Dün BBC’nin web sayfasýndaki manþete göre Biden Türkiye’ye IÞÝD konusunda baský yapmak üzere gelmiþ. Yani ABD Baþkan Yardýmcýsý iþbirliði imkanlarýný konuþmak, Türkiye’nin önerisi olan güvenli bölgeleri tartýþmak, istikrara geçiþin ne þekilde olacaðýný masaya yatýrmak, Kýbrýs sorununun çözümüne katkýda bulunmak amacýyla gelmemiþ. Geliþ amacý Türkiye’ye baský yapmakmýþ.
Gerçi BBC manþetinin altýný doldurmayý unutmuþ ama belli ki böylesi bir manþetin okuyucusuna daha cazip geleceðini düþünmüþ. Ne de olsa þu sýralarda Türkiye’ye baský yapmak, Türkiye ile ABD arasýndaki iliþkilerin çok ama çok gergin olduðunu yazmak pek moda. Washington’a giden gazeteci arkadaþlarýmýz bile bunun altýný ýsrarla çizme, hatta gerilimin daha da artmasýna katkýda bulunmak için önerilerde bulunma derdinde.
***
Oysa iki ülke arasýndaki iliþkiler göründüðü kadar da kötü deðil. Zaten kötü olmuþ olsaydý Biden gelmez, geldiðinde iliþkileri olumlamazdý. Unutmayalým ki dünyanýn pek çok sorunlu bölgesinde iki ülke iþbirliði devam ediyor. IÞÝD tehdidi karþýsýnda da tutum ortak, yöntem ve önceliklerde fark var.
Türkiye’nin öncelikleriyle Amerika’nýn öncelikleri örtüþmüyor. Onlar IÞÝD’den kurtulalým Esad’a sonra bakarýz diyor. Türkiye eþ zamanlama ve siyasi berraklýk bekliyor. Ben de dahil pek çok insansa Amerika’nýn Türkiye’yi IÞÝD ile savaþa sürüklemeye çalýþtýðýndan endiþe ediyor.
Bu da son derece normal, herkes her konuda ayný anlayýþa sahip olamaz. Önemli olan müttefikinizle konuþmak, sizin ve karþýnýzdakinin beklentilerini karþýlayacak, zeminde deðiþen koþullara uyum saðlayacak bir politika üstünde mutabakata varmaktýr.
Ancak her mutabakat müzakere ve pazarlýk gerektirir. Pazarlýk da basýn kampanyalarý dahil olmak üzere baskýyý, tehdidi, mükafatý içerir. Taraflar ellerinde olan tüm imkanlarý karþý tarafý ikna etmek için kullanýr. Elinde kimin daha çok imkan varsa o karþýsýndaki daha çok zorlar. Karþýsýndakinin her türlü zafiyetinden istifade eder.
Amaç pazarlýk etmek, muhatabýna istediklerini kabul ettirmektir. Bazen elinizdeki imkanlar iþe yarar, baþarýlý olursunuz, mesela Türkiye’yi IÞÝD ile çatýþmaya sürüklersiniz. Bazen de uzlaþmak, karþýnýzdakinin beklentilerini de dikkate almak zorunda kalýrsýnýz.
Fakat hiçbir uzlaþma tek taraflý olmaz. Ýki taraf da pazarlýk pozisyonlarýndan geri adým atar, belli bir noktada buluþur. Zaten bu yüzden de pazarlýkta daha güçsüz olan taraf maksimalist taleplerle baþlar, uzlaþma saðlandýðýnda temel taleplerinin karþýlanmasýna çalýþýr.
Amerika-Türkiye iliþkilerinde de olan budur. Ýki ülke pazarlýk etmiþ, Amerika Türkiye’nin zafiyetlerinden yararlanarak üstünde baský kurmuþtur. Þimdi pazarlýk sonuçlanma, taraflar ortak bir noktada buluþma aþamasýna gelmiþtir. Türkiye de, Amerika da birbirinin pozisyonuna yaklaþmýþtýr.
***
Obama ya da Biden’ýn Erdoðan veya Davutoðlu’na hayran olup olmamasýnýn, sevip sevmemesinin bu pazarlýkta hiçbir önemi yoktur. Türkiye’nin zafiyeti kendi içinde yaþadýðý sorunlardan; Ýsrail, Mýsýr ve Ermenistan’la olan iliþkilerinin niteliðinden kaynaklanmaktadýr. Kýbrýs sorununun çözümsüzlüðü de Türkiye’nin negatif algýsýna, dolayýsýyla da zafiyetine katkýda bulunmaktadýr.
Ben bu ülkenin vatandaþý ve Amerika ile olan iliþkilere önem veren biri olarak Cumhurbaþkanýmýn ve Baþbakanýmýn Obama ve Biden tarafýndan sevilmesini tabii ki isterim. Ama onlardan asýl çýkarlarýmý korumalarýný, refahýmý arttýrmalarýný, tehlike ve maceradan ülkemi mümkün olduðunca uzak tutmalarýný beklerim. ABD Baþkaný ya da Baþkan Yardýmcýsý onlarý sevecek diye çýkarlarýmý feda etmelerini hiç ama hiç istemem. Ýsteyeceðim sorunlarýmý çözmeleri, ülkemin uluslararasý alandaki zafiyetlerini azaltmalarý olur...