Annesiz

Evdesiniz. Veya herhangi bir yerdesiniz. Yorgun hissediyorsunuz.

Bir kitap... Aldınız, oturdunuz. Yaslandınız bir köşeye.

Öyle daldınız.

Sonra, uyku, yaklaştı size. Bir ipeğin teninizde yürümesi gibi.

Kalksanız. Lambayı söndürmek için. Ya da üzerinize bir örtü almak için. Uykuyu ürkütmek istemiyorsunuz.

Bırakın, elinizdeki kitap, gitsin nereye gidecekse.

Uykuya verin kendinizi. Açık kalsın üstünüz.

Anneniz, gelir örter, korkmayın.

Ya uzağındaysanız annenizin?

Üşürsünüz biraz. En fazla, üşütürsünüz.

Ama bir şey olmaz, nihayet bir kaç gün. İlaçlı veya ilaçsız, iyileşirsiniz.

Anneniz yoksa...

Anneniz göçtüyse bu dünyadan...

Üstünüz, örtülü, açık, farketmez.

Üşürsünüz.

Annesizlikten üşümenin ilacı yoktur.

***

En çok ne? Hangi şey, gözlerimin önüne gelip gelip içimi düğümleyen?

Annem ve babam. Tuzla’daki evlerinin kapısının önünde.

Ben, ziyaretimi tamamlayıp ayrılıyorum. İkisi orada, kapının önünde.

İki güzel yüz. Annemin ve babamın yüzü.

Asansöre kadar yürüyorum. Onlar orada. Gözleri benim tarafımda.

Asansöre giriyorum. Yüzüm onlara dönük.

O arada geçen beş on saniyeyi, an be an, gözleriyle tutuyorlar. Oğullarını, gözleriyle tutuyorlar.

Kuyumcunun, altın işlerken, altının en küçük kıymığını bile ziyan etmemek için özen gösterdiği gibi, oğullarıyla temas halinde oldukları zamanın bir saniyesini bile ziyan etmiyorlar.

Kaç defa gittiysem yanlarına, hep öyle.

Gelip, her defasında giden oğulun ardında, iki güzel yüz.

Onları çok seviyorum. Ve kalbim onların gözlerinde takılı kalıyor.

Yağmur olup yağabilsem üstlerine, ahh, günlerce, haftalarca yağabilsem.

Çıkıp gidiyorum. Bir dahaki varışıma kadar, onların yüzü gitmiyor gözlerimden.

Bir yetim nasihati.

Sizde, bizde, bütün evlatlarda, onlara ait bir şey var. Bir emanet. Vakit...

Onu, onlara verin. O vakti onlardan çalmayın, verebildiğiniz kadar verin.

En fazla ne kadar verebiliyorsanız, ondan daha fazlasını verin.

Anneniz elden gittikten sonra, o vakti onlardan çalmadığınızı, o vakti aslında kendinizden çaldığınızı farkedersiniz.

Bunu farketmeden önce, elinizde fırsat varken, verebildiğiniz kadar verin.

Ben verdim, verebildiğim kadar. Ama, aah, anneciğime, keşke daha çok verseydim!

***

Kur’an-ı Kerim olmasa nereye sığınırdık?

Bugün benim hissem, İsra Suresi’nden.

“Ve la tegul lehuma uffin.”

“Onlara ‘üff’ deme.”

‘Üff’... Elif ve Fe. Allah’ın bu iki harfi bir araya getirip, ‘annenize, babanıza böyle demeyin’ diye bize öğretmesi ne büyük bir nimettir.

“Allah hükmetti ki, kendisinden başkasına kulluk etmeyin ve ana babanıza iyi davranın. Eğer, annen baban veya onlardan birisi, senin yanında yaşlılığa erişirlerse, onlara ‘üff’ deme, azarlama, güzel söz söyle.”

Devam ediyor:

“Onlara, tevazu ile kanat ger, onları koru... Ve de ki, Ey Rabbim... Onlar küçüklüğümde beni nasıl merhametle kollayıp büyüttülerse, sen de onlara öyle merhamet et.”

Ben, bu ayet-i kerimeden hissemi alıyorum. Ve, Allah’ın biz oğullara ve kızlara gönderdiği duayı...

Merhamet, ne güzel şey...

***

Anneciğim gitti.

Arayan, soran veya bir lisan bulup da soramayan bütün iyi insanlara...

Memleketin dört bir tarafından, Trabzon’dan, Rize’den, Düzce’den, Bolu’dan, Samsun’dan, İstanbul’dan, Bursa’dan, Balıkesir’den, Ankara’dan, Adapazarı’ndan, İzmit’ten kalkıp gelip hüznümüzü paylaşan bütün dostlarımıza... Gelmek dileyip gelemeyenlere...  Ailemiz adına şükranlarımı arzediyorum.

Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız başta olmak üzere, rical-i devletten çok kimse, büyük bir yakınlık ve dostluk gösterdiler.

Ailece, hepsine medyun-i şükranız.

Meslekdaşlarım, mesai arkadaşlarım, her biri... Muhabirinden, sahibine bütün hepsi yanımızdaydılar. Özellikle, kardeşim Mustafa Karaalioğlu, bizi hiç yalnız bırakmadı. Allah da onu yalnız bırakmasın. Hepsine teşekkür ediyorum.

Üç buçuk yıldır bir hastalıkla mücadele ediyordu annem. Tedavisine, Prof. Dr. Erkan Topuz ve ekibi bakıyordu. Ancak, burada tek tek sayamayacağım kadar çok sayıda hekim, cerrah ve sağlık çalışanının emeği geçti. Hepsinden Allah razı olsun.

Her seslendiğimizde yanımızda olan arkadaşım Dr. Şenel Yediyıldız, Vakıf Gureba’da bulunduğumuz iki gün boyunca kendi annesiyle ilgilenir gibi ilgilendi. Şenel’in de dostluğuna müteşekkirim.

Allah’a şükürler olsun ki yeryüzünde çok sayıda iyi insan var. Hepsine selam olsun.