Arap ülkeleri ve ‘uzun bahar’

Arap Baharý’ yaþanan yerlerde tek yakalanýp yargýlanan diktatör Hüsnü Mübarek oldu. Irak’ýn iþgal edildiði ve Saddam’ýn yargýlanýþ biçiminin Iraklýlarýn tercihine göre geliþmediði düþünülürse, Mýsýr muhtemelen de tek örnek olarak kalacak.

Yargýlamanýn ne ölçüde adil olduðu, hangi yasalara göre yapýldýðý gayet tabi tartýþmaya çok açýk. Bir ülkede diktatörden kurtulup demokratik bir sisteme geçiþ öngörülüyorsa, eski liderin yargýlanma biçimi yeni sistemin referansý olarak kullanýlabilir, yargý ve ceza süreci bizzat yeni dönemin iþareti sayýlýr. Mýsýr’da Mübarek’in yargýlanma süreci nasýl yapýldýysa, kurulacak sistemin yapýsýnýn da öyle olacaðý anlaþýlýyor.

Karþýlaþýlan her sorunu ‘eskiden kurtulmak’ için kanun çýkararak halletme yoluna gitmek, o ülkeyi hukuk devleti yapmýyor; tam tersine kanun devleti haline getiriyor. Mýsýr’da da iþler þimdilik böyle gidiyor ve Mübarek’in yargýlanmasý ile yeni sisteme geçiþ çerçevesinde Mýsýr’da alýnan tüm ‘geçiþ kurallarý’, hukuk devletini deðil kanun devletini ima ediyor.

Devrim yeni baþlýyor

Mýsýr’daki bir diðer endiþe konusu ise Mübarek’e verilen ceza ile ilgili. Ömür boyu hapis cezasý yerine idam edilmesini bekleyenler, Mübarek’in yaþayacak olmasýný büyük bir adaletsizlik olarak deðerlendirdi. Öte yandan, Mübarek taraftarlarý olarak tanýmlanan kesim ise bu cezayý hem çok buldular hem de yasalara aykýrý olarak kabul ettiler.

Bir ülke, bu denli büyük siyasi davalarý kendi içinde yaptýðý, yani uluslararasý meþru zeminleri aramadýðý sürece, tartýþmalarýn bitimsizliðine mahkum oluyor. Bununla birlikte, yaþý son derece ilerlemiþ birinin, diktatör dahi olsa, ölüme mahkum edilmemiþ olmasý önemli bir gösterge. Zira, yeni kurulacak rejim açýsýndan son derece simgesel öneme sahip olan bu davada verilecek idam cezasý, yeni sistemin de öç alma üzerine inþa edileceðini düþündürürdü. Oysa amaç, bir dönemin acýlarýnýn sonlandýðýný ifade edecek türden cezalar verilmesi. Her istenmeyenin boynu vurulsaydý, muhtemelen hukuka da gerek kalmazdý. Verilen karar, Uluslararasý Ceza Mahkemesi kararlarý ile AÝHM kararlarýyla da uyumlu.

Ancak Mýsýr’da iktidar ‘Geçiþ Konseyi’ denen bir kuruldaysa ve cumhurbaþkaný adaylarýndan biri de Mübarek’in baþbakanýysa, Mübarek’e verilen cezanýn geniþ kesimlerce makul görülmesi zor olabilir.

Ya demokrasi?

Yeniden Tahrir Meydaný’nda toplanan kesimler, devrimlerinin boþa gideceðinden korktuklarýný ifade ediyorlar; Mýsýr’da Mübarek’siz Mübarek sistemine geri dönüleceðini savunuyorlar. Ancak zaten devrim bir süreçtir ve lideri devirmek sadece bir baþlangýçtýr. Eski sistemi devirirken yan yana duranlar, yenisi kurulurken fikir ayrýlýðýna düþerler. Eðer herkesin özgür ve eþitliðine dayalý þeffaf bir sistem kurulmasý yolunda görüþ birliði varsa, daha az sorun yaþanýr. Ancak, devrimi yapanlar tümüyle kendi kurallarýný empoze etmek isterlerse, durum ya Mýsýr’daki gibi olur, toplum bir otoriteden diðerine savrulur; ya da Libya’daki gibi ülke ikiye bölünür.

Benzer bir tehlikenin Suriye’de de olduðuna kuþku yok. Dolayýsýyla konuya Esad’ýn devrilmesi gibi dar bir pencereden bakýlmasý mümkün deðil. Esad öldürülebilir, kaçabilir ya da yargýlanabilir. Bu geliþmelerden hangisi yaþanýrsa yaþansýn, esas süreç eski rejimden yeni rejime geçerken yapýlacak uygulamalarda kimlik bulur.

Arap ülkelerinde yaþananlara bakýp her eski rejim karþýtý hareketi demokrasi umudu olarak görmek, demokrasi ve hukuk devleti kavramlarýnda eþiði aþaðýdan kesme eðilimi taþýr. Bu bir yandan, bazý ülkelerde biraz demokrasiye razý olmak, bazýlarýnda da Arap ülkelerini küçümsemek anlamýna gelir. En azýndan Türkiye’nin bunlara hiç tamah etmemesi gerekir.