‘Amerikan Siyonizmi’

Obama başkan seçilirken Cumhuriyeçilerin ve İsrail lobisinin dolaşıma soktuğu bir fotoğraf bugünlerde yeniden gündemde. Obama’nın Chicago yıllarında Edward Said, Raşid Halidi ve Ali Ebunime ile yemek yerken çekilmiş bir fotoğraf. Muhtemelen 1990’ların ortasıdır. Bu sefer fotoğrafın dolaşımda olmasını sağlayanlar ise İsrail vahşetine karşı çıkanlar, Obama’nın sessizliğini eleştirenler. Obama’nın birbirine varoluşsal olarak karşıt iki kampa aynı anda malzeme olabilmesi bile yeterince açıklayıcı aslında. Fotoğraftaki isimlerin hikayesi Amerika’nın İsrail sorunu ile ilişkisini ve imtihanını oldukça sarih bir şekilde anlatmaya yeterli.

Edward Said’i vefatından altı ay önce, 2003 Mart ayının başında, Irak’ın Amerika tarafından işgalinin hemen öncesinde New York, Casa Italiana’daki jübilesinde dinlemiştim. Afganistan işgalinin üstünden bir yıl geçmiş, yeni bir işgalin tüm hazırlıkları nerdeyse tamamlanmış, BM’de tiyatroya dönen son sahneler oynanıyordu. Tüm bu kasvetli havanın ortasında, “Oryantalizm”in jübilesi yapılıyordu. Said’i kâh New York’ta bir meydanda Filistin eyleminde haykırırken, kâh bir akademik toplantıda ‘adam gibi adam’ tarifinin içini doldururken görmek mümkündü. Çektiği Filistin belgeselinde, altmış küsur yaşına rağmen Yahudi askerle itişip kalkarken hafızamıza kazınan Said, Güney Lübnan’da Siyonistlere taş atarken karşımıza çıkmaktan geri kalmazdı. Ezcümle farklıydı. Said son yıllarında, 11 Eylül’le açılan alanda aktif hale gelen, ‘modern bir din’ olarak tarif ettiği, ismine ‘Amerikan Siyonizm’i dediği yeni bir dalgaya dikkat çekiyordu. Bu Amerika’da uzun yıllardır etkin bir güç olan İsrail lobisini aşan yeni bir durumdu. Uyarıları yapan Said’in vefatından sonraki yıllarda ‘Amerikan Siyonizm’i Bush döneminde pervasız bir şekilde arzı endam edecekti.

Fotoğraftaki ikinci isim Ortadoğu tarihçiliğinde otorite bir isim olan Raşid Halidi de Obama’ya yakın bir isimdi. O kadar ki, Obama 2008’de seçim kampanyası sırasında, Halidi hakkında ‘bana kör noktalarımı, sapmalarımı gösteren’ kişi olarak tarif edecek kadar etkili cümleler kuruyordu. Halidi, Obama’dan bu övgüleri alırken İsrail lobisinin akademik ve medyatik terörüne düzenli bir şekilde maruz kalıyordu. Fotoğraftaki son isim Ali Ebunime, 1948 sonrası mülteci olmuş bir Filistinli ailenin Amerika’da doğan çocuğu. Diğer iki isme göre oldukça genç olan Ebunime, aktivist bir isim. Amerikan medyasında, özellikle 2000’lerin başında, sık sık mikrofon uzatılan, gazetelerde köşe açılan bir isimdi. Bu durum elbette çok uzun sürmedi. 11 Eylül sonrası yerleşen Amerikan Siyonizm’inin bir faturası Ebunime’ye de çıktı.

Bir Amerikan başkanı için düşünülmesi neredeyse imkansız bir fotoğraf karesinden bahsediyoruz. Başka bir deyişle, Said, Halidi ve Ebunime ile aynı masa etrafında oturmuş bir ismin, hem de 11 Eylül sonrasında başkan olabileceğini tahayyül etmek ne kadar zor idiyse; aynı isimlerle muhabbeti olan bir Amerikan başkanının bugün izlediği politikaları açıklamak da o kadar zordur. Tam da burada devreye Washington’daki siyasetin finansmanı kısır döngüsünün merkezde olduğu, Amerikan Siyonizm’inin örgütlü gücü ve Musevilikle nikah kıyabilen Amerikan Hıristiyan geleneği devreye giriyor.

Fotoğraftaki en kritik isim Obama, Amerikan tarihi, devlet aklı ve sosyal tahayyülü açısından oldukça karmaşık bir sembolizme denk geliyor. Lakin bu sembolizm arkasında bu denli yoğun dinamikler olması; derin, sahih ve gerçek bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmiyor. Obama momenti, Amerika açısından, son altı yıl boyunca vuzuha kavuştuğu üzere, 11 Eylül sonrası Amerikan sancılarının zirveye çıktığını bir anda, bir umut sarıldıkları, tam anlamıyla bir ‘pozitif ayrımcılık’ projesinden öte başka bir şey değil. Türkçeye çevirirsek, Demirel’in sağcılığı ne kadar din-laiklik sorunsalına deva olduysa, Özal’ın Kürtlüğü ne kadar Kürt meselesini çözdüyse ya da son günlerin popüler ismi Demirtaş’ın Cihangir sancılarına ne kadar deva olacaksa; Obama da o kadar kendisine biçilen sembolizmin gerçek dinamikleriyle ünsiyet içerisinde oldu.

Amerikan Siyonizmi, 11 Eylül’e kadar Amerika’nın da kullandığı kirli bir silahtı. 2001 sonrası bu ilişkinin patronunun kim olduğuna dair ciddi şüpheler ve karineler var. Böylesi bir ilişkiyi, son tahlilde bütün sorunlarına rağmen bir imparatorluk olan ABD’nin, tıpkı Neoconları taşıyamadığı gibi taşıması zorlaşacak. Son sözü, Obama’nın ‘bana sapmalarımı gösteren’ dediği Halidi’ye bırakacak olursak: ‘Beklentilerim çok azdı ve benim çok az beklentilerim fazlasıyla gerçekleşti. Beklediğimden çok daha kötüsünü yaptı’.