Annelere ‘dağ’ dayanamaz!

Çocukları dağa çıkarılmış annelerin Diyarbakır’da başlattığı o yürekli eylem, Çözüm Süreci’nin hiç tartışmasız en mühim olaylarından biridir. 

Çok değerli bir milattır.

23 Nisan’da pikniğe giden 14 yaşındaki oğlunun dağa çıkarılmasına isyan eden bir annenin feryadıyla başlayan bu çok haklı ve hakikatli eylem, sürecin yolunda gittiğini, Kürtlerin bu sayede PKK’ya hesap sorabildiğini ve tüm sıkıntılara rağmen bölgede hayatın normalleşmekte olduğunu da gösteriyor.

Unutulmamalı ki ailelerin PKK ile ilişkisi ikincil bir ilişkidir. Bölge halkının PKK ile kurduğu o dolaylı bağ, çok acılı geçen son 30 yılda çocuklarının çeşitli gerekçelerle dağa çıkması, cezaevine düşmesi yahut çatışmalarda ölmesiyle doğrudan “kan bağı”na dönüştü. 

Dağ’ın anlamı

Bundan dolayıdır ki bölgenin nabzı hep ‘dağ’da attı.

Ovanın şehrin bölgenin göğünü boydan boya kapladı dağ.

Moral değerleri ve siyaseti belirledi. 

Bölge halkının ‘dağ’ ile kurduğu ilişkiyi dikkate almayan her çözüm arayışı da baştan ölü doğmuş oldu.

Askeri yöntemler yarayı deşti, siyasi yöntemler yetersiz kaldı.

Neticede sorun büyüdü ve 30 yılda 40 binden fazla gencini toprağa, acısını bağrına gömdü bu ülke.

Çözüm Süreci’nin bugün başarıyla yürüyor olmasının temel çıpalarından biridir, dağ ile ova ilişkisinin doğru okunması. 

Dağ, ada ve ova arasında iç içe geçmiş bir mekanizma işletildiği, her adım ince elenip sık dokunduğu için kalıcı barış hedefine doğru temkinle yol alıyoruz. 

Bu süreç sayesinde ovanın değerlerini ve siyasetini dağ belirlemiyor artık.

Siviller belirliyor ve dağı etkiliyor.

Oyalanmayın!

IRA-İngiltere barış sürecinin gösterdiği üzere, sürece ne kadar çok taraf katılırsa süreç o kadar sağlamlaşır ve yol almak kolaylaşır.

Annelerin inisiyatifi sayesinde Türkiye’de de bundan böyle profesyoneller, siyasiler ve üçüncü kişiler kadar sürecin akıbeti kendilerini doğrudan etkileyenler de yer alacak süreçte.

“Sürece katılım çoğalmalı” çabasının içermeyeceği kimse olmayacak mı peki?

Eh zaruretten -ve en azından şimdilik olacak.

PKK ya da derin devlet içinde olup da savaşın devamından nemalananları, her dönemin kafa tasçılarını ve eski demokrat söylemleriyle beraber akut gelişen Kürt ilgilerini toprağa gömüp sırf AK Parti nefretiyle hareket eden barış karşıtlarını sürece dahil etmek de gerekmez, onlara laf anlatmaya çalışmak da.

Zaten onlara bakarsanız çözüm sürecinde hiçbir şey olmadı. Bir buçuk yıldır cenazelerin gelmemesinin, askere gidenlerin sağ salim ailelerine kavuşmasının, dağdakilerin bir gün evine dönme umudu taşımasının onların gözünde hiçbir değeri yok. Bu hayatların değeri yok! Dirisini önemsemedikleri insanların ölüsünden siyasi fayda umacak kadar düşmüş durumdalar çünkü. 

Çözüm sürecinin üzerine titreyenlerinse bu kötücüllükle kaybedecek hiç zamanı yok. Daha yapacak çok işi var.

Türkiye toplumu sürece sahip çıktıktan ve devlete, siyasete, hükümete, örgüte “bu sorunu çözün, artık anneler ağlamasın” dedikten sonra hele de. 

Ayıptır, zulümdür!

Burada Kürt siyasi hareketine de bir parantez açmak lazım. Belediye bahçesindeki bir avuç gölgelikte yürek yangınlarını dindirecek bir çare arayan annelere reva gördükleri muamele her açıdan yanlıştır, ayıptır, zulümdür. 

Çözüm sürecini doğru anlamadıklarına da dalalet eder.

On gündür Türkiye’nin gözü kulağı orada çünkü.

Yürekler dağ konusunda ilk kez bu kadar yumuşadı.

İlk kez annelerin titreyen elleriyle tuttuğu o fotoğraflardaki çocuklar üzerinden dağa çevrildi gözler.

İlk kez dağ sosyolojiyle, bölge gerçeğiyle, meselenin gözden kaçan boyutlarıyla yüzleşti Türkiye.

Hiçbir siyasi demeç, hiçbir akademik çalışma, hiçbir profesyonel çaba yapamazdı bunu. Evlat özlemi ve kaybetme korkusuyla patır patır gözyaşı döken anneler yaptı bunu.

Süreci anne yüreği yumuşattı. Kalıcı ve karşılıklı adımlar atabilmek çok daha kolay olacak şimdi. Olmakta olan da budur.