Vahdettin İNCE
Vahdettin İNCE
vahdettin.ince@star.com.tr
Tüm Yazıları

“Arapçadan İnsanlığa”

"Şeyh Hamad Uluslararası Tercüme ve Anlayış Ödülü"nün tanıtım sloganıdır bu söz. Bendeniz bu hafta Katar'ın Başkenti Doha'da düzenlenen törende tercüme ödülünü alanlar arasında bulunuyordum. Ödülün logosu büyükçe bir salona kurulan ekrana yansıyınca bu tanıtım sloganına takıldı gözlerim. İslam mesajını, Hz. Peygamberin (SAV) risaletinin evrenselliğini, genel olarak İslam'ın misyonunu ve bu mesajın taşıyıcısı olarak Arapçanın bu bağlamdaki rolünü çarpıcı bir şekilde ifade etmesi bakımından isabetli olmuş diye düşündüm. Nitekim yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Allah risaletini kime vereceğini herkesten daha iyi bilir" (Enam, 124) buyuruyor. Bu ayet en başta Hz. Peygamberi kast etmekle birlikte bu risaletin yayılmasında en önemli aracı konumundaki Arapçaya da işaret etmektedir. Arapça, İslam mesajını taşımak üzere seçilmiş bir dildir. Beşeriyetin diğer dilleri de mesajı paylaştıkları oranda Arapçanın bu misyonuna ortak olurlar.

Tabi yanlış anlaşılmasın, bu, Arapçanın ayrıcalıklı olduğu anlamına gelmez. Arapça, yüklendiği vahyi, diğer dillere taşımakla yükümlü kılınmıştır, tıpkı Hz. Peygamberin (SAV) aldığı mesajı diğer insanlara ulaştırmakla yükümlü kılınmış olması gibi. Dolayısıyla diğer diller bu mesajın içeriğini özümseyip daha yukarı ufuklara taşırlar demektir. Nitekim Arap milliyetçiliği çerçevesinde Arapçanın böyle bir ayrıcalığının, üstünlüğünün bulunduğu fikri etkili olduğu dönemlerde Arapça yaklaşık yüz yıl boyunca kısır bir dönem yaşadı. Katar Devleti bu ödül gibi adımlar attıkça Arapçayı bu kısır süreçten kurtarmış oluyor. Bir süre sonra Arapça ruhunu yeniden bulacak umudunu yeşertiyor. Nitekim Türkçe, Arapça ile ortaklaştığı ilahî risaleti taşıdığı dönemlerde Viyana'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir etki alanına sahipti. Ancak tek parti rejimi tarafından evrensel mesajın hinterlandından koparılınca seksen senelik bir kısır döneme mahkum oldu. Son yıllarda Türkiye'de dilin kıstırıldığı bu parantezi kapatmaya yönelik çok değerli adımlar atılıyor. Bunu Doha'da bulunduğum süre içinde bizzat gözlemleme imkanım oldu. Özellikle Yunus Emre Enstitüsü Doha temsilciliği bu bağlamda dikkate değer çalışmalar yürütüyor. Enstitünün temsilcisi Enver Gedik bey değişik seviyelerde Türkçe kurslarını açtıklarını, sanat ve kültür faaliyetlerinde bulunduklarını etraflıca anlattı. Hepsini yazmaya maalesef bu köşenin kapasitesi yetmez. Mesela Doha sokaklarında dolaşırken bizim Türkiye'den geldiğimizi öğrenen birçok kişi bizimle Türkçe konuşmaya başlıyordu. Kimisi Türkiye'de bulunduğu sırada Türkçeyi öğrendiğini söylerken, önemli bir kısmı da Yunus Emre Enstitüsünün açtığı kurslara katılarak yahut Maarif Vakfı okullarında okuyarak öğrendiğini söylüyordu. Ama hepsinin Türkçe konuşurken derin bir sevgi ile bize baktıklarını hemen hissedebiliyorduk. Bana göre bütün bunlar, Türkçenin kısır sekülerlik parantezinden kurtularak tekrar eski değerler ufuklarına yönelmesinin önemli işaretleridir.

Diller taşıdıkları değerler oranında büyüktürler, kuru, boş sloganlarla değil. Diller, mesaj olarak ahlakî ve irfanî değerleri temsil etmeleri oranında başka dillerle buluşur, kaynaşırlar. Nitekim Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Dr. Mustafa Göksu bey de bu bilince sahip bir diplomat olarak gerek Yunus Emre Enstitüsünün gerek Maarif Vakfı'nın bu tür kültürel faaliyetlerini teşvik ederek her türlü desteği sunuyor. Türkiye hariciyesi kabuk ve mahiyet değiştirmiş bulunuyor dedim, büyükelçiyle tanıştıktan sonra. Sn. Büyükelçi ve sözünü ettiğim Enstitü ve vakfın temsilcileri ödül törenleri boyunca bizi yalnız bırakmadılar. Bu arada elçiliğe davet ederek görüş ve değerlendirmelerimizi dinlediler.

Katar devletine, emirine ve halkına Şeyh Hamad Uluslararası Tercüme ve Anlayış ödülü yetkililerine, Doha büyükelçimize ve Yunus Emre temsilcilerine sonsuz teşekkürler.

Dil insanın evidir. Doha'da kendimi evimde hissettim.