PKK’nin anaç bir anne edasýyla, kundaktaki bebek gibi þiddet ile beslemekten hiç vazgeçmediði ve son dönemlerde artýk açýk saf terör eylemleriyle sarýp sarmaladýðý, sözüm ona siyaset alaný, aslýnda her dönemde PKK’nin þiddet araçlarýyla tahkim ettiði “örtük bir askeri alan” olageldi. Kelimenin tam anlamýyla PKK siyaseti savaþ araçlarýyla sürdürmekten hiç bir zaman vazgeçmedi. Kürt meselesi bir ‘’siyasi hakikat ‘’olmaktan çok, daha baskýn bir þekilde PKK tarafýndan hep ‘’askeri bir hakikat’’ olarak konumlandýrýldý.
Öncü savaþ teorileri ve önderlik hiyerarþisiyle hareket eden PKK, siyaseti, siyaset düzleminde yürütmeyi bir tarafa býrakan; siyaseti, siyasi nitelikler içinde düþünmek bile neredeyse imkansýzdýr. Çünkü PKK, tarih içinde istikrarlý olarak geliþen Kürt dinamiklerinden hiçbirine yaslanmadý. Tam tersine, önce o dinamikleri yok etmekle iþe baþladý. Kürt toplumunun içinde doðal varlýðýný sürdürdüðü ‘’Aþiret’’ yapýsýný, batýdan ithal feodalizmle karýþtýrarak, ilkel kominal toplumdan bu yana varlýðýný sürdürmüþ, ‘’tek sosyolojik’’ yapýyý Kemalist bir zihniyetle feodal ilan edip, bu yapý ve dokuyu tahrip etti. Þêx Said isyanýný, Dersim katliamýný ‘’tek kalemde gerici ilan’’ edip, Kürt tarihi ile kendi arasýna mesafe koydu.
1960’lý yýllardan baþlayarak, 1970’li yýllarýn son çeyreðinde kendine özgü demokratik karakter kazanan bütün Kürt sol örgütlerini de, PKK, yok edilmesi gereken hedefler olarak önüne koydu ve tek tek bütün örgütlerle savaþarak, onlarý ‘’siyasi alanýn” dýþýna itti. PKK hem aþiret yapýlanmasýný hem de sol Kürt örgütlerini silahla tasfiye etti. PKK hiç siyaset yapmadý. PKK hiç demokratik siyaset yapmadý. PKK her zaman silahla rakiplerini tasfiye etti. Dolayýsýyla PKK’nin bünyesinde siyaset bir miras ve gelenek olarak hiç geliþmedi, hiç birikmedi.
7 Haziran’da 80 milletvekili ve 100 kusur yerel yönetim birimine sahip olmasýna raðmen, PKK’nin neden demokratik siyaseti geliþtirmekte isteksiz olduðu, bu büyük potansiyeli neden þiddet için kör bir cehaletle heba ettiðini daha iyi anlamak, ancak PKK özel tarihine vakýf olmakla mümkündür. PKK demokratik bir siyasi parti deðildir. PKK aslýnda bir siyasi parti bile deðildir. PKK salt askeri bir çete yapýlanmasýdýr.
Esasen bugün izlemiþ olduðu oportunist dünya görüþü, PKK’nin ‘’köksüzlüðünü, özsüzlüðünü’’ anlatýr. Bir toplumsal/tarihsel dayanak olarak PKK, Kürt toplumunun hiçbir tarihsel yapý ve kurumuna dayanmýyor. Bütün kurum ve kuruluþlarý, kendi pratik deneyimlerinin sonucu olarak ürettikleri yapay ve sunni yapýlardýr. Lider Kültü’nün etrafýnda toplanmýþ ve þiddeti tek pusula olarak benimsemiþ, tarihsel olarak çok gevþek bir askeri organizmadýr PKK.
Eðer bütün bunlar doðru tespitler ise, o zaman can alýcý soru þu olur? Peki bütün bu dezavantajlarýna raðmen PKK nasýl olur da 40 yýldýr varlýðýný koruyor ve bütün bunlara raðmen, nasýl oluyor da hala en güçlü Kürt örgütü olarak varlýðýný sürdürüyor?
Bu sorunun basit bir cevabý var; PKK, cumhuriyet tarihi boyunca izlenen yanlýþ Kürt siyasetlerinin ürünüdür. PKK gücünü halktan deðil, izlenen yanlýþ devlet politikalarýndan aldý her zaman. PKK, devletin “toplam hatalarýnýn” bir sonucudur.
2009 yýlýnda çözüm süreci dillendirildiðinde, devlet ilk kez Kürt meselesinde doðru adýmlar atmaya baþladý. “Ýnkar ve asimilasyona” son verilme kararlýlýðý, Kürt meselesinde atýlan ilk dev adýmdý. Arkasýndan Kürt dilini geliþtirmek amacýyla ya da daha doðru bir deyimle Kürt dilinin özgürlüðü için açýlan TRT Þeþ ve kimi üniversitelerde örgütlenen Kürt dili bölümleri, devleti Kürt meselesinde bir partner haline getirdi.
2013 yýlýnda baþlatýlan “Ýmralý görüþmeleri’’ Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn deyimiyle, “gelin ne yapacaksanýz siyaset alanýnda yapýn” davetiydi ve Kürt meselesinin siyasi yollarla çözümünün en kýymetli adýmýydý. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduðu 1923 yýlýndan bu yana ilk kez, bütün kurumlarýyla, Kürt meselesini siyasi platformlara çekip, orada demokratik ve siyasetin elverdiði imkanlar içinde çözme riski ve kararlýlýðýný göze aldý.
Devam edeceðim.