Türkiye eðitim sisteminin zayýf karnýnýn, en sorunlu alanýnýn lisansüstü öðretim aþamalarý olduðuna kanýmca kuþku yok.
Okul öncesi eðitimde de büyük sorunlar var ama bu sorunlarýn çok büyük bölümü nicelik sorunu yani, yeterli bir oranda beþ yaþ ya da altýndaki çocuklarýmýzý okul öncesi eðitime katamýyoruz ve bu nedenden de çocuklarýmýzýn beyinlerinde imaj, kavram sorunlarý daha o yaþlarda baþlýyor, beþ yaþýna kadar karþýlaþtýklarý dýþ uyaran sayýsýnýn azlýðýna paralel olarak da çocuklar dünyayý o “azlýða” göre algýlýyorlar.
Ancak, yukarýda belirttiðim gibi bu sorun büyük ölçüde bir nicelik sorunu, Türkiye’nin son senelerde aþtýðý benzer nicelik sorunlarý gibi bu sorun da kanýmca kýsa vadede aþýlaþacaktýr.
Lisansüstü aþamalarda yani yüksek lisans ve doktoralarda yaþanan sorun ise bir nicelik sorunu deðil tümüyle bir nitelik sorunu ve bu nedenden de kýsa vadede aþmak çok kolay deðil.
Ama, bu sorunun da çözümüne yönelik olarak bir yerden baþlamak þart.
Daha önceleri bu sütunda bu sorunun çözümüne yönelik olarak öneriler getirmeye çalýþtým, her sene en azýndan beþ bin üniversite mezunumuzun ABD ya da Ýngiltere’ye doktora yapmaya gönderilmesinin þart olduðunu yazdým ve bu fikrimde de ýsrarlýyým.
Ancak, bir de, fakültelerimizde, bölümlerimizde, anabilim dallarýmýzda görev yapan çok sayýda araþtýrma görevlimiz var.
Bu araþtýrma görevlilerimizin çok büyük bir bölümü kendi üniversitelerinde ya da yakýn bir üniversitede doktora yapýyorlar ve üniversitelerinde de yardýmcý doçent kadrosu beklemeye baþlýyorlar ve büyük bölümü de bu kadrolara atanýyorlar.
Bu modelin çok doðru bir model olmadýðý kanýsýndayým.
Herþeyden önce bu model senelerdir uygulanan bir model ama verdiði sonuçlar, doktora düzeyleri mesela, ortada.
Bu gençlerin doktoralarýný yapmak için devlet katkýsýyla, bu sürecin tam bir kamu malý niteliðinde olduðu söylenebilir, ABD’ye, Ýngiltere’ye gönderilmelerinde büyük fayda var.
Öðretim üyelerinin araþtýrma görevlisi ihtiyacý ise son sýnýf parlak öðrencilerinin desteðiyle ya da burslu yükseklisans öðrencilerin katkýsýyla çözülebilir.
Lafýn kýsasý, klasik bir araþtýrma görevlisi statüsüne artýk kanýmca üniversitelerde ihtiyaç pek yok, bu statüyü kazanan öðrencilerin hemen doktora yapmaya devlet katkýsýyla gönderilmesi en iyi çözüm.
Ýkinci en iyi çözüm ise vakýf üniversitelerinin kendi olanaklarýyla, devlet üniversitelerinin de bütçe kaynaklarýyla kendi bünyelerinde çok baþarýlý yabancý hocalar getirterek açacaklarý tamamen burslu yükseklisans programlarýna girmeyi baþaran öðrencileri bu burslarýnýn karþýlýðý olarak bir sene boyunca araþtýrma görevlisi gibi bölümlerde görevlendirmeleri.
Bu ikinci modelin vakýf üniversiteleri için çok etkin iþleyebileceðine inanýyorum.
Vakýf üniversiteleri her fakülte için dünyanýn en iyi üniversitelerinden getirilecek en iyi hocalarla birer özel yükseklisans programý oluþturmalý, bu programýn tüm öðrencileri burslu olmalý, dersler akþamlarý deðil gün içinde yapýlmalý, öðrenciler baþka bir iþte çalýþmamalý, bu özel seçilecek öðrenciler de o sene zarfýnda hocalara idari destek vermeli.
“Bu programýn finansmaný nasýl olacak?” sorusunun cevabý da rasyonelleþtirilecek lisans müfredatý çerçevesinde açýða çýkacak öðretim üyesi kaynaklarýnda, ortadan kalkacak araþtýrma görevlisi kadrolarýnýn kullandýklarý kaynaklarda yatýyor.
Önemli olan üniversitelerin yeni ve doðru bir þeyi deneme medeni cesareti.