Aradık, taradık, sonunda bayrağı bulduk

Bayrak yüzyıllardır savaşlarda haberleşmeyi kolaylaştırmak amacıyla kullanılmıştır. Dostu düşmandan ayırmanın, komuta-kontrol sağlamanın en kolay aracı olarak görülmüştür. 17’nci yüzyılın başlarından itibaren gemilerde kullanılmaya başlanmış, deniz hukukunun gelişmesine paralel olarak da kullanımı zorunlu hale gelmiştir.

Kutsallaşması Fransız Devrimini takiben ulusçuluğun gelişmesi, insanların ulus diye adlandırılan hayali bir cemaatin etrafında örgütlenmesiyle gerçekleşmiştir. Günümüzde insanlar bayrakları için ölümü göze alabiliyorsa, MHP milletvekilleri Meclis kürsülerine bayrak takıyorsa, nedeni yapıldığı madde ve forma yüklediğimiz toplumsal anlamdır.

***

Bu anlam insanları harekete geçirmekte, belli bir duruş ve siyaset karşısında tavır almaya zorlamaktadır. Başbakan da, bakanlar da bu zorlama karşısında tercihlerini belirtmek durumunda kalmakta, Öcalan’ın açıklamasında sorun bulamayan basın 21 Mart Nevruz törenindeki bayrak eksikliğini en büyük sorun olarak okuyucusuna, dinleyicisine, seyircisine sunmaktadır.

Oysa Öcalan’ın yaptığı açıklama tam da buna değinmekte, Kürt ulusçuluğunun ama aynı zamanda Türk ulusçuluğunun törpülenmesi gereğine işaret etmektedir. Çünkü bayrağa atfedilen önem ulus duygusuyla doğrudan ilintilidir. Değişmesi talep edilen şey sembolizmin aşılması, Türklerin de Kürtlerin de bu tür hassasiyetlerinden arınmasıdır.

Yapılan açıklamayı tarihi kılan ateşkes çağrısı değildir. Öcalan’ın mesajının detaylarına bakıldığında bir arada yaşama arzusunun yeniden yeşermesi, eski defterlerin kapanması, helalleşilmesi isteği ön plana çıkmaktadır. Öcalan halkların kardeşliği temelinde yeni bir toplum projesi ortaya koymaktadır. O projenin hayata geçmesiyle zaten “bayrak” meselesi bir daha gündeme gelmeyecektir.

Kendini Kürt olarak tanımlayanlar da Türkiye bayrağını bayrakları olarak görecek, kendini Türk olarak tanımlayanlar da bayrağın sembolizmini gereğinden fazla abartmayacaktır. Diyarbakır’da halka sunulan gelecek vizyonu her iki tarafın da hassasiyetlerini törpülemeye yöneliktir. Sorun çözülmesi için bu hassasiyetlerin aşılması şarttır.

Unutmayalım ki Kürt sorunu sadece bir terör, şiddet sorunu değildir. Silahların susması sorunun çözüldüğü anlamına gelmeyecektir. Silahların susması çözümün önünü açacak, bizlerin zihniyet devrimi geçirmesini sağlayacak bir ön koşuldur. Artık Türkiye, daha doğrusu kendini Türk olarak görenler Kürtlerin eşit haklara sahip olduğunu anlamak ve öyle davranmak zorundadır.

Kaldı ki Diyarbakır’daki sivil Nevruz kutlamasının yapıldığı yere bayrak çekme mecburiyeti de bulunmamaktadır. 1983 tarihli Türk Bayrağı Kanunu da, 1985 tarihli Türk Bayrağı Tüzüğü de tertip komitesine böylesi bir yükümlülük getirmemektedir. Hatta asmak ya da çekmek istemeleri halinde mülki idare amirinden izin almaları gerekmektedir.

***

Kutlama meydanına bayrak asmak nihayetinde siyasi bir tercihtir. Eksikliğinin hissedildiği hem iktidar, hem muhalefet, hem de BDP tarafından ifade edilmiştir. Ama bu eksikliği çözüm sürecinin en büyük sorunu olarak sunmak, çözümün ve sorunun ne olduğunu anlamamak, arabayı atın önüne koşmak anlamına gelmektir. Kürt sorunu dediğimiz şey de özünde budur.

Bu sorunu aştığımız anda önümüzde yepyeni ufuklar açılacak, Türkiye Arap dünyasını sarsan sismik değişimden güçlenmiş olarak çıkacaktır. Öcalan’ın mesajı sadece Türkiye’yi değil tüm bölge coğrafyasını, dengelerini yeniden tanımlayabilecek bir vizyon içermektedir. Türkiye’de yaşayan herkes bu vizyonun kıymetini bilmelidir.