Her ülkenin kendine has bir tarihi, kendine has bir tecrübeler birikimi ve hikayesi olur. Hatta bu bir tek de deðildir. Devletin ya da toplumun tarihi yaný sýra bireylerin, eþyalarýn da tarihi vardýr ve belki de toplumlara has büyük tarih, tüm daha küçük veya öznel tarihlerin alaþýmý, birikimidir. Toplumlarýn yasalaþma tarihi de birbirinden farklýdýr, benzerlikler olsa da, farklýdýr. Mesela Ýngiltere'nin 1215 tarihli Magna Carta'sý modern anayasalar gibi deðildir, Kral'ýn soylularla anlaþmasý içeriðinde bir ana sözleþmedir.
Ülkemizdeki anayasal harekete bakacak olursak, 1808'deki Sened-i Ýttifak, Ayanlarýn Sultan'ýn yetkisini sorgulamalarý üzerine yapýlmýþ ve basbayaðý da Sultana has yetkilerin kýsýtlanmasý veya paylaþýlmasý içeriðinde bir metindir. Sultan bunu durup dururken istememiþtir, homurdanmalar, yoksullaþmalar, memnun olunmayan paylaþýmlar söz konusudur ki Ayan'lar ayaða kalkmýþ ve söz söylemek için birleþmiþlerdir. Keza 1876 Kanuni Esasi'sini de Tanzimat sosyolojisi ile birlikte düþünmek gerekir, maddi sýkýntýlar, yönetsel krizler, borç kliþeleri karþýsýnda Batýlý çevreler bazý 'tanzim'lere yönelmesi çerçevesinde Osmanlý Devleti ile iliþkilerin savaþ dýþýnda devam edebileceðini deklare ediyorlardý. Ýlk anayasamýz, Haliç'te toplanan uluslararasý Tersane konferansýnýn akabinde ilan edilmiþti. 1909 anayasa deðiþikliklerinde ise, II. Meþrutiyetin rüzgarý, Islahat Fermaný aracýlýðýyla 'ýslah' edilmeye çalýþýlan bir Osmanlý vardý... 31 Mart Ayaklanmasýný da atlamamak gerekiyor. Yani iþin içinde hem uluslararasý borçlar, hem de askeriye içindeki hizipleþme, asker- siyaset kesiþimleri vardý. 1921 Anayasasý ise milli kuvvetlerin baðýmsýzlýk savaþýmýzý vermeye karar verdikleri olaðanüstü koþullarda yazýlmýþtý... 1961 ve 1982 Anayasalarýný ise biliyorsunuz, cunta darbeleri sonrasýnda yazýlmýþlardý...
Peki normal koþullarda bir anayasa yazýlamaz mý? Yani Düyunu Umumiye baskýsý, 1.Dünya Savaþý yenilgisi, ekonomik çöküþ, anarþi ya da toplumsal kaos olmadan, yani baþýmýza büyük bir felaket gelmeden acaba anayasa yapýlamaz mý?
En baþta bahsettiðim toplumlarýn kendine has hikayelerinde yer alan büyük üzüntüler, büyük kayýplar, büyük baskýlarýn hatýralarýndan, yüklerinden sýyrýlmak için, hatta geçmiþteki darbelerle, hukuksuzluklarla yüzleþmek adýna, yeni ve sivil bir anayasa yapýlamaz mý?
Doç.Dr. Oya Boyar'ýn anayasalar ve þiddet iliþkisini incelediði makalesini okurken, yaþayanlarýn dünyasýnda þiddet eðilimi olmasa belki de hiç yasa yapýlmazdý diye düþündüm... Kamu hukuku hocalarýmýz sýk sýk ''insanlar rahat durmaz' dedikten sonra acýlý þekilde tebessüm ederlerdi. Gerçekten de zayýfýn hakkýný güçlüye karþý nasýl koruyacaðýz, eþitler arasýndaki eþitliði kim ve nasýl sürdürebilir gibi çok temel sorularý var hayatýn.
Modern devletin en önemli varlýk sebebi de buradan çýkar, bireylerin kendi arasýnda oluþabilecek þiddeti önlemek olduðu kadar, toplumun varlýðýný diðer devletlere karþý da (savaþ ve antlaþmalar esnasýnda) koruma vazifesi de toplum sözleþmesiyle devlete verilmiþtir. Bu baðlamda ceza ve idare hukukunda sýkça söylenen bir tekrarý hatýrlatalým: 'Meþru þiddet kullanma tekeline sahip olan tek teþkilat, devlettir'' Buna normatif düzen, kanuni sistem de diyebiliriz. Bireylerin arasýndaki anlaþmazlýklarý medeni kanun, ceza kanunu, ticaret kanunu gibi özel hukuk kanunlarý düzenlerken, devletin bireylerle, bireyin devletle ilgisi vazife ve yükümlülükleri de anayasa'da yani esas teþkilat kitabýnda düzenlenir... Devlet güç kullanma yetkisini iþte bu temel yasadan alýr (kelsen)
Mevcut anayasamýzdaki birey hak ve hürriyetleri, nasýl ve hangi þartlarda kýsýtlanabilecekleri üzerinden tanýmlanmýþlardýr. Oysa, asýl kontrol altýna alýnmasý devletin baský gücüdür. Çünkü egemenlik hakký çerçevesinde, maliye, kolluk kuvvetleri, merkezi-taþra teþkilatlanmasý, adliye teþkilatý, ordu, bürokrasi gibi tüm güç ve otorite anlamýndaki baþlýklar zaten devletin elindedir. Bu baðlamda baktýðýmýzda darbe anayasalarý devleti ve devletin gücünü önceleyen bir paradigmaya göre yazýlmýþlardýr.
Hem 61 hem de 82 anayasasý nazarýnda iyice küçültülmüþ, kýsýtlanmýþ ve yalnýzlaþtýrýlmýþ bireyin haklarý; ancak nasýl kýsýtlanacaðý etraflýca anlatýlýrken atýf yapýlýveren, istisnai bir durumdur.
1961 ve 1982 anayasalarýný yapanlarýn nazarýnda birey, sanki ne yapacaðýný tam da bilmeyen, bilse de doðru bilmeyen, haydi dendiðinde sadece anarþi ve kaos çýkartacak, baþý boþ býrakýlýrsa gidip oyunu yanlýþ partilere verecek, sýnýfta ders anlatýlýrken uyuklayacak, dersi kaynatmak için konuþan yaramaz bir çocuktur!
Yeni ve sivil anayasada, bu bakýþ açýsýný sorgulayarak düþünürsek; bireyin, hak ve hürriyetlerinin esas alýndýðý yeni bir paradigma gerekiyor.