Anneciðim, ‘sular kadar aziz olasýn’

Ters giden bir þeyler oldu. Hastalýðý süresince anneciðimi yorgun bir güz yapraðýna benzetir dururdum. Tüm ihtimamýmýz, tüm etrafýnda dönmelerimiz, onu tabiri caizse sýrtýmýzda taþýmalarýmýzla bir nebze de olsa hayat aðacýna baðlayabildiðimizi düþünürdüm... Sevinirdim bu çabaya için için. Yaprakcaðýzýmýzý dalýmýza baðladýk, yaralarýný sarýp sarmaladýk biraz da olsa der, teselli bulurdum... Aman güzel yaprakcýðým, düþüp kýrýlmasýn yerlere, diye bir dua bir dua...

Ters giden bir þeyler oldu... Annecaðýzýmýn dünyasýný deðiþtirmesiyle birlikte meðerse o yaprak annem deðilmiþ de benmiþim öðrendim! Eyvah ki annem deðil benmiþim kopan. Hem de nasýl bir kopuþ, yere hýzla bir vuruþmuþ, düþmekmiþ anneye vedaya, kýrýlmakmýþ, parçalanmak, daðýlmakmýþ. Kim patlatmýþ kalbimizdeki rengarenk o vitraydan pencereyi... Gönlümüze bu kaynar su kazanýný ne zaman çekip getirmiþler... Üç kardeþiz. Annemizin vedasýyla birlikte üçümüzün de kalbi aðrýyor, yanýyor... Dünya bu kadar aðýr mýymýþ... Geldi cümle sýra daðlar, oturdu belimize. Meðer ne kadar çok yük kaldýrýrmýþ annemiz. Þimdi her yer akþam vaktidir bize... Her yan simsiyah, seslerse sanki ahþap bir evin tavan arasýndan gelen uðultulara benziyor, ýþýk yok, kýmýltý yok, çünkü annem yok, bir bulut içinde avareyim, bu selalar annemi mi çaðýrýyor...

Annemiz her þeyin en iyisini en güzelini bilirdi bir pusula gibiydi. Biz yeryüzünün ve gökyüzünün daðlarýný ve bunlarýn arasýnda esen rüzgarlarýn isimlerini ondan öðrendik. Doðruluðu dürüstlüðü baþkalarýna ait olana göz dikmemeyi, garibe güçsüze kol kanat germeyi, zora sabrý ve yarayý hemen ele vermemeyi, kolayca þikayet etmemeyi, mümkün mertebe gediði saklamayý, dik ve onurlu durmayý, harama el sürmeden emanete hýyanet etmeden güvenilir olmayý, onun hayatýndan canlý örnekler, dersler, ibretler olarak gördük, tahsil ettik hamdolsun... Ve nehirlerini yerlerle göklerin, yaðmur ormanlarýný, doðal sayýlarý, dört iþlemi, ýslak pamuk arasýnda fasulye çimlendirmeyi, yýldýzlarýn isimlerini, kýtalarýn oluþumunu, bayrak þiirlerini, baðcýklarýmýzý baðlamaktan fotoðraf çekmeye kadar hep ondan öðrendik...  

Küçük bir tuðlasý kaldý þimdi bize. Onun üzerinden teyemmüm alýrdý küçük parmaklarýyla. Döndürebildiðimizce Kýblesine döner, devamlý “ruhum ancak okuyunca açýlýyor” dediði Kur’an-ý Kerim’ine gömülürdü. Felç sonrasý artýk resim yapamýyordu ama onun için renkler, artýk ayetlerin harflerin dünyasýndaydý. En sevdiði sure Asr suresiydi... Bu sureyi okurken kalbinin aðrýsý hafifliyordu anneciðimin, nefesi geniþliyordu. Hastalýk günlerinin bir güzel yaný varsa, insanlarý birbirine yaklaþtýrýyor, sizi çocukluk albümünüze geri çaðýrýyor. Havaalanlarýndan terminallerden kýsa aralýklarla konuþtuðum anneciðimle son iki yýlým ama özellikle son altý ayým bir ve beraber geçti. Ona kartopu getirebildim, avuçlarýna koydum, saçlarýný tarayabilme þansým oldu, birlikte dua okuduk, þarký söyledik, uyumadýðýmýz geceler boyu bazen piþmanlýklarýmýzý, bazen hayallerimizi konuþtuk, rüya tabir ettik, kitap okuduk... Hayatým býr býr býr býr ona karþý çýkmakla geçmiþtir, giderek ona ne kadar benzediðimi görmek, hayatýn aynalý çarþýsýnda ana/kýz olmanýn zorunlu tekrarlarýyla onun küçük hatta bozuk bir klonu gibi olduðumu görmek...

Ve onu son kez kucaðýmýza aldýðýmýzda, ýslak saçlarýndan öperken... Ben böyle güzel bir koku duymadým ki demek... Sanki buðday baþaklarýnýn üzerine sükunetli bir yaðmur yaðmýþ sanki az evvel çocuklar koþa koþa geçmiþler baþaklarýn üstünden. Son vakitlerine kadar, sað parmak ucuyla avucumuzun içine yazdýðý “su” kelimesi þahit olsun ki... Anneciðim biz senin hakkýný ödeyemeyiz Allah senden razý olsun... Su’lar kadar aziz ol Anneciðim...

Vaktiniz varken, anneciðinizin saçlarýný tarayýn... Vaktiniz varken anneciðinizin ayaklarý altýndaki cennete basan topuklarýný öpün... Vaktiniz varken ne olur ona bardaklar dolusu sular taþýyýn... Ýnna lillah ve inna ileyh raciun...