettiği zihniyetin bağlılarına biz de, şimdi, ‘Amerika için gözyaşı dökmeyeceğiz. Çünkü, siz, elinizdeki maddî gücünüzü hakk zanneden zorba ve vandallarsanız ve dünya sizlerin zorbalığınızdan çok acılar çekti ve yoruldu.
Biraz da siz yorulun şimdi..’ diyoruz.