Türkiye’nin baþlangýçta Arap Baharýna yaklaþýmý halkýn yükselen demokratik taleplerine destek vermek ama içi karýþan bu ülkelere dýþarýdan müdahale edilmesine karþý çýkmak þeklindeydi. Nitekim Avrupa güçlerinin bazý Körfez güçlerini de yanlarýna alarak -Washington’un örtülü desteðiyle- Libya’ya yapmak istedikleri müdahaleye baþlangýçta karþý çýktýk. Ama artýk arzu etmediðimiz þekilde de olsa bir “fiili durum” oluþtuðunda çaresiz “dýþarýda kalmaktansa iþin içinde olalým, bu coðrafyanýn kaderini batýlý güçlere terk etmeyelim” anlayýþýyla -savaþan unsurlarýmýzla olmasa da- Libya müdahalesine dâhil olduk.
Sonra Suriye’de de benzer bir süreçle karþýlaþtýk. Suriye’ye askeri bir müdahale gerçekleþtirmemiz yolunda hem içeride hem dýþarýda sürdürülen güçlü ve ýsrarlý bir kampanyaya karþý uzunca bir süre direndik. Bu kampanyanýn arkasýndaki güçler esas itibarýyla Washington ve onun buralardaki uzantýlarý olarak algýlandý Türk kamuoyunda. Muhtemelen büsbütün isabetsiz bir tahmin deðildi bu.
Ancak o günlerde Amerikalý yetkililerin veya görünüþte yetkisiz olmakla birlikte Amerikan dýþ politikasýna her dönemde yön veren kiþi ve kurumlarýn açýklamalarýna bakýldýðýnda Suriye’deki mevcut rejimi bir an evvel ortadan kaldýrmak için bizi Suriye’ye girmeye ikna etmek isteyecek bir yaklaþýmýn Washington’daki hâkim yaklaþým olmadýðýný görebiliyordunuz.
Buna karþýlýk baþta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez monarþileri Suriye’deki rejimi devirmek yolunda aþýrý bir arzu içindeydiler. Daha da önemlisi Türkiye’nin de her halükarda bu proje içinde rol üstlenmesini bekliyorlardý. Nitekim bu konuda dýþarýdan gelen ýsrarlý taleplerin büyük bölümü ve içeride oluþan müdahale yanlýsý cereyanýn nispeten daha küçük bir bölümü Körfez kökenliydi. Ama o günlerde bunu teþhis eden ve dillendiren çok az kiþi vardý.
Bu sýrada Türkiye’deki etkili bir toplumsal grubun üyeleri de hükümetin Suriye’ye müdahil olmasý için kamuoyu baskýsý oluþturmaya çalýþýyor; hatta buna karþý çýkan bazý aydýnlarý ve siyasetçileri “Ýrancý” diye suçluyorlardý. Ne var ki bu grubun üyeleriSuriye krizinin baþlangýcýnda “Mehmetçik Suriye’ye” kampanyasý yürütecek kadar bu davaya angaje olduklarý halde sonralarý tam aksine Ankara’nýn Suriye politikasýnýn baþlýca eleþtiricileri arasýnda yer aldýlar. Bu da ayrý bir analiz konusudur...
Neticede Türkiyeyaný baþýnda baþ gösteren krizi büyümeden sona erdirmek için sürdürmeye çalýþtýðý “diplomatik çözüm” arayýþýndan vazgeçmek durumunda kaldý. Zaten silahlý güçlerin karþýlýklý savaþmaya baþladýðý bir yerde artýk diplomatik çözüm bulanabileceðini düþünmek fazla gerçekçi deðildi.
Þimdiki hedef çok fazla kan dökülmeden Esed rejiminin deðiþmesini saðlamaktý. Ama çok fazla kan dökülmeden bunun mümkün olmayacaðýný anlamak biraz vakit aldý. Esed rejiminin Suriye’deki durumu hiç de anlatýldýðý gibi deðildi. Toplumsal bir dayanaðý vardý. Ordusu, polisi, istihbarat örgütü -beklentilerin aksine- çözülmedi. Böylece dýþarýdan müdahale olmadan bu iþin bitirilemeyeceði ortaya çýktý. Ancak daha önce Libya’ya müdahale eden batýlý güçlerin buraya da elini uzatacaðý beklentisi bir türlü gerçekleþmedi.
Diðer yandan Suriye’de Esed rejimine karþý savaþan gruplar arasýnda baþlangýçta ciddiye alýnmamasý telkin edilen farklý anlayýþlar giderek hayati bir probleme dönüþtü.
Türkiye ve Katar çoðunlukla Ýhvan çizgisindeki ýlýmlý ve demokrasi yanlýsý Suriyeli muhaliflere destek verirken, Suudiler silahlý mücadelede daha etkili olan Selefilerin arkasýndaydý. Ama kimin elinin kimin cebinde olduðu da belirsizdi. Katar’ýn yönlendirdiði söylenen Selefi gruplar da, Suudilerin destek verdiði laik karakterli siyasi figürler de vardý Suriye muhalefeti cephesinde.
Suriye’de rejim güçlerine karþý savaþan insanlarýn tek hedefi Baas yönetimini ortadan kaldýrmak olsa bile teker teker bu gruplarýn arkasýnda yer alan uluslararasý güçlerin birbirleriyle çeliþen hesaplarý vardý. Esed sonrasý Suriye’nin dizayný konusu ayný zamanda bütün bir Arap coðrafyasýndaki siyasi mimarinin yeniden dizayný anlamýna geliyordu.
Hem Suriye’deki saflaþmalarýn hem de Mýsýr darbesinin su yüzüne çýkardýðý gerçek budur. Bu bakýmdan “Suriye’de ayný safta yer alan güçler Mýsýr’da ters düþtüler” þeklindeki deðerlendirme tamamen doðru deðil.