Anadolu’dan görünüm: ‘Cumhur’un ‘reis’ seçimi

Efendim, üzerinize afiyet bir süredir “tatildeydim”. Profesyonel iş hayatı tanımlamasına göre “izinde”. “İşlemekte” olduğum zamana “bir kısa ara” vererek önce “kıyı”da sonra “taşra”da zaman geçirdim ve bu sayede harareti hiç düşmeyen siyasi gündeme belli bir mesafeden, daha doğru bir ifadeyle “serinden” bakma imkânım oldu.

Elbette, Ankara’dan çıkan seslerin “yurttan sesler”e karışmasını, memlekette yankılanmasını ve Türkiye’deki büyük değişimin en ücradaki karşılığını izlemek gazetecilerin işinin bir parçasıdır zaten. İşte ben de öyle yaptım ve izindeyken siyasetin bulunduğum mekanlara yansımasını sessizce takip ettim, zihnime filtresiz kaydettim. Bir tür “ortam dinlemesi” de diyebiliriz yani. Okuyacaklarınızı gözlemlerimin özeti sayın isterim.  

“Kıyı”dan

Tatil kültürü toplumsal kültürel sınıfların hemen tamamına yayılmış durumda. Daha önce toplumun çoklukla şehirli, iyi eğitimli, iyi gelirli kesimlerinin gittiği tatil beldelerinde toplumsal çoğulculuk ve mobilizasyon daha da artmış. Her tür kılık kıyafetten ve yaşam biçiminden insan eskiye oranla çok daha çekincesiz şekilde sahillerde, koylarda.

Amma velakin kendini sahillerin sahibi sananlar hâlâ takılı kaldıkları o psikolojik ağda soluk alıp veriyor. Tatil rehavetini aşan bir boşvermişlik içindeler.

Ne CHP ve Kılıçdaroğlu’nun, ne Bahçeli ve MHP’nin adı anılıyor.

Siyasette ilgilendikleri tek kişi Recep Tayyip Erdoğan. Şahsına ve çağrıştırdıklarına karşı geliştirdikleri nefretten beslenen bir tepkisellikle bağlılar siyasete.

Buradaki sorunlu şey ise Erdoğan’a ve ona oy veren yüzde 50’ye yüksek sesle hakaret etmekte sonsuz özgür olduklarını zannetmeleri. Tatil yörelerinin Erdoğan karşıtlarının ortak mekanı olduğu yanılgısı hala yaygın. “AKePe’ye oy verenler Tayyip’ten güç alıp buralara da geldilerse, dinleyecekler kardeşim o zaman bu lafları” şımarıklığı sürüyor.

Tepkiselliklerine bakılırsa yaşanan siyasi sosyolojik değişimin farkındalar ama duyguları ve alışkanlıklarıyla tekabül edebilmiş değiller bu yeni duruma.

Çatı adayın ilanı, isminin cisminin yabancılığı, Anıtkabir ve Gezi ziyaretiyle samimiyet testini aşma çabası falan, kimsenin umurunda değil. Muhalefetin “doğal tabanı”, “tavan”ın “çatı”ya çıkardığı kişinin herhangi bir seçim kazanabileceğine zinhar inanmıyor.

“Anadolu”dan

Siyasi alandaki hareketlilik gündemin ilk sırasında değilse de kahvelerde, ev ziyaretlerinde, çardak altı sohbetlerde ele alınan konulardan biri mutlaka. Hemen her gelişme şöyle bir evirilip çevriliyor, bazen güçlü cümlelerle bazen gevrek gülüşlerle yorumlanıyor.

Muhalefetin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu son “eğlenceleri”.

Tanımıyor, “çatıdaki adam” diye anıyorlar. Durumunu ise “Kılıçdaroğlu’yla Bahçeli gene yenilecek Tayyip’e. Bu defa pancar gibi kızaran biz olmayalım dediler, adamcağızı attılar ortaya” şeklinde yorumluyorlar.

AK Parti’ye oy versin vermesin hemen herkes için seçimin galibi şimdiden belli. “Başbakan’a gıcığım” diyen dahi hakkını teslim ediyor, icraatlarını, cesaretini, iş bitiriciliğini takdir ediyor.

Anadolu’nun hangi ilinde, ilçesinde, köyünde halktan insanlarla konuşsanız ilk duyacağınız şey sağlık reformu oluyor. Yatalak hastalara, yaşlılara, özürlülere ödenen ücret ve evde bakım hizmeti de çok etkilemiş insanları. Artık uçağa binebiliyor olmaları, çocuklarını kendi şehirlerindeki üniversitelerde okutabilmeleri, devlet dairelerindeki işlerinin eskiye oranla kolayca hallolması, iyi muamele görmeleri hemen her ağızdan çıkan siyasi mülahazaların başında geliyor. Çocuklarını askere can korkusu olmadan göndermelerine ise mutlaka ayrı bir başlık açıyor ve süreçle ilgili “Erdoğan Türkiye’nin kötülüğüne bir şey yapmaz” diyorlar.

“Cumhur”un yükselişi ise Anadolu’dan çok net görülüyor. Siyasi özne olarak kendisinin öne çıkarılmasından, hakkının nihayet tam teslim edilmesinden, kendi “reis”ini kendisinin seçecek olmasından pek memnun cumhur.

“Asl olan biziz” diyorlar, “niye vekil seçsin ki benim reisimi”.