Arafat öldürüldü mü?

Yaser Arafat, bir zamanlar Filistin dendiðinde ilk akla gelen isimdi. Filistin için verdiði mücadele nedeniyle Nasýr 1967’de Arafat’ý Filistin’in lideri olarak ilan etmiþti. Arafat Mýsýr tarafýndan tanýnmýþ olsa da, yýllarca uluslararasý arenada ‘gerilla lideri’ ya da þimdiki deðimle ‘terör örgütü lideri’ muamelesi görmüþtü.

FKÖ lideri olarak 1988’de baðýmsýz Filistin devletini ilan eden Arafat, bu tarihe kadar Ýsrail’in bölgedeki varlýðýný tanýmayan biri olmuþ, ancak devlet ilanýyla ‘Ýsrail ile birlikte varolma’ siyasetine geçmiþti. Bu arada 1. Ýntifada baþlamýþ, Ýsrail’in varlýðýný reddeden ve Arafat’tan farklý olarak dini referanslarla farklý taktikler uygulayan direniþ hareketi, Gazze ile Batý Þeria’da giderek güçlenmiþti. Dolayýsýyla Filistin tarihinde 1987-88 yýllarý bir kýrýlmaya iþaret etmiþ ve sonuçta Filistin davasý iki ayrý ve rakip grubun mücadelesini de ifade etmeye baþlamýþtý.

 

Arafat, askeri giysilerle gezen, seküler alýþkanlýklar sergileyen, dini motifler yerine mücadelede Arap kimliðini ön planda tutan biriydi; bu haliyle biraz Saddam’a ve Nasýr’a, biraz da Castro’ya benziyordu. Sürdürdüðü mücadelenin kendisi, kurulacak Filistin devletinin niteliklerinin önüne geçmiþti ve zamanla bu durum Filistinliler’in bir kýsmýnda bir tür vesayet giriþimi olarak görüldü.

 

Makbul lider

1989’da halkoyuyla deðil de Konsey tarafýndan baþkan seçilmesi, 1990’da 61 yaþýndayken 27 yaþýnda bir Filistinli Hýristiyan’la evlenmesi ve Oslo görüþmelerine hazýrlýk amacýyla Ýsrail ile iletiþime geçmesi, Filistinlilerin bir kýsmý tarafýndan onaylanmamýþtý. Bu durum, Arafat’ýn giderek Filistin’in bütününü temsil eden kimliðini tartýþmalý hale getirmiþti.

Oslo anlaþmasý gereðince Arafat Gazze’ye yerleþti ve burada Filistin Ulusal Yönetimi’nin baþkaný, baþbakaný, meclis baþkaný ve baþkumandaný oldu. Kurduðu polis teþkilatýyla da muhaliflerini denetim altýnda tutmaya çalýþtý. Hamas’ýn neden Gazze’de yeþerdiði ve güçlendiði sorusu sorulduðunda, belki Ýsrail’den önce FKÖ’ye ve Arafat’a bakmak gerekiyor; zira bu uygulamalar Ýsrail’in arayýp da bulamadýðý bir imkan saðlamýþtý.

Ýsrail, uzun yýllar boyunca Arafat’ý siyasi muhatap olarak deðil, direniþ örgütü lideri olarak gördü. Hatta FKÖ’nün mücadelesini bölmek için ‘dindar’ Filistinlilerin ayrý örgüt kurmalarýna ve FKÖ’yü bölmelerine yardým bile etti. Ancak Arafat’ýn bu kesimleri hasým görmesi, Ýsrail’in de desteklediði gruplarý denetleyemez hale gelmesi sonrasýnda Arafat giderek Ýsrail nezdinde siyasi muhatap haline geldi. Kýsacasý Ýsrail, Hamas ve Ýntifada hareketi karþýsýnda Arafat’ý tercih etti; Ýslami direniþ hareketinin teminatý olarak gördü.

Þaibeli ölüm

2004 yýlýnda öldüðünde, ölüm biçimine iliþkin epeyce tartýþma olmuþ, ancak sonra bir biçimde unutulmuþtu. Hastayken, yüksek güvenlikli bir koruma altýndaydý ve iddialara göre Arafat Ýsrailliler tarafýndan korunuyordu. Uzun süre hastalýðý saklandý, aðýrlaþýnca Paris banliyölerinden birindeki bir hastaneye yatýrýldý. AIDS olduðu ya da zehirlendiði iddia ediliyordu; öldükten sonra açýklamayý nedense Fransa savunma bakaný yaptý ve hastalýðý ile bilgilerin kamuoyuna verilme yeceðini bildirdi.

Þimdi yeniden dosya açýlýyor; zehirlenme iddiasý El Cezire’nin haberiyle gündeme taþýnýyor. Arafat’ýn öldürüldüðü saptanýrsa, bunu kimin yaptýðý sorusu sorulacak. Parmaklar Ýsrail’e dönerse, hem Ýsrail hem Fransa epey zor durumda kalacak. Ancak daha yüksek olasýlýk, bu cinayeti Arafat’ýn muhalifi Filistinlerin iþlediðinin ileri sürülmesi. Bunun Hamas’ý hedefe koyabilecek bir iddia olacaðýna kuþku yok. Arafat zehirlendiyse, hakikaten kim yaptý acaba?