Anayasa Mahkemesi’nin, Mustafa Balbay için aldýðý kararda geçen þu deðerlendirmeyi çok deðerli ve önemli buldum:
‘..Aslolan halkýn siyasi iradesinin engellenmemesidir. Seçilmiþ milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler, seçmen iradesinin parlamentoya yansýmasýný önleyecektir. Baþvurucu milletvekili seçildikten sonra, tahliye edilmediðinden, TBMM’nde yemin edememiþ ve milletvekilliði görevini fiilen yerine getirememiþtir. Bu görevin yerine getirilmesine engel olan tutukluluk halinin milletvekili olarak siyasi faaliyet ve temsil hakkýný engellemesi nedeniyle seçilme hakkýna bir müdahale teþkil ettiði açýktýr.’
Karar metni, görüldüðü gibi, hem Balbay’ýn hem Balbay’a oy veren insanlarýn hakkýný koruyor.
Bu karara ve Balbay’ýn tahliye olmasýna hiçbir itirazým yok benim.
Eðer Türkiye geçmiþiyle yüzleþecek ve bu yüzleþme üzerinden bir helalleþme yaþanacaksa, Anayasa Mahkemesi de, baþka mahkemeler de alacaklarý kararlarla bu sürece katkýda bulunabilirler, bunu bütün kalbimle desteklerim.
Ama Anayasa mahkemesinin adaletin tecellisi adýna aldýðý kararlar, ayný mahkemenin adýna geçmiþte alýnan kararlarýn yol açtýðý adaletsizlikleri unutturmamalý.
Çünkü bu adaletsizlikler bugün de insanlarýn siyaset yapma hakkýný fili olarak ortadan kaldýrmýþ durumda.
Anayasa mahkemesi, aldýðý kararlarla, binlerce siyasetçinin geleceðini karartmýþ, bu siyasetçilere ve partilere oy veren seçmenin iradesini yok saymýþtýr.
Balbay’a oy verenlerin siyasi tercihini haklý olarak hesaba katan Anayasa mahkemesi, 1987 ve 2002 yýllarý arasýnda, Balbay için aldýðý kararýn tam zýddý bir anlayýþla, seçme ve seçilme hakkýný defalarca ve yýllara sari olarak ihlal etti.
Siyasi partileri kapattý. Balbay kararýnda ifade edilen ve anayasa mahkemesinin ‘ölçüsüz müdahaleleri’ aþaðýdaki gibidir ve hatýrlanmasý mutlaka gereklidir.
‘1987 seçimlerinde oylarýn %19, 2’sinin (4,7 milyon oy) 1995 seçimlerinde %14,5’inin ( 4,1 milyon oy) 1999 seçimlerinde %19,2’sinin (6 milyon oy) 2002 seçimlerinde % 45,33 ( 14,3 milyýon oyun deðerlendirme dýþýnda býrakýldý. Yani geçerli oylarýn neredeyse yarýsý parlamentoda temsil olanaðý bulamamýþtýr.
Yani 1987-2002 yýlý arasýnda yaklaþýk otuz milyon seçmenin iradesi meclise yansýmamýþtýr.
Ýnanýlýr gibi deðildir. Otuz milyon insanýn birkaç defa yapýlan seçimlerde iradesinin meclise yansýmamasýnda herhangi bir hukuksuzluk ve adaletsizlik görmeyen mahkeme ile Balbay’a oy veren diyelim ki yüz bin insanýn hakkýný savunan mahkeme ayný mahkemedir!
Tabi ki geçmiþteki bu adaletsizliðe yol açan yüksek seçim barajý olmuþtur. Ama barajýn bu haliyle devam etmesini isteyen ve bu konuda yapýlan baþvuruyu ret eden de yine anayasa mahkemesidir:
‘Yüzde 10’luk baraj, yönetimde istikrar ilkesine uygundur ve temsilde adalet ilkesiyle baðdaþmaktadýr.’ Diyerek..
Kararýn tarihi 27 Ekim 1995’tir. 1987-2002 yýllarý arasýnda otuz milyon insanýn iradesi meclise yansýmamýþtýr ve bu, o karara imza atan yargýçlarýn düþündüklerinin aksine, ciddi bir ‘ölçüsüzlüktür.’
Ayný ölçüsüzlük, siyaset yasaklarýnda da söz konusudur. DTP kapatýlma davasýnda benim de aralarýnda olduðum 37 kiþi siyaset yasaðý almýþtýr ve halen siyasi yasaklýdýr.
Darbe suçundan yargýlanan, mahkemenin sabit gördüðü bu suçtan ceza alan bir kiþinin haklarýný korumak için karar alan mahkemenin, ne darbe suçu ne þu bu, sadece konuþmalara dayanarak siyaset yasaðý koymasý ve bu yasaðýn bugün de devam etmesi hakkaniyetle baðdaþmamaktadýr ve vatandaþlar arasýnda ayrýmcýlýk yapmaktan baþka bir anlam ifade etmemektedir.
Geçmiþte alýnan kararlarda imzasý olan, bu kararlarla büyük maðduriyetlere yol açmýþ yargýçlarýn çoðunun bugün görevde olmamasý, bu hukuksuzluðu ve ayrýmcýlýðý mazur göstermez. Sorun kurumsal bir sorundur. Kaldý ki, Özal ve Ahmet Necdet Sezer zamanýnda göreve getirilmiþ altý yargýç halen görev yapmaktadýr.