Arap Baharý ve Türkiye Modeli

En kötü düzen bile düzensizlikten iyidir, derler. Arap Baharý baþta Suriye olmak üzere birçok ülkede ne yazýk ki karmaþayý getiriyor. Kaos anýnda kitleler kendilerini koruyabilmek için dinlerine, mezheplerine ve etnisitelerine, yani kendilerini farklý kýlan en temel özelliklerine sýðýnýyorlar. Öte yandan eski düzenin lordlarý ellerindeki ayrýcalýklarý koruyabilmek için her türlü vahþiliði meþru sayýyor. Böylece Ortadoðu’da hak arayýþlarý kýsa sürede vahþi iç savaþlara dönüþebiliyor.

Halk ne istiyor?

Arap Baharý’nda halkýn talebini iyi okumak gerekiyor. Bölge halký demokrasiden önce güvenlik, refah, adalet ve istikrar bekliyor. Elbette özgürlük ve demokrasi de istenenler listesine eklenebilir, ancak bu ikisi Arap Baharý’nýn özünü teþkil etmiyor.

Diðer taraftan bölge devletlerinin bu talepleri karþýlayabilecek bir gücü yok. Hatta Bilkent’ten Doç. Dr. Ersel Aydýnlý gibi uzmanlarýn iddiasýna göre bölgenin en önemli sorunu Arap devletlerinin gerçekte devlet olamayýþlarý. Saddam Hüseyin, Kaddafi ve Beþar Esed gibi sözde liderler darbelerle ele geçirdikleri devleti hukuka ve sosyal gerçeklere göre deðil, kaba kuvvete göre yönetmiþlerdir. Silah zoruyla ayakta kalmaya çalýþan bu devletlerin etkili kuvvet kullanýmýnda dahi zayýf kaldýðýný Arap Baharý bizlere kanýtladý.

Devlet dýþýndaki aktörlere baktýðýmýzda ise sivil toplumun onlarca yýl bilerek zayýf býrakýldýðýný, Arap toplumunda birlikte hareket etme ve iþ yapma yeteneklerinin çok zayýf kaldýðýný görüyoruz. Bu demek deðil ki Araplar diðer milletlerden daha yeteneksizdir. Elbette Araplar da Türkler gibi. Beklentileri, duygularý ve kapasiteleri az çok benzer insanlar. Sorun diktatörlükler altýnda sivil toplum ve yönetim tecrübelerinin oluþamamasý, daha doðrusu buna izin verilmemiþ olmasýndadýr.

Bu tabloya bakýldýðýnda Arap toplumlarýnda halkýn yönetime katýlýmýnýn ve beklentilerin karþýlanmasýnýn neden anarþiye yol açtýðýný kolayca anlayabiliyoruz. Bu durumda Arap kitlelerin taleplerini karþýlayacak, ama ayný zamanda ayrýþtýrýcý olmayacak bir formüle ihtiyaç var. O formül Batý dünyasýndan gelmiyor, Batý dünyasý kendi dertleri içinde elini taþýn altýna sokmak dahi istemiyor. Gerçi Batý müdahale etse bunun ne kadar faydalý olacaðý da tartýþmalý. Irak’ta ülkeyi fiilen üçe bölen Amerikalýlar olmadý mý?

Türkiye formülü

Bölgeye baktýðýmýzda ise Ýran, mezhep-temelli dýþ politikasý ile Ortadoðu’nun beklentilerini karþýlamak bir yana kutuplaþmayý teþvik ediyor. Tahran’ýn gayreti mezhepsel çýkarlar ortaklýðýnda Ýran-Irak-Suriye-Lübnan hattýný kurabilmek. Ayrýca Ýran rejiminin de Arap diktatörlükleri gibi refah, adalet ve özgürlük saðlamada ciddi eksikleri var. Ýran gönüllü olarak izlenebilecek bir model sunamýyor. Ayný þekilde Ýsrail de yapýcý deðil, yýkýcý bir güç. Irkçý-dinci rejim özellikleri bulunan Ýsrail’in Ortadoðu formüllerinde sadece Musevilere yer var.

Bölge ile bir hayli ilgili görünen Rusya’nýn derdi ise yüzlerce yýllýk güneye inme stratejisinden baþka bir þey deðil. Rusya için bölgede barýþ veya istikrardan çok dar Rus çýkarlarý önemli. Bu nedenle Moskova, Batý’yý bu bölgede Ýran ve müttefikleri ile dengelemeye çalýþýyor.

Bu tabloya baktýðýmýzda birleþtirici formüle sadece Türkiye’nin sahip olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Türkiye, tüm Ortadoðu halklarýna etnisite, mezhep ve din ortaklýðýnýn ötesinde çýkarlar sunabiliyor. Bu çýkarlar refah, istikrar, barýþ, adalet, özgürlük, demokrasi ve birlikte iþ yapabilme beklentilerinin tamamýný karþýlýyor. Daha da önemlisi Türkiye kendi modelini diðer ülkelere Ýran gibi empoze etmiyor.