Anne, baba, mama, süt, çiş, iPad!

Medya denince herkesin aklına bir sürü şey geliyordur farklı farklı. Kimisi için haber, kimi için televizyon, internet, sosyal medya vs. Benim aklıma açıkçası ‘medya’ denince son zamanlarda ‘çocuklarım’ geliyor. Onların yerinde olmak ister miydim, istemez miydim, bilemedim. Onlar dijital yerli. Gözlerini medya ile açtı, dijital dünyaya doğdular. Öncesi yok. Bir batında televizyon, bilgisayar, akıllı cihaz ve benzerleri ile etrafları sarıldı. Hele ufak olanı yok mu, başlıktaki kelimeler onun dağarcığından işte. Sadece çocuk değil, genç-yetişkin dediğimiz grup da bu ekranların içinde. Nerden baksanız 30 milyonluk bir nüfus.

Medya Okur Yazarlığı

Onlar adına, bir baba olarak ‘korumacı’ davranış sergilemek istemiyorum, zira bunu doğru bir yöntem olarak görmüyorum, ama farkına varması gereken şeyler olduğu da gerçek. ‘Medya’ içine herşeyi alarak giderek büyüyor. Gelenekselden dijitale çığ gibi büyüyor. Nükleer diyelim. Televizyon seyreden çocuk bir müddet sonra, internete giriyor, oradan tablete, biraz sosyal medya (çocuklar Facebook, görece gençler Twitter), film, çizgi film, (teenage) dizileri, internette oyun filan derken, bakmışsın hem ‘tüketmiş’, hem ‘tükenmiş.’ Dersten çok daha fazla vakti medya ile tüketiyor en nihayetinde. En muteber haber sitelerinde bile ansızın karşılaştığınız, hatta oyun sitelerinde bile görülebilen yetişkin içerikleri, şiddet unsurları, geleneğe/ahlaka aykırı paylaşımlar, ırkçılık, bir süzgeçten geçirilmeyen ticarileştirme, denetimden uzak reklamlar vs çocuğun zihnine, bilinçaltına mesaj bombardımanı. Diğer taraftan yadsıyamayacağım olumlu tarafları çok fazla. Görüşü bakışı genişletiyor, farkındalığı artırıyor, kalıba sokmuyor, yaratıcılık damarını geliştiriyor, estetik ve bilişsel donanım kazandırıyor, muhakemeyi sağlıyor, eleştirel bakışı dinamik hale getiriyor, söylenenin aksine asosyalleştirmiyor, katılımı artırıyor. Madalyonun bu tarafı daha önemli ve her iki tarafı da düşünerek çocuklar/gençler için medya okur yazarlığı büyük önem arz ediyor. Endüstrinin bu tarafı çok parlak ve bunun bir sınırı da yok. İşte tam da bu noktada, ‘Medya Okur Yazarlığı’ imdada yetişiyor.

Mustafa Ruhi Şirin Bey öncülüğündeki Çocuk Vakfı, RTÜK ve Milli Eğitim Bakanlığımız bu konuda olumlu adımlar atıyor. Kasımda bir konferans, okullarda seçmeli ders gibi aksiyonlar bu konuda herkese, başta çocuklara farkındalık kazandıracak. Dijitalin yerlileri, medya okur yazarlığı diplomasıyla ‘bilgelik’ derecesi alacak.

Medya okur yazarı olunca ne olur?

Çocuk, medyanın ‘kurgu (fantezi) ve reel dünya’ arasındaki çizgisini doğru şekilde okuyabilir. Dünyayı, olayları, olguları kendi bakış açılarına göre sunan her bir medya unsuruna karşı bir duruş kazanır. Her bir çocuk/genç aynı zamanda medyanın bir parçası olacak bir kazanıma sahip olur. Toplumdaki rolü ve kimliğini anlar, onu yaşar, dayatılanı değil. Demokrasi, insan hakları, din, siyaset, ideoloji ve değerler konusunda farklı şeyler söyleyen medya unsurlarını süzgeçten geçirecek kadar farkında olur. Eleştirir, yazar, çizer, yaratıcı olur, kavramları ve teknikleri öğrenir, endüstrinin doğru bir çarkı olur. Medya pompalamasının dayattığı bireycilik ile toplumsal düşünme korelasyonunu sağlar. Kültüründen kopmadan farklılıkların da bilincinde olur. Kendini ifade noktasında kendi medyasının patron olur. Manipüle edilemez, istismar edilemez, gerekirse ikna edilemez. İşte bunun için bu medyayı okuma yazma çok hassas bir nokta.

Tabii bunu çocuk tek başına yapmayacak ve medya ile ‘tek başına’ kalmayacak. ‘Okul, öğretmen ve veli’ üçlüsü medya okur yazarlığı konusunda ‘el birliği’ verecek. Özellikle anne ve babalar, korumacı kimlikten örnekliğe enkarne olacak. Öz bakım değil mesele, kaliteli zaman geçirme. Medya sahipleri ve mensupları, tüm faaliyetlerinde ‘çocuk’ hassasiyetine sahip olacak. Özellikle dijital platformda sadece denetim değil, ‘entertainment’ unsurları da es geçilmeyecek. Bu yerliler görselden, hareketten, anlık hızlardan anlıyor. Eh, yeni yıl için kurumsal sosyal sorumluluk projesi için de cevap vermiş olduk.

Bazı şeylere karşıyım

‘Renkli merdivenlere’ karşıyım. Yani renklilik filan güzel, ama bunun dayatması, şehre farklı yansıtılması ne ola ki!