Annelerin kardeşliği...

Çözüm sürecini yasal güvence altına alan kanun teklifi, meclis komisyonundan geçti. Türkiye’ye hayırlı olsun. Yüz yıl önce, cumhuriyet kurulurken, çeşitli iç ve dış sebeplerle ıskaladığımız barışa bir adım daha yaklaştık.

Çözüm süreci bağlamında üç bürokratik alandan söz edilebilir. Çözüme  bu alandan hem destek hem direnç olduğu açık.

Çözüm sürecini konuşurken, şu bürokratik alanları da hatırlamakta fayda var:

-Devlet’in geleneksel asker-sivil bürokratik alanı

-Hükümetin bu geleneği değişime uğratmak çabasıyla oluşturmaya çalıştığı yeni bürokrasi-buna hükümet bürokrasisi demek yanlış olmaz

Ve bir de

-BDP/PKK bürokrasisi, yani Kürt asker-sivil bürokrasisi.

Daha önce yazdım. Çözüm sürecinde, geçen yıl tamamlanması gereken geri çekilmeler, PKK/BDP’deki bürokratik direnç yüzünden tamamlanamadı. Halkta sorun yoktu, ama Kürt hareketinin bürokrasisinde sorun vardı. Şimdi aynı noktaya geldik. Çözüm topu, yeniden, İmralı’da şişirilip, BDP/PKK bürokrasinin ayağına yuvarlanmış görünüyor.

Benzer bürokratik zorluklar ve hükümete ayak uyduramama hali, resmi bürokraside de var. Başbakan ve yakın mesai arkadaşlarının yaşadığı zorlukları, ama bu zorlukları da aşma yolunda gösterdikleri çabayı  biliyorum. Ve takdirle karşılıyorum.

Başbakan Erdoğan’ın adaylığının ilan edildiği toplantıya katılanların arasındaydım. Kongre merkezinin karşısındaki boş alan, o gün bir medya özgürlük alanı gibiydi. TRT dahil herkes oradaydı. Biz gazeteci-yazarlar, Başbakan’ ı dinledik ve medya alanına geçtik. Hoş bir görüntü vardı. Apayrı bir yazıyla anlatılacak kadar da kıymetli. Faklı yayın politikaları ve tutumları olan kanallar, yan yana yayın yapıyorlardı. O gün dört kanala birden çıktım. Sonra gözüm TRT’ye takıldı. TRT’nin bulunduğu alanın bana yasaklı olduğunu hatırlamak gerçekten üzücüydü, yoksa TRT’ye çıksam ne olur çıkmasam ne olur? Rojin’e yapılan bir hakarete karşı susmayıp genel müdür İbrahim Şahin’e nazikçe itirazda bulunmam, TRT gibi önemli bir kurumun bana dört yıldır yasaklı hale gelmesine yol açtı. Bu süre zarfında hiçbir hükümet yetkilisinin, çıkıp ta bir bürokrata neden böyle bir tasarrufta bulunduğunu sormamış olması  ise ayrıca üzücü.

 Bu yıl, Mart seçimlerinden önce TRT’nin Manşet programına davet aldım. Sevindim, yasak kalkıyor diye. Bir günümü ayırarak İstanbul’a gittim. Kırkbeş dakikalık bir program için.. Programın sunucusu arayıp, ilan edilmiş bir programı iptal etmek zorunda kaldığını söyleyince, kendimi nasıl hissettiğimi tahmin edebilirsiniz. Bundan daha ağır bir hakaret olabilir mi? Üstelik aynı gazetenin, aynı sayfasında köşe yazdığımız bir arkadaşımızın yönettiği bir devlet kurumunda oluyor bu. İnsanın böyle bir haksızlığı içine sindirmesi ve kabullenmesi mümkün değildir. Otuz yıllık bir çatışmayı hep beraber sona erdirmek üzereyiz,  ama devletin en önemli kurumlarından biri, Kürt aydınlarının ve sanatçılarının bir kısmıyla, üstelik çözüm ve reform sürecini kendi mahallerinden gördükleri büyük eleştiriler pahasına desteklemiş Kürt aydınları ve sanatçılarıyla  kavga etmeyi sürdürüyor. Bu cesareti kim, kimden alıyor, bilmiyorum, ama Rojin  gibi isimlere karşı bazı bürokratlar her nedense epey cesur davranıyorlar ve kimse de çıkıp onlara bu cesaretlerinin sebebini, ne işe yaradığını, neye hizmet ettiğini sormuyor.

Bu duyguyu yaşayan yalnız ben değilim elbette.

Örneklere çok ve sık rastlanabiliyor.

Zerdeşt’in iki aydır tedavi gördüğü bir devlet hastanesinde, bir doktorla tanıştım. Mehmet Emin Kızgın. Uzman Psikolog..Geçen hafta TRT’nin diyanet kanalında Ayşe Çağlayan’ın hazırladığı bir programa başladı. Anlattığına göre,ilkinde İslam’da kardeşlik konusu işlenmiş. Mehmet Emin’ Bizim terörist ve şehit olarak gördüğümüz gençlerin anneleri kardeştir, acıları ortaktır manasına gelen birkaç söz sarf etmiş. Ayşe hanım ertesi gün arayıp, yönetimin kararıyla kendisiyle çalışmayacaklarını söylemiş. Mehmet Emin sebebini kurcalayınca anneleri kardeş gören sözlerinin buna sebep olduğunu öğrenmiş..Kürt ve Türk anneler kardeş değil de nedir Allah aşkına? Bir Müslüman tersini nasıl düşünebilir?

Mehmet Emin’in bana attığı şu maili okumasaydım, bugün başka bir yazı yazacaktım: ‘Dağda ölenin annesiyle, şehit dediğimiz insanın annesinin kalbi kardeştir’ dediğim için beni programdan çıkardılar. Dokunuyor insana abi.’

Doktor arkadaşım çok haklı, bu yanlış tutumlar dokunuyor insana. Çözüm süreci demek, kim olursa olsun, neye inanırsa inansın,  kimsenin kendisini öteki gibi hissetmeyeceği, yeni bir dönem demektir.

Çözümü mümkün kılan zihniyet değişimi, burnundan kıl aldırmayan  bürokrasimiz için elbette yeni sayılır. Dağdan eve dönecek olana rehabilitasyon lazım, ama bürokrasi için de bir takım eğitim çalışmaları yapılsa fena olmaz.