Amerikan siyasetinde çoğunluk kaybetmiş görünüyor

Geçenlerde karşılaştığım öngörülerinden mutlu bir dostum birkaç beklentisini benimle paylaşırken ilk sırayı ABD seçimlerine verdi ve “Obama’ya yine kazandıracaklar” dedi. Sanıyorum pek çok kişinin beklentisi de bu yönde, özellikle Ankara’da siyaset yapanların...

Olabilir,

Barack Obama dört yıllığına yeniden seçilmeyi başarabilir... Ancak... Son aylarda rakibinin de atağa kalktığı gözle görülür bir hal aldı;

Obama da, pekâlâ

Carter gibi,

Baba Bush gibi, ‘tek dönemli başkanlar’ arasındaki yerini alabilir...

Hiç unutmadığım olaylardan birini 1992 seçimleri sırasında yaşamıştım. ABD’nin ilk Irak seferi sonrasında gidilen seçimde ülkesine ‘zafer’ kazandırmış

George Bush’un Beyaz Saray’da kalmaya devam edeceği üzerine bahisler hayli güçlüydü. Siyasi yatırımlarını bütünüyle

Bush’un kazanmasına göre değerlendirenler arasında Türkiye de vardı. Özellikle de

Cumhurbaşkanı Turgut Özal...

Cumhurbaşkanı ÖzalIrak seferinde omuz omuza çalıştığı

Bush’un bir dönem daha Beyaz Saray’da kalmasına olağanüstü önem veriyordu. Yoklamaların da o yönde sonuç verdiği bilindiğinden, Büyükelçiliğimiz o gece kazanacağına güvenilen

Cumhuriyetçi Parti ileri gelenlerinin davetli olduğu bir resepsiyon düzenlemişti.

Washington’da bulunan meslektaşlar seçim sonuçlarını birlikte izlemek ve davete katılacak siyasetçilerle mülâkatlar yapmak üzere büyükelçiliğimize akın etmişlerdi.

Ben ise, bir başka meslektaşla birlikte, Washington’daki ünlü lokantalardan

Cities’in sahibi ve Demokrat Parti’nin adayı

Bill Clintoniçin aktif biçimde çalışan

Sahir Erozan’ın evindeki daveti yeğlemiştim. Ülkedeki bütün sandıklar açılmadan, ‘exit poll’ denilen yöntemle, temsili seçim bölgelerinde oy kullananlara sorularak belirlenen sonuçlardan

Clinton’un kazandığı belli olmuştu; nitekim kanallar bir saat içinde kesine yakın sonucu açıkladılar...

Gecenin bir vakti bizim bulunduğumuz yere uğrayan Türkiye’nin Washington büyükelçisi

Nüzhet Kandemir’in hali görülmeye değerdi. Tek kelimeyle ‘yıkılmıştı’...

“Obama kazanır, değil mi?” sorusuyla karşılaştığımda, bu yüzden, “Hiç belli olmaz” ihtiyatlı cevabını veriyorum.

Romney Hıristiyan olmasına Hıristiyan, ama kendine-özel bir peygamberi ve inanç esasları bulunan aykırı bir kolunun mensubu... Bir tür ‘mezhep’

Mormonluk... Her Mormon vaktinin ve servetinin önemli bir bölümünü Kilisesi için ayırmakla mükellef; gençleri arasından inançlarını yaymak için yıllarını adayanlar çıkıyor.

Adanmışlık hissi ve inanç-uygulama faslındaki pek çok ayrışma yüzünden, Mormonlar diğerlerine diğer Hıristiyanlar da Mormonlar’a ‘farklı’ gözle bakıyorlar...

Bir Mormon başkan adayına dinlerini ciddiye alan Hıristiyan Amerikalıların oy verebileceğini düşünmezdim; verirlerse bu yolu açan kişi

Obama olacak... 2008 seçiminde çoğunluğu teşkil eden beyaz Hıristiyanlar siyah olmasına rağmen

Obama’ya oy verebilmişlerdi... El alışınca olmayacak şeyler olabiliyor...

İşin ilginç yönü şu: ‘Amerikalıkimdir?’ sorusunun cevabı olarak ‘WASP’(beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan) tanımı getirilir. Gerçekten de ülkede yaşayanların büyük çoğunluğu görüntü, köken ve inanç olarak bu tanıma uyar. Oysa çoğunluk siyasette ve bir çok başka alanda azınlığın tahakkümü altında...

Herhalde

Obama’nın rengi sebebiyle istisna olduğunu söylemem gerekmez.

Romney de Mormon oluşu yüzünden öyle.

Obama’nın başkan yardımcısı

Joe Biden de Katolik... Peki

Romney kazanırsa onun başkan yardımcısı olacak

Paul Ryan?

Paul Ryan da Katolik...

Tek Protestan yine

Obama; inanılır gibi değil...

Listeyi bunlarla sınırlı sanmayın: Kongre’nin iki kanadıolan Temsilciler Meclisi’nin başkanı

John Boehner Katolik, Senato’nun başkanı

Harry Reid ise Mormon...

Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin dokuz üyesi var ve içlerinde bir tek Protestan yok. Mahkeme üyelerinden altısı Katolik, üçü de Musevi...

Rabbim verdikçe vermiş yani...

Ben ne mi düşünüyorum?

Obama’nın bir dönem daha kazanmasını istiyorum elbette, ancak inanın bana, sandıktan rakibi

Romney de çıksa fazla bir şey değişmez...