Küçük esnaftýk o zaman. En küçüðünden.
Babam ve ben vardýk. Ben satýþa bakardým, babam üretime.
Bir gün bir teknik servis formu yaptýrmýþ, getirmiþti. Ýþimizi artýk daha profesyonelce yapacaktýk.
Her þey iyi, güzeldi de en altýna bir not düþülmüþtü kaðýdýn.
“Malýmýzdan hayýr görünüz”.
Anlam veremedim. Hiç de öyle hayal ettiðim havalý cümlelerden biri deðildi. Ýçten içe öfkelendim.
Neydi ki bu þimdi? Bakkal mýydýk biz yani, “cool” bir slogan bulmak varken…
Malýmýzdan hayýr görünüz nedir ya? Deyip duruyordum kendi içimde. Bir þey de diyemiyordum açýktan. Bir de yüzlerce bastýrmýþtý, bitmek de bilmezdi ki bunlar…
Allah’ým delirecektim. Benim o oluþturmaya çalýþtýðým profesyonel, kurumsal, Amerikan teknoloji þirketi havalarý bir cümleye yenik düþmüþtü.
Malýmýzdan hayýr görünüz…
…..
Uzunca bir zaman geçti üzerinden.
O makbuzlarýn, formlarýn hepsi bitti…
Ben de bakmamaya, görmemeye çalýþýyordum hoþ bitmemiþken de.
Ama neticede bitmiþti.
Yavaþ yavaþ iþleri de ben ele almaya baþlamýþtým.
Dükkanýmýzýn adý önce büro, sonra ofis olmuþtu.
Kurumsal jargonlar, toplantý set etmeler havada uçuþuyordu.
Kurumsal çözüm ortaklýklarý için koca koca þirketlerden geliyorlardý, ben iki dirhem bir çekirdeki cilalý takým elbiselerle oturuyordum masaya.
Çok havalýydým be.
Babam ise hiç bozmuyor, arada toplantý odasýndan kafayý uzatýp duruma bakýyor, kurumsal abilere, ablalara baþýyla selam veriyor, sonra da “Tamam siz Ömer’le þeyedin” deyip iþine dönüyordu.
Bu arada “malýmýzdan hayýr görünüz” cümlesi de unutulmaya baþlamýþtý. Babam da hatýrlatmýyordu. Zaten o tip iþleri yaptýrmayý da ben üstlenmiþtim artýk. O cümlenin yerini artýk KÝÝP YOR ÝNOVEYÞIN tipi cümleler almýþtý.
……
O günlerin üzerinden neredeyse on yýl geçti.
Baba olmuþtum. Evlat denilen þeyin ne demek olduðunu anlamaya baþlamýþtým.
Yaptýðý hiçbir hatanýn, ondan vazgeçebilecek kadar büyük olamayacaðýný, babalýk duygusunun bütün kusurlarý örtebileceðini oðluma bakýnca fark ettikçe, babam git gide büyümeye baþladý gözümde.
Onun söylediðini beðenmeyip kendi söylediðimi direttiðimde, ben haklýyým diye peki demiyormuþ meðerse. Peki’sinden sonra içinden söylediði bir de “öyle olsun bakalým”ý varmýþ.
Daha yeni, geçtiðimiz günlerde 10 yýldýr en büyük müþterimiz, en çok iþ yaptýðýmýz velinimetimiz olan þirketin patronu ziyaretimize geldi. 10 yýlýn üzerine artýk dost, arkadaþ olmuþtuk.
Otururken birdenbire duraksadý, yeni ofisimizin duvarlarýna, masalarýna bakýp bakýp sonra gözleri eskilere gitti.
“Bir þey sorayým mý sana Ömer?” dedi ve tekrar gitti gözleri.
“10 yýl önce küçücük, çelimsiz bir þirkettiniz. O zaman 5-10 hatta 20 katýnýz þirketler arasýnda sizi seçmiþtik. O gün iþi neden size verdiðimizi hiç düþündün mü?”
Ýþin aslý hiç düþünmemiþtim. Bu kadar derin düþünemeyecek kadar hýrslý bir yaþtaydým. Daha önce hiç düþünmediðim o sorunun cevabýný ararken titredim. Çünkü hiçbir sebep yoktu gerçekten de.
“Neden?” dedim.
“Bir” dedi. “Babanla çalýþýyordunuz, omuz omuza bir hayat mücadelesi veren bu baba-oðul çok hoþumuza gitmiþti.
Ýki, babasýný yarý yolda býrakmayan adam bizi de yarý yolda býrakmazdý, oðluna sabýr gösteren adam da bizim iþimizden býkýp usanmazdý.
Ve üç, rakiplerinizin makbuzunda “Yeni sipariþlerinizi bekleriz” tarzý göz boyayýcý cümleler varken sizinkinde tam bir Anadolu esnaflýðýyla ve samimiyetiyle, sattýðý ürünün iþe yaramasýný, iþimize bereket katmasýný isteyen bir üslupla ‘MALIMIZDAN HAYIR GÖRÜNÜZ’ yazýyordu.
Biz de hayýr görmek için sizi seçtik.”.
Allah babalarýmýzý baþýmýzdan, aklýmýzdan, gönül dünyamýzdan eksik etmesin.
BABAM VE BEN SENDROMU
4 Yaþ: Babam her þeyi bilir.
5 Yaþ: Babam çok þeyi biliyor.
6 Yaþ: Benim babam, senin babandan daha çok þey biliyor.
14 Yaþ: Babam her þeyi bilmiyor olabilir.
16 Yaþ: Babamýn gençliðinde her þey çok farklýymýþ.
18 Yaþ: Aslýnda, babam bu konuda hiçbir þey bilmiyor. Devir onun büyüdüðü devirden çok farklý.
20 Yaþ: Babama kulak asma, o artýk çaðdýþý kaldý.
23 Yaþ: Babam mý? Boþver, o hiçbir iþe yaramaz
25 Yaþ: Babam bu konuda az da olsa bir þeyler biliyor. Ama o yaþtaki insanýn bu konuda bir þeyler bilmesi normal zaten.
30 Yaþ: Bu konuda babamýn fikrini alsak iyi olur. O kadar deneyimli ki!
35 Yaþ: Babama sormadan hiçbir þey yapmasam iyi olacak.
40 Yaþ: Acaba babam bu konunun nasýl üstesinden gelirdi? Ne kadar akýllý ve deneyimli bir insandý.
50 yaþ: Babamýn yanýmda olmasý ve bu konu hakkýnda fikir vermesini ne kadar çok isterdim. Onun ne kadar tecrübeli ve bilgili olduðunu hiç takdir etmemiþim. Ondan çok þey öðrenebilirdim.
***
ÂKÝF EMRE’YE VEDA
Bazen bir fotoðraf görürsün, cennetten bir köþe; bir manzara, karlý ya da çiçekler içinde.
Ya da heyecaný seviyorsundur, bir uçurumdan atlayan bir yamaç paraþütçüsünün videosunda kaybolursun.
Ya da bir bebek doðar kucaðýnda, kucaða bile sýðmaz iki elini doldurur anca. Nefes alýr, hareket eder, gözlerini açar, aðlar ve güler;
Yaþamaya özenirsin…
Bazen de bir güzel insan ölür.
Ardýndan dualar yükselir göðe, hayýrlar okunur, Fatiha’lar göðüs kafeslerini zorlar.
Yazdýklarý kalýr geriye, düþündükleri, düþündürdükleri…
Bir kiþi kötü laf edemez ardýndan.
“Dünyada bu kadar güzel iz nasýl býrakýlabilir” diye düþünürsün.
Ve ölüme özenirsin…
Böylesi bir ölüme özenirsin.
Düþünce dünyamýzýn ufuk açanlarýndan, hakkaniyetli, adil ve keskin bir kalemin sahibi Âkif Emre’ye rahmet olsun, mekaný cennet olsun.
Orada buluþmak üzere abi.