Ana sorun ne?

Sevgili dostlar, bugün bütün kimliklerimi bir kenara býrakmak ve “gazeteci” kimliðime bir yazý süresince dönerek çok önemli bir sorunu ele almak istiyorum... 

Nedir derseniz, kýsaca arz etmeye çalýþayým...

Son dönemde özellikle Ýngiltere ve Almanya merkezli medyada, “Türkiye’de Hükümet gazeteci kýyýmý yapýyor” algýlamasý yayýlmaya çalýþýlýrken, “yaþananlarýn doðrusunu ve olaylarýn özünü bilen bazý köþe yazarlarý da” bu algýlamayý destekliyorlar hatta ABARTMAYA çalýþýyorlar...

Sevgili dostlar, Türkiye’de 1960 darbesinden bugüne gazetecilerin baþýna ne geldiyse arkasýnda HÜKÜMETLER-DEVLET deðil, GAZETECÝLERÝ KENDÝ ÇIKARLARI DOÐRULTUSUNDA YÜCELTEN SONRA TERK EDEN VE/VEYA YERÝN DÝBÝNE SOKUP SONRA KENDÝ KADERÝNE BIRAKAN PATRONLARI VARDIR! Hatta daha açýk yazayým; Türkiye’de BURJUVA sýnýfý olmamasý ve 1946 sonrasý Devlet-Millet varlýklarýnýn transfer edilmesiyle “ÇAKMA BURJUVA” oluþturma denemesi, hiçbir devirde “kendi gibi duramayan”, karakteristik özellikleri olmayan patron yapýsýna yol açmýþ ve bunun en büyük sýkýntýlarýndan biri de BASIN sektöründe görülmüþtür... Gazetecileri harcayan Hükümetler deðil, onlarý kendi istedikleri kapýlarý açmak için araya sokup, eðip büken sonra da çöpe býrakan patronlarýdýr!

Sevgili dostlar, her dönemde Devlet-Hükümet ikilisinden bir þeyler bekleyen “BURJUVA ve patronaj”, gazetecileri CEO gibi kullanmaya alýþmýþ ve bunun en uç örneði de 1994-2001 arasýnda bir gazete genel yayýn yönetmeni olan X’in HOLDÝNG GENEL MÜDÜRÜ gibi gazetecilik yapmasý ve Hükümetler ile çýkar iliþkilerini yönetmesidir. Bu arkadaþýn açtýðý yol, Türkiye’de gazetecilik mesleðine yapýlan en büyük kötülük olup, 2001 sonrasýnda da patronlarýn bu beklentisi devam etmiþtir. 2001 sonrasý YERLEÞÝK MEDYA DÜZENÝ’ne alýþtýklarýný vermeyen, mesafeli duran bir Hükümet ortaya çýkmýþ ve Hükümetlerin DNA’sýna yerleþmeye alýþan basýn düzeni de bu þekilde iflas etmiþtir...

Bu noktada soralým; durmasý gerektiði gibi duran, Halkýn menfaatlerini koruyan ve YERLEÞÝK MEDYA DÜZENÝ ile iþbirliði yapmayan bir Hükümet mi yanlýþ davranmýþtýr yoksa bu YERLEÞÝK DÜZEN’e alýþtýklarý için gazetecilerini bu yolda kullanmayý deneyip, kullanamayýnca harcayan patronlar mý!

DÜRÜST OLUN EFENDÝLER! Kimi kandýrýyorsunuz! Alýþtýðýnýz “hortumlar kesilip”, istediðiniz düzen çalýþmayýnca, gazetecilerinizi eskiyi özleyerek ve/veya panik halinde bu yolda harcamaya baþladýnýz! “Biz manþetlerle iktidar olmadýk, manþetlerle de gitmeyiz” diyen bir Baþbakan beklemiyordunuz, alýþtýðýnýz bu deðildi ! Nasýl davranacaðýnýzý da BÝLEMEDÝNÝZ!

Dostlarým, ne Hükümet, ne de Sayýn Erdoðan, iktidarda olduðu dönemde “medya patronlarý” ile eski Hükümetler ve Baþbakanlar gibi “DEÐÝÞÝK” bir iliþkiye girmedi hatta buna, bir nokta kadar izin vermedi! Bu yolda “Burjuvazi” olmayan-olamayan “transfer edilmiþ” SERMAYE, gazetecilerini insafsýzca harcadý ve gazetecileri, “kurumsal kendi duruþlarý” olmadýðý için türbülans içinde kayboldu gitti! Bir vatandaþ olarak Halk ile bütünleþmesi gereken Hükümet’in “olmasý gerekene uygun davranmasýný” ve YERLEÞÝK DÜZEN’e kapýdan giriþ izni vermemesini sonuna kadar destekliyorum! Bu ülkede pijamayla Baþbakan karþýlamak ne kadar kolaydý deðil mi! 

Sevgili dostlar, Türkiye’nin 1938-2003 arasýnda yaþadýðý bütün sorunlarýn temelinde tek bir gerçek var; “güçsüz hükümetler, kudretsiz Baþbakanlar ve karþýlarýnda GÜÇLÜ BÝR YERLEÞÝK DÜZEN”!

Daha açýk yazayým; kendilerini “establishment” olarak tanýmlayanlar ve onlarýn HALKIN SEÇTÝKLERÝNE “yönetimi” vermeme ýsrarý ve attýklarý adýmlar... Bu noktada soralým; bu dönem en kýsa olarak nasýl tarif edilebilir; çok zor deðil; ülkeyi kendi tasarruflarýnda sananlar o kadar “dibe doðru kök” salmýþlardý ki; bu yapýnýn beslenmesi için ülkeyi yönetenlerin onlar kadar dibe doðru uzanmadan havada kalmalarý gerekliydi ve 1946-2003 arasýnda da tam istedikleri gibi oldu...Tam bu noktada bir soru soralým; böyle bir SÝSTEM kuranlarýn, “medya patronajý” sizce nasýldý!

Son söz:Türkiye’de son 60 yýlda petrol, gaz çýktý veya birileri “Apple’a, Samsung’a, Microsoft’a rakip olacak” adýmlar attý da, BÝZLER mi kaçýrdýk? Çýkmadý, kaçýrmadýk, atlamadýk... Peki o zaman soralým; bugün gördüðümüz “camlý binalarýn içindeki dünya çapýndaki servetleri” bu arkadaþlar yani ESTABLÝSHMENT nasýl elde etti? Tek bir cümle ile özetleyeyim; Türkiye, 1946-2003 arasýnda 2.2 trilyon dolar, 1980-2003 arasýnda 1.5 trilyon dolar faiz ve anapara ödedi... Kime? O “Establishment” diye dolaþan “biz çok büyük iþler yaptýk” diyen arkadaþlara... Bu noktada soralým; transfer ettiði bu para ile oluþan “çakma burjuvazi” sizce olmasý gerektiði gibi bir BASIN ortaya koyabildi mi yoksa “bu transferi destekleyen” bir mekanizma mý kurdu! VE EN ÖNEMLÝSÝ ÝSTEDÝÐÝ ORGANÝK BAÐLANTIYI KURAMADIÐI BÝR HÜKÜMET ÝLK DEFA ÝÞ BAÞINA GELÝNCE, SÝSTEM DUVARDA MI PATLADI! Bu sorular çok önemli ! Sorgulamaya devam edeceðiz...