Anti-faiz Lobisi ve iktisat üzerine...

Dün, Merkez Bankasý Para Politikasý Kurulu’nun (PPK) faiz kararýný ve buna baðlý açýklamasýný büyük heyecanla beklediler. Tabii TCMB onlarý sevindirecek (hoþ) bir sürpriz yapmadý. Yani politika faizine dokunmadý. Bu zaten bekleniyordu ama yine de insan bekliyor deðil mi; ‘eski günlerdeki’ gibi... PPK’nun faiz kararýný açýklayacaðý saatlerde bir TV kanalýndaki yorumcu ‘Merkez Bankasý politika faizine dokunmaz, anti-faiz lobisi çok etkin þu sýralar’ dedi.

Gerçekten bu ülkede vurgunculardan, bir takým lobilerden, çýkar çevrelerinden olmayan birileri, bu halkýn, ülkenin, bu ülkenin çocuklarýnýn geleceði için bir þeyleri söylüyorsa ve onlarýn bu söylemleri de etkin olmaya baþlayýp iþe yaramaya baþladýysa ne güzel...

Faiz neyin gerçeði...

‘Faiz ekonominin gerçeði,  artarda, düþerde... Bu gerçeði söylemek vurgunculuk mu oluyor, ekonominin gereði ise artar tabii... Bu söylemler ‘iktisat’ dýþý...’ gibi cümleleri içeren saðýr edici bir gürültüyü çok kalabalýk bir korodan yýllardýr duyuyorum inanýn... Ama bunlarý kamuoyu önünde ilk defa bu kadar açýk tartýþýyoruz... Bu çok önemli...

Ýktisat tercih edeceklere: Ekonomi nedir?

 Þimdiye deðin, bu ülkede ekonomi deyince ya anlaþýlmaz soyut laflar edildi ya da halk aptal yerine konularak ‘Ayþe teyzelere’ ögüt verildi... Ekonomi denilen bilim herkesin anlayacaðý kadar basit bir sosyal iliþkiler hikâyesidir... Temelde üç baþlýkta anlatýlýr: 1) Elinde sermayesi olanlar bunu nasýl kullanýr ve sermayesi olmayanlarýn sýrtýndan nasýl para kazanýr. (faiz, artý deðer, sömürü meseleleri bu baþlýktadýr)  2) Sermayesi olanlar bu sermayelerini kullanacak yer bulamazsa ve zarar etmeye baþlarlarsa (kriz) elllerindeki devleti kullanýp buradan nasýl kurtulurlar (Sosyal devlet, kamu maliyesi, savaþlar, ticaret anlaþmalarý, devlet rantý, uluslar arasý iktisat buradadýr...  3) Herkes çýkarýný nasýl ençoklaþtýrýr, teknolojiyi kim yapar, kim kullanýr... Hangi yatýrýmý nereye ne zaman yaparsýnýz... (Burada da sýnýf savaþý teorileri, teknoloji iktisadý, iþletme ‘bilimi’ vardýr...) Bütün iktisat hikâyesi bugün okuma-yazma bilen herkesin öðreneceði bu basit baþlýklarý içerir. Ama þu iktisat iþini özellikle zor gösterenler çarpýtýyorlar da...

Mesela, faize dayalý bir ekonominin günün birinde mutlaka batacaðýný yalnýzca, ne faizi yasaklayan Ýslam esas alýnarak yazýlan iktisat kitaplarý söylemiþtir ne de sistem karþýtý Marksist iktisat... Þu güncel konu olan politika faizinden baþlayalým isterseniz; buyrun...

Nedir bu politika faizi?    

Politika faizi, merkez bankalarý tarafýndan piyasanýn eline verilen bir pusuladýr. Teknik olarak bu, merkez bankalarýnýn, banka sistemini repo uygulamasýyla ortalama olarak hangi faiz oraný ile fonlayacaklarýný gösterir. Bu anlamda merkez bankalarý politika faiziyle o ekonomide olmasý gereken faiz oranýna iþaret eder. Bu oran, ayný zamanda, istihdamý yukarý çekecek ya da koruyacak ve enflasyonu buna baðlý olarak gözetecek, fiyat istikrarýný saðlayacak optimal faiz oranýdýr.

Ýsveçli iktisatçý Wicksell, bir yatýrýmdan elde edilecek getiri oranýný doðal oran olarak niteler ve doðal oranýn, borçlanma maliyetinin (faiz oraný) üzerinde olmasý durumunda çarklarýn döneceðini, aksi takdirde durgunluðun kaçýnýlmaz olduðunu söyler. Bu genel kural daha sonra karmaþýk bir yýðýn modele dönüþtürülüp farklý düzeylerde anlatýldý. Enflasyon ve iþsizlik arasýndaki iliþki ve üretim-enflasyon-faiz oraný iliþkileri ciddi (!) kural ve teorilerle (Mesela Taylor kuralý gibi) açýklandý.

Stalinist finansçýlar...

Sonuçta banka sistemi ve onun olmazsa olmaz silahý faiz, tüm sistemi saran kanserli yapýlar yarattý. Çünkü mali sistemin getirileri doðal orandan (kar oranlarýndan) baðýmsýzlaþýp naylon bir yapý yaratmýþtý. Wicksell’in doðal oranýný, Marx, zaten kar oraný diye açýklamýþtý ve bu doðal oran ya da kar oraný, teknoloji eskiyince yeni teknoloji ile birlikte, eski sektörlerde negatif teknoloji rantý nedeniyle, yeni sektörlerde de sömürü oranýnýn düþmesiyle düþüyordu. Böyle olunca devreye finans kapital giriyor ve parayý saklayarak borçlanma maliyetlerini (faizi) yukarý çekip durgunluðu (krizi) kronikleþtiriyordu. Bu durum, son elli yýlda, banka sistemini kanserli bir ur gibi büyüttü. Ýþte þimdi bu Kanserli Ur’da, bünyeyle birlikte, ölüyor. Ama týpký 1946’da Stalin’in, Sovyetleri 60 milyon ton çelik, 500 milyon ton kömür, 60 milyon ton petrol sanmasý gibi, þimdinin kirli finansçilarý da Stalin’in bu ‘eski’ sektörlerine finans oligarþisini ekleyip var olaný savunuyorlar ve ekonomiyi bu sanýyorlar... 

Þimdi biz faize-aðýrlýklý olarak- dayanmayan bir ekonomi derken tam da bunu anlatmaya çalýþýyoruz. Yani küresel-yerel oligarþilerin ekonomisidir faiz aðýrlýklý ekonomi... Onlar kýsa vadede faizlerin düþmesi zararlarýna bile olsa, faize dayalý bir ekonomi ýsrarý için, faizlerin düþmesini, hiçbir zaman, istemezler...

Onlar çöpe atsýn, sen bize öner...

Ýþte bundan dolayý ‘zaten finans sistemi yüksek faiz istemez, bankalar yüksek faiz olursa zarar eder’ diyen de var burada, Merkez Bankasý’nýn politika faizini Taylor Kuralý’na göre hesaplayan Goldman Sachs’a referans vererek çok hata (!) ettiðini söyleyen de... Ama zaten Taylor’un bu konuda bütün söyledikleri geliþmiþ ülke ekonomileri içindir... Bunu kendiside söyler zaten... Üstelik Taylor Kuralý’ný Evans Kuralý ile deðiþtiren Fed deði mi? Taylor Kuralý’nýn ana hedefi enflasyondur. Geçen döneme aittir. Þimdi merkez bankalarý istihdamý da gözeten yeni araç ve politikalara geçiyor. Neden Türkiye’ye ‘eski’ ve ‘geçmiþ’ olaný öneriyor sunuz? Evet, anti-faiz lobisi artýk var... Bence korkun!..